CHP lideri Özgür Özel’den bütçe konuşması: 'AKP'nin kara düzeni' dedi, vaatlerini tek tek sıraladı!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel TBMM’de yaptığı konuşmada “Mutfak tüpünden tırnak makasına ÖTV alınıyor. Ama pırlantadan, lüks kol saatinden alınmıyor. Bir arabasını kendisine alan vatandaş, bir araba da devlete alacak” dedi. İşte CHP lideri Özel'in konuşmasının tamamı...

TBMM Genel Kurulu 2026 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisi ve grubu adına en kapsamlı değerlendirmeyi yaptı.

İşte CHP lideri Özel'in konuşmasından öne çıkanlar:

Bütçeler, devletin aynasıdır. Bütçe hakkı, insanlık tarihinin en önemli kazanımlarından biridir. Eskiden krallar, padişahlar vardı. Milletten ne alınıp, ona ne verileceğine tek adamlar veya etraflarındaki dar bir zümre karar veriyordu. 12’nci yüzyılda ise ilk kez kralın vergiye tek başına karar vermeyeceği yazı altına alındı. 17’nci yüzyıla ‘Temsil yoksa vergi de yok’ itirazı damgasını vurdu. Ağır bedellerin sonunda bütçe hakkı, tek adamların elinden alındı ve bütçeler artık meclisler tarafından yapılır oldu. Şunu atlamamak ve unutmamak gerekir ki bütçe, meclisten doğmadı. Bütçe hakkından meclis ihtiyacı doğdu. Devletin parasını nasıl topladığı, ne için harcadığı ve bunun hesabını nasıl verdiği konusu rejimler için ayrım noktasıdır; rejimler için nasıl bir rejim olduğunun en önemli göstergesidir, aynasıdır. Bütçe, millet için yapılmıyorsa o zaman meclis sadece bir bina, genel kurul salonu adeta bir dekor, milletin varlığı sadece seyircilik, demokrasi de orada atılan repliklerden ve tiratlardan ileriye gitmez. O yüzden bugün burada konuştuğumuz şey sadece teknik bir metin, kalem kalem rakamlar, gelir ve gider tabloları değildir; öyle olmayacak. Bütçe kanunu, kimlerin servetinin büyüyeceğine, kimlerin ekmeğinin küçüleceğine, kimlerin aslan payını alacağına, kimlerin kemer sıkacağına karar verilen siyasi tercihlerin yansıdığı metinlerdir.”

“ALLAH KİMSEYİ YAPTIĞI BÜTÇENİN HESABINI MİLLETE VERECEĞİ YERDE OLMA CESARETİNDEN MAHRUM BIRAKMASIN”

“Konuşmamın başında bir hususu vurgulamak isterim. Bütçeyi hazırlayarak milletin işi ve aşı üzerinde siyasi tercihlerde bulunan iktidar sahiplerinin bu bütçeyi sahiplenmeleri gerekir. Bu yönetim sistemi başladığında, ‘Bu tek kişilik hükümet sistemidir. Bakanlar artık atanmıştır. O yüzden Meclis’e karşı sorumluluğu yoktur. Meclis’e karşı tek sorumlu, Cumhurbaşkanı’dır’ yaklaşımını hatırlatırız. Cumhuriyet Halk Partisi, 1 Ekim’de uğradığı haksız saldırılardan dolayı bir günlüğüne bir konuşmayı dinlemeye gelmedi diye ‘Meclis’e saygısızlık yapıldı’ diyenlere bugün bütçenin gerçek ve tek sahibi, tek sorumlusunun Meclis’e gelip bütçesini anlatmak, savunmak, eleştirileri dinlemek yerine İstanbul’da olduğunu hatırlatırız. Meclis’e saygı olacaksa, bir ritüelin olduğu gün gelip bu kürsüden siyasi bir konuşma yapmakla değil; gelip bu millete bütçenin hesabını vermekle olur. Allah kimseyi yaptığı bütçenin hesabını millete vereceği yerde olma cesaretinden mahrum bırakmasın.”

“CUMHURİYET TARİHİNİN REKOR AÇIĞI VE FAİZ GİDERİ…”

“Değerli milletvekilleri, Türkiye bu yılı aslında 2018’den beri yaşanan çoklu krizlerin her anlamda ağırlaşan koşulları altında geçirdi. Ekonomide bir büyük propagandayla yaşananları örtmeye çalışanlar var. Evet, Türkiye’de kriz var ama dünyada da var. Bir dönüp baktığınızda Türkiye’de yaşananla dünyada yaşananlar arasında uçurum var. Bu rakamların hiçbiri yadsınamayacak ve her biri somut, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın da kabul edeceği gerçekler. Teker teker bakacağız. Türkiye, bugün yüksek enflasyonda Avrupa birincisidir. Ekim ayı enflasyonumuz yüzde 2,55, dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonundan fazladır. Yanlış duymadınız, ekimdeki enflasyonumuz dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonunun üzerindedir. Yoksullukta Avrupa birincisidir Türkiye. İşsizlikte Avrupa birincisidir. Yüksek faizde Avrupa birincisi, dünya ikincisidir. Gıda enflasyonunda dünya ortalamasının yedi katına sahiptir. Enflasyonun işsizliğin, yoksulluğun girdabında sürüklenen Türkiye, dünyada en çok suç işlenen ülkelerden biri haline gelmiştir. Yargıya güven yüzde 20’lere düşmüştür. Bu veriler ne kadar doğruysa, iktidarın yürüttüğü propaganda da maalesef o kadar gerçek dışıdır. 2025’te memleketin hali budur. 2026’nın da böyle geçmemesi için bu bütçenin bir çare üretmesi beklenir. Bütçe görüşmeleri devletin de milletin de yeni yılı konuştuğu, daha iyisinin umulduğu, vatandaşın da kulak kesildiği görüşmelerdir. Millet döner, bu Meclis’e bugünlerde bakar. Baktığında ne gördü biliyor musunuz? 16,3 trilyon geliri, 19 trilyon gideri olan, yani daha ilk sayfasında 2,7 trilyon bütçe açığı verilen bir bütçeyi gördü. Bu öyle böyle bir açık değil. Bu açık ekonomiyi şaha kaldıracağız diye yetkinin tek başına talep edildiği Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk bütçesinin tamamının tam iki katıdır. O bütçedeki açığın tam 22 katıdır. Bu rakamlar Cumhuriyet tarihinin rekorudur. Aynı şekilde faiz gideri, yüzde 40’lık artışla 2,7 trilyon liraya çıkıyor. Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz gideridir. 2017 yılında 100 liralık verginin 10 lirası faize giderken bu yıl 100 liranın 20 lirası faize ödenecek.”

“SANİYEDE 495 BİN LİRA VERGİ ÖDEYECEĞİZ”

“Değerli milletvekillerimiz, bütçenin yüzde 97,5’i yani neredeyse tamamı vergi gelirlerinden oluşuyor. Peki bu vergi kimden toplanacak? Her 100 liralık verginin 63 lirası dolaylı vergi, yani zengin - fakir ayırmayan, fabrikatörden de fabrikadaki asgari ücretliden de aynı alınan vergi; dolaylı vergi. Elektrikten, sudan, temel harcamalardan… Peki ondan sonraki büyük kalem? 100 liranın 25 lirası, çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye ne kaldı? Yüzde 11, kar eden şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi. Avrupa’da dolaylı vergilerin bu kadar yüksek, gelir vergisinin bu kadar fazla, şirketlerden alınan verginin bu kadar düşük olduğu bir başka ülke yok. Yani Türkiye vergi adaletsizliğinde de Avrupa birincisi. Yeni yılda hep birlikte saniyede 495 bin lira vergi ödeyeceğiz. Vergi gelirinin 8,5 trilyon lirası, sadece ÖTV ve KDV’den alınacak.”

“TIRNAK MAKASINDAN VERGİ ALIYORLAR, PIRLANTADAN, ELMASTAN ALMIYORLAR”

“Peki arkadaşlar bu ÖTV ve KDV kimlerden toplanacak? Bu ülkede temel tüketim ürünlerine Özel Tüketim Vergisi ödeniyor. Şaka gibi. Mutfak tüpünden, tırnak makasından ÖTV alınıyor. Elektrikli süpürgeden, doğalgazdan ÖTV alınıyor. Evinizde harcadığınız her şeyden, evinize aldığınız her aletten ÖTV alınıyor. Ama pırlantadan, elmastan, lüks kol saatinden alınmıyor. Lüks kol saatinden alınmayan, kayışından alınıyor. 50 bin dolarlık saatten değil sadece kordonundan vergi alınıyor. Yattan, kotradan yüzde 8 vergi alınırken cep telefonundan yüzde 50 vergi alınıyor bu ülkede. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse Türkiye’de otomobil dediğiniz, ‘tekerlekli bir vergi dairesi.’ Vergisiz fiyatı 700 bin lira olan bir araç. Özel Tüketim Vergisi, 564 bin lira. KDV, 254 bin lira. Üzerindeki teyipte radyo vardır, varsa TRT’yi dinliyordur diye 5 bin 600 lira bandrol vergisi. Toplam 700 bin liralık araca, 824 bin lira vergi. Aracın fiyatı, 1 milyon 524 bin lira. Yani bir araba kendisine alabilen vatandaş, bir arabayı da devlete vermek zorunda bu ülkede. Sonra gidip marşa basmak için doldurduğu her litre depoda bin 340 lira da akaryakıta vergi ödeyecek. Bitmeyecek, ardından kasko yaptıracak. Vergi ödeyecek. Trafik sigortası yaptıracak. Vergi ödeyecek.”

“12 MAAŞIN ÜÇÜ VERGİYE GİDİYOR”

“Şimdi gelelim gelir vergisinden bir örneğe. Vatandaşlarımızın yaşadığı ama bu kürsülerde kayda geçirmemiz gereken bir gerçeklik var. Bu vatandaş, çok önemli bir üniversiteyi bitirmiş. Çabalamış, sınavlara, mülakatlara girmiş. 73 bin lira maaşla çalışmaya başlamış bir beyaz yakalı olsun. Yıllık maaşı, 876 bin lira. Ödediği gelir vergisi, 200 bin lira. Yani 12 aylık maaşının üçü gelir vergisine gidiyor. Eskiden bu genç, iş bulduğunda mahallesinde soruyorlardı. Ne kadara iş buldun? ‘Maaşı çok iyi değil ama yılda üç tane ikramiyesi var. 73 bin lira alacağım ama 15 maaş alacağım’ diyordu. Şimdi ikramiye mikramiye kalmadı. Ama 12 maaşın üçü vergiye gidiyor. Dokuz maaşla geçinmek zorunda yıl boyunca. Bugün gelir vergisinde ilk dilim, 158 bin lira. Aslında bu ilk dilim, her sene yeniden değerleme oranında artırılmalı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından önce böyleydi. Yeniden değerlemede virgülden sonrasını almamak diye bir oyun buldular. Sonuç, eğer yeniden değerleme tam olarak yansıtılsaydı ilk dilim 415 bin lira olacaktı. 24 yılın sonunda 158 bin lirada kaldı. Şöyle anlatayım; AK Parti iktidarının başladığı sene ilk dilim, 21’inci asgari ücretten sonra başlardı. Şimdi altı asgari ücret sonra ilk dilim başlıyor. O yüzden de 73 bin lira maaş alan bir beyaz yakalı, şubat ayı maaşını aldığında dilim değişiyor ve bir üst dilime geçmeye başlıyor.”

“SORUNLAR GİBİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZİ DE DUYACAKSINIZ”

“Değerli milletvekilleri, uzun bir çalışma sonucunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak parti programımızı yeniledik. Önce 81 ilde, sonra 923 ilçede, sonra oradan gelen bilgilerle 81 ilde bir daha, hem yerelde meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, sonra Ankara’da bunların üst birlikleri, Avrupa’ya, dünyaya bakan heyetlerimiz ve dünyada başarılı olmuş, Türkiye’de de başarılı olacak sosyal demokrat bir partiye yakışan ve son derece kapsayıcı, iddialı parti programımızı, programların ihtiyaç duyduğu aşkın zamanlı ve tutum belgesi dilinden çok daha somut, neredeyse vaatleri de sıraladığımız bir şekle koyduk. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz, çok emekleri olan bu programı sahiplendiler. Bu sene bütçede, ‘Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunu biliyor ama ne öneriyor?’ diye söylediler. Hatta toplamda 49 tane de değişiklik önergesi verildi. Ama komisyonda hepsi reddedildi. Bugün benden ve Cumhuriyet Halk Partisi grubundan bu yılın bütçe görüşmelerinde evet, sorunları duyacaksınız. Ama bu sorunlara Cumhuriyet Halk Partisi hangi somut çözüm önerilerini öneriyor? Bunu da bizden duyacaksınız.”

“VERGİYİ TAVANA YAYAN ANLAYIŞTA OLACAĞIZ”

“Vergiye ilişkin eleştirilerimi ifade ettikten sonra biz vergiyi kemer sıkan tabana değil, tavana yayan bir anlayışta olacağımızı ifade ediyoruz. Dolaylı vergileri ilk elden Avrupa ortalamasına, yani yüzde 30’lara düşüreceğimizi; gelir vergisinin ilk dilimini yoksulluk sınırı hesabıyla yükselterek, yıllık gelir neredeyse 1 milyon liranın üzerine çıkana kadar ilk dilimden vergi alınmayacağını; şirket giderlerinin vergiden düşüldüğü ama vatandaşın zorunlu harcamalarının vergiden düşülmediği bu düzene itirazımızı; vatandaşın eğitim, kira, sağlık harcamalarını doğrudan vergiden düşeceği; mutfak tüpünden, tırnak makasından, elektrikli süpürgeden değil pırlantadan, elmastan, lüks araçlardan ÖTV’nin alınacağı bir vergi düzeni önerdiğimizi ifade etmek isterim.”

“EĞİTİMDE BİR TARAFTA YÜZDE 2, DİĞER TARAFTA YÜZDE 64”

“Değerli milletvekilleri, bütçenin adaletli oluşması, adaletli dağıtılması lazım. Bütçe oluşumunda adalet yok. Bir de dönüp dağıtımına bakmak lazım. Bir şeyi konuşacaksak önce eğitimi konuşmak lazım. Anketlerde halkın yüzde 70’i eğitimden memnun olmadığını söylüyor. AK Parti’nin seçmeninde de oran yüzde 60 ile 65 arasında memnuniyetsizliğe denk geliyor. Gelir seviyesi düştükçe kadın AK Parti seçmeninde memnuniyetsizlik yüzde 78’e kadar tırmanıyor. ‘Evladımın aldığı eğitimden, gittiği okuldan memnun değilim’ diyor insanlar. İşte çarpıcı veri burada. Toplumun en fakir yüzde 20’si, eğitim harcamalarının sadece 2,3’ünü yaparken toplumun en zengin yüzde 20’si eğitim harcamalarının yüzde 64’ünü harcıyor arkadaşlar. Bir tarafta yüzde 2, diğer tarafta yüzde 64. İşte burada bırakın eğitimde fırsat eşitliğini, hayata geriden başlayan bir çocuğun kapatamayacağı kadar büyük bir farkın ortaya çıktığını görmek lazım. 10 yıl önceki Adalet ve Kalkınma Partisi bütçesinde dahi eğitime ayrılan pay 19, hedef 25’ken bugün getirdiğiniz bütçede eğitime ayrılan pay yüzde 15’e gerilemiş durumdadır. 68 bin atanmamış öğretmen varken ve rahmetli Bülent Ecevit’e, ‘Madem atamayacaktın be adam, niye okuttun bu çocukları’ diyen Recep Tayyip Erdoğan, bugün 1 milyon atanmayan öğretmen kendi karşısına çıktığında sinir krizleri geçirmektedir. Bugün devlet okullarında 100 bin ücretli öğretmen görev yapmaktadır. Demek ki 100 bin öğretmen, ataması hemen yapılması gereken bir durumdadır ancak maalesef bu müesses nizam, AK Parti’nin kara düzeni bunu olanaklı kılmamaktadır.”

“EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ SAĞLAYACAĞIZ”

“Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. İktidarımızda devlet okullarında okuyarak liseyi bitiren her genç en az bir yabancı dili çok iyi seviyede konuşacak ve dünya ile rekabet edecek teknolojik becerilere sahip olacak. Kaliteli eğitim, sadece zenginlerin ulaştığı bir imkan olmayacak. Okullar, temiz ve güvenli olacak. Öğrencilere her gün okulda bir öğün ücretsiz okul yemeği vereceğiz. Bugün belediyelerimizin başlatıp, izin verilen her okulda yaptığımız ücretsiz temiz okul suyu uygulamasını, su sebilleriyle ve arıtma sistemleriyle birlikte öğrencilere bedava vereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin girebildiği okulda şimdi, yönettiği ülkede tüm okullarda zenginin çocuğu kana kana temiz su içerken, yoksulun çocuğu tuvalet çeşmesine ağzını dayamayacak.”

“MÜMKÜN OLAN TÜM KÖY OKULLARINI AÇACAĞIZ”

“Belediyelerimiz bugüne kadar iktidarın kapatma çabalarına, valiliklere verdiği talimatlara, tüm saldırılara rağmen hedefimiz olan 1000 kreşten şu ana kadar 770’ini açmış durumdalar. İktidarımızda her mahallede devlet kreşleri açacağız. Açacağız ki; zenginin çocuğunun el becerisi üç yaşından başlarken, yoksulun çocuğu altı yaşını beklemesin. Bir eksiklik, bir artikülasyon bozukluğu, müdahale edilecek, ihtiyaç duyulan profesyonel bir yardım varsa, yedi yaşına geldiğinde çocuk, ‘Şunu üç yaşından götürseydiniz hallolurdu, şimdi böyle kaldı’ lafını anneler - babalar duymayacak. O kreşler sayesinde kadınlar sosyal hayataysa sosyal hayata, istihdamaysa istihdama katılacak. Ancak kreş, hem çocuğun küçücük yaşından o çocuğun geleceği için ona dokunacak, hem de annesini sadece çocuğu doğuran, ona bakan, evde kocasını bekleyen çizgiye sıkıştırılmaktan kurtaracak. İktidarımızda mümkün olan bütün köy okullarını açacağız. Taşımalı eğitim istisna haline gelecek. Mülakat kalkacak, liyakat gelecek. Mülakatta ‘Reis deyince aklına ne geliyor?’ dendiğinde ‘Temel Reis, ıspanak’ diyenin elenip, Dombra söyleyenin tercih edildiği bu sistemi tarihe gömeceğiz. İlk elden 100 bin öğretmen atayıp, ücretli öğretmenlik uygulamasına son verip, öğretmenlerin yaşadıkları bu büyük sorunun önüne geçecek ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan daha çok öğretmen istihdamının üç harfli süpermarketlerde yapıldı bu utanca eninde sonunda son vereceğiz.”

“AK PARTİ’NİN KARA DÜZENİ”

“Değerli arkadaşlar, eğitim gibi kaliteli sağlık hizmetleri de maalesef sınıfsal bir noktaya gelmiştir. Özel hastaneler son 20 yılda yüzde 103 oranında artmış, kamu zayıflamıştır. Sağlık sisteminin üçte biri artık özel sektörün elindedir. Aile sağlığı merkezlerinde ve kamu hastanelerdeki sağlık çalışanları ağır sorunlar altındadır. OECD ülkelerinde bin kişi başına dört hekim, dokuz hemşire düşerken; Türkiye’de bin kişi başına iki hekim, üç hemşire düşmektedir. OECD’de bir hekim günde 25 hasta bakarken; Türkiye’de bu sayının 200’e kadar çıktı örnekler mevcuttur. Türkiye bu sıralamada da maalesef OECD ülkeleri arasında birinci sıradadır. Bugün vatandaşlar ayrıca randevu sırası bekliyorlar. Göz, kardiyoloji, ortopedide bile bu süre ayları bulabiliyor. MR için 1,5 - 2 ay sonrasına tarih veriliyor. Fakirsen, yoksulsan bu süreyi beklemeye mecbursun. Ama zenginsen, özel hastanede anında işini hallediyorsun. İşte milleti sınıflara bölen ve bu sınıflara göre muamele eden AK Parti’nin kara düzeni budur. Biz salonlarda oturmuyoruz. Haftada iki miting yapıyoruz. Vatandaşın dertlerini, sorunlarını dinliyoruz. Örneğin Sinoplular oradaki devlet hastanesinde yetersiz olduğu için Samsun’a gitmek zorunda kaldıklarını, Karabüklüler hematoloji bölümü olmadığı için Ankara’ya gelmek zorunda kaldıklarını, Muş ve Ağrı çocuk yoğun bakımı olmadığı için dört - beş saat yol süren yolculuklarla Van’a gitmeleri gerektiğini ve kayıpların yaşandığını ifade ediyorlar. Bu kara düzende yeni doğan bebekler bile güvende değil. Ticarileşmiş sağlık sistemi, para hırsı ve denetimsizlik; yeni doğmuş bebeklerin canına kastetmiştir. Sağlık çalışanlarının neredeyse tamamı şiddet riski altındadır. Bu yılın ilk altı ayında 9 bin Beyaz Kod verilmiştir. Her gün kayıtlara geçen 43 şiddet dolayı söz konusudur. Araştırmalara göre sağlık emekçilerinin yüzde 65’i tükenmişlik sendromu yaşamakta ve yeni ve göreve başlayan genç hekimlerin yüzde 60’ı yurt dışında yaşamak istediğini söylemektedir. Bu konular, bu polemikler yaşandığında Sayın Erdoğan, ‘Gidenler gider, kalanlarla yolumuza devam ederiz’ demiştir. Maalesef son beş yılda 11 bin 700 doktor ülkeyi terk etmiştir. Tabii ki o doktorların ailelerinin de sözünü söyleyeceği sandık gelecek, bu millet kimin gideceğine, kimin kalacağına karar verecektir.”

“‘PARAN KADAR SAĞLIK’ DÖNEMİ SONLANACAK”

“Biz koruyucu sağlık hizmetlerini merkeze alan, basamaklandırılmış bir sağlık sistemini tesis edeceğiz. Kamuyu güçlendireceğiz. Mümkün olan devlet hastanelerini ve tüm asker hastaneleri yeniden açacağız. Hekim ve sağlık çalışan sayısını artıracağız. Sağlıkta şiddete gerçek bir caydırıcılık getireceğiz. İlaca erişimi güvence altına alacak, emeklilerin hastanede, eczanede ve maaşlarında sürekli kesintiler yapan bu sistemden onları ilelebet kurtaracağız. Performans sistemini kaldıracak, emekliliğe yansıyan temel ücret, liyakat esaslı atama ve terfi sistemi getireceğiz. Ortez, protez, tüm tıbbi cihazlarda en ucuzunun, hatta piyasada bulunmayanın ödenip, daha iyisi talep edildiğinde ya da var olan alınmak zorunda kaldığında hastanın fiyat farkları ödediği bu vicdansız uygulamadan vazgeçeceğiz. En büyüğünü yapayım diye şehir içindeki tüm hastaneleri kapatıp; çocuk hastanesi, göğüs hastanesi, devlet hastanesini, dispanserleri kapatıp şehrin uzağına, 700 lira taksi parasıyla gidilen şehir hastaneleri yanlışından vazgeçeceğiz. Elbette mevcut olan hastaneleri koruyacak, oraları kullanacak ancak insanların evine yakın, doğru optimizasyonla, doğru ölçekle en doğru hastaneleri inşa edeceğiz. ‘Paran kadar sağlık’ dönemini sonlandıracak; herkes için eşit, ücretsiz, ulaşılabilir sağlık sistemi kuracağız.”

“EMEKLİLER KİRA ÖDESELER AÇ, KARNINI DOYURSALAR SOKAKTA KALACAK DURUMDALAR”

“Değerli milletvekillerimiz ve bunların yanında bir de barınma krizimiz var. Bugün büyükşehirlerde ortalama kira 30 - 35 bin lira. Ortalama kira ilk kez 1,5 asgari ücret düzeyine çıkmış durumda. Yani bugün 22 bin 100 lira alan asgari ücretli de, 16 bin 800 lira alan emekli de kira ödese aç, karnını doyursa sokakta kalacak duruma getirildiler. Büyükşehirlerde satılık konut fiyatları 6 milyon lira. Konut sahipliği oranı 10 yılda yüzde 61’den yüzde 50’lere doğru yaklaşıyor. Barınma krizi artık şehirlerin dışında okuyan, 3 bin lira kredi verilen üniversitelileri okuldan koparan bir soruna dönüştü. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz iktidarımızda, tam teşekküllü, planlı ve kurallı bir sosyal konut seferberliğini başlatacağız. TOKİ, asli işi olan sosyal konut üretimine odaklanacak. Yeni kurulan alanlarda kentsel dönüşüm bölgelerinde sosyal konut kotaları uygulayarak, sosyal konut stokunu artıracağız. Dar gelirliler, emekliler, emekçiler, orta gelir grupları için ayrı ayrı kiralık ve satılık sosyal konutlar üreteceğiz. Kiralık konut projesini dünyadaki sosyal demokrat partilerin başarılı uygulamalarından alıp, altı aydır Türkiye’de çalıştığımız bu süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de benimsemesini önemsiyor, gelecek için zaman kazandırdığını düşünüyor, ama yüzde 5’lik kiralık sosyal konutu son derece göstermelik buluyoruz. Bunun dünyadaki gerçekleşen ve sorunu çözen oranının yüzde 30 ila 40 arasındakinin kiralık, diğerlerinin ucuz edinilebilecek satılık sosyal konutlar olmasını öneriyoruz. Biz öyle yapacağız. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, gelire göre kira uygulamasına geçeceğiz. Dünyada emekçilerin emeklerini gören, onların arkasında duran ve gelire göre kira uygulamasını hayata geçireceğiz. Sosyal konutta kura hileleri ve bu konuda şüpheler son bulacak, mağduriyetler bitecek. Gençlere ve öğrencilere uygun kiralık konut modelinde uygunluk sağlayacağız. Dezavantajlı konutlar için yerinde dönüşüm temel ilkemiz olacak.”

“GIDA ENFLASYONUNDA BİRİNCİYİZ”

“Kıymetli milletvekilleri, tarımda kendi kendine yeten ender ülkelerden biriydik. Şimdi samandan mercimeğe ithalat bağımlısı bir ülke olduk. Gıda enflasyonunda OECD’de birinci, dünyada üçüncüyüz. Düşünün Türkiye, dünyada gıda enflasyonu en yüksek üçüncü ülke durumunda. 2001’de tarım yapılan 2,5 milyon hektar arazide bugün tarım yapılmıyor. Bir Trakya’dan büyük toprak, bundan daha fazla bir alanda artık çiftçiler yok. Çiftçinin ortalama yaşı, AK Parti geldiğinde 30’du, bugün 58. Bu üzerinde çok uzun düşürülmesi gereken bir nokta. Tarımda çalışan sayısı 7,5 milyondu, 4,5 milyona düştü. Bu yıl tarım sektörü yüzde 13 ile en sert daralmasını yaşadı. Maalesef Sevgili Cevdet Yılmaz bunu anlatırken şu şekilde anlattı. ‘Tarımda eksi yüzde 12,7 büyüme kaydettik.’ Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, eksi 12,7 büyüme kaydedilmez. Eksi 12,7 küçülünür. 12,7 küçülünür. Büyüme istediği gibi olmadığında, ılımlı ama istikrarlı büyüme performansı sergileyenler, 2002’den beri en düşük emekli maaşının yüzde 640 artış kaydettiğini söyleyenlerin bu mahcubiyetini anlıyorum. Ama siyaset her zaman iktidar olmak, her zaman kazanmak, her zaman alkış almak değil; hele hele bu kadar berbat bir performanstan sonra bu kürsü çıkıp özeleştiri yapmayı da ister, özeleştiri yapmayı da bekler.”

“HAYVANCILARIN BELİNİ BÜKTÜLER”

“Gayrisafi Milli Hasıla’nın yüzde 1’inin destekleme olarak çiftçiye verilmesi gerekiyor. Binde 2 getirmişsiniz, 772 milyar lira yapılması gereken destekleme için bu sene 168 milyar lira yazmışsınız. Bu 772 milyarı çiftçiye verseniz, bugünkü desteklemenin beş katını alacak. Siz parayı oraya vermiyorsunuz, ama vazgeçilen gelirler hanesine, neredeyse bu paranın aynısını, 168 milyar lira yazıyorsunuz. Hayvancılıkta ağır sorunlar var, başta şap hastalığı. Bu yıl hayvancıların belini büktü. Denetim eksikliği, kontrolsüz ithalat, sınırdan kaçak geçişlerin sebebiyetiyle şap hastalığı, 100 binlerce hayvanın telef olmasına, besicilerin ağır mali kayıplarına neden oldu. Bakanlık fark etmekte, önlem almakta, aşıyı getirmekte gecikti. İthal aşı alıp yaptıranlar hayvanlarını kurtardılar, gelen aşıların da etkisiz olduğu en çok konuşulan konulardan bir tanesi. Hayvancılıkta desteklemeler yetersiz. Sonuç; kırmızı etin dünya ortalaması 7 dolarken, Türkiye’de 21 dolar. Şaka değil arkadaşlar. Dünyada kırmızı et 7 dolar, Türkiye’de 21 dolar. Almanya’da asgari ücret 2 bin 100 dolar, Türkiye’de 480 dolar. Hans 2 bin 100 dolar alıp kırmızı eti 7 dolara yiyor, bizimki 400 dolar alıp kırmızı eti 21 dolara yemeye çalışıyor. Ve buna çözüm bulunması gerekirken, son üç yılda 2,8 milyarlık hayvan ithalatı, 1,4 milyarlık et ürünü ithalatı yapılmıştır. Bu ülkede kendi şirketinden dezenfektan satın alan Ticaret Bakanından sonra, kendi şirketinden et ihalesi alan Et ve Süt Kurumu Müdürü de AK Parti’nin kara düzenine nasip olmuştur. Biz iktidarımızda, çiftçiye kanundaki destekleri vereceğiz. Zaten kanuna aykırı bir bütçeyi buraya nasıl getirmeyi içinize sindiriyorsunuz, anlayabilmiş değiliz. Çiftçinin kullandığı mazottan KDV ve ÖTV’yi kaldıracağız. Bizi bugün dinleyen çiftçi kardeşlerimiz için söylüyorum. CHP iktidarda olsa, bugün mazot 58 lira değil, 33 lira olacak. Çiftçi kredilerinin faizlerini silip ana parayı beş yıl yapılandıracağız. Türkiye ithal eden değil; üreten bir ülke olacak. Tarlada 10 lira, markette 100 lira dönemi, utancı artık son olacak. Üreticinin de tüketicinin de mutlu olduğu yeni bir düzen kurulacak.”

“ESNAF İFLAS BAYRAĞINI ÇEKTİ”

“Değerli milletvekillerimiz, Ahilik kültürü ile yoğrulmuş bu topraklardayız. Ama zincir marketler için kurulan bu düzen, esnafı perişan etmiş durumda. Bu yılın ilk dokuz ayında 83 bin 300 esnaf iflas bayrağını çekti. Günde ortalama 309 esnaf kepenk kapatıyor. Hal Yasası yıllardır rafta bekliyor. BağKur prim borçları ve kredi faizleri esnafı canından bezdirdi. Bu bütçe bu sorunlara çare getirmediği gibi; bir gerçeklikle de yüzleşmemiz gerekiyor. Kredi Garanti Fonu. Pandemide işler kötüye gidince yüzde 8 faizle KGF kullanıldı. Doğru yerde kullananların, batacak şirketini kurtaranların, istihdamı sürdürenlerin, yeniden ayakta kalanların kullandığı KGF helal hoş olsun, yüzde 8’le ödesinler. Aynı günlerde esnaflara da kullandırıldı, yüzde 9’la Esnaf Kredi Kooperatifleri’nden. O KGF’yi herkese ‘Alın, bol bol verin’ dendi. Hiç ihtiyacı olmayan şirketlere de verildi. Herkes biliyor ki, bütün iş dünyası biliyor ki, yat alındı, kotra alındı, özel uçak alındı, yüzde 8’le ödeniyor. Ama pandemi bitti, yüzde 9 olan faiz, yüzde 29’a çıktı Esnaf Kefalet’te. 25’e düşürmeyi marifet saydınız, daha da düşürmeyi taahhüt etmişsiniz. Ama öbür taraftan yat, kotra alanlar yüzde 8’le geri ödemeye devam ediyorlar. Buradan bütün esnafa sesleniyorum, siyaset öncelik belirleme işidir. Siyaset taraf olma işidir. Cumhuriyet Halk Partisi esnaftan taraftır, burada bu bütçeyi getirenler zenginden taraftır. Biz iktidarımızda, Esnaf ve Ticaret Bakanlığını kuracağız. Yani Bakanlar kurulunda esnaf sahipsiz, kimsesiz kalmayacak. O masayı esnaflıktan gelen, bu işi bilen birisini o masanın başına Esnaf Bakanı olarak oturtacağız. Esnafın vergi, prim, kira yükünü hafifleteceğiz. Kredilerinin faizini sileceğiz. İç ticarette rekabeti tesis edip, küçük esnafı üç harfli zincirlere ezdirmeyecek tedbirleri alacağız. Bundan sonraki süreçte de daha önce, yıllar önce iktidara gelirken, ‘Süpermarket yasası çıkaracağız’ diye söz verip, o günden bugüne her niyetlendiğinde lobilere teslim olanlardan olmayacağız. İktidarımıza ilk altı ayı içerisinde süpermarket ve onların her mahalledeki şubeleri ile ilgili net düzenlemeler yapıp esnafı da tüketiciyi de koruyacağız.”

“ENGELLİLERİN İSTİHDAM KOTALARI ARTIRILACAK”

“Bir diğer kronik sorunumuz hiç şüphe yok yine Avrupa birincisi olduğumuz geniş tabanlı işsizlik. 2,5 yılda tekstil, giyim, deri sektöründe 360 bin işçi işsiz kaldı. 10 bine yakın imalathane ve fabrika kapandı. Ancak bu bütçe yeni istihdam alanı yaratma hedefinden çok uzak. Bu bütçe yine işsizlere işsizlik vadediyor. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olmazsa olmaz, defalarca da Grup Başkanvekiliyken Plan ve Bütçe’de gelip itiraz ettiğim bir meseleyi hayata geçireceğiz: İşsizlik Sigorta Fonu, işçinin kötü gün kumbarasıdır. İçine işçi, işveren ve devlet para atar ama günü gelince, emekçi işsiz kalınca kullanılacak bu fon işverene teşvik için kullanılıyor, her fırsatta ilk aklınıza İşsizlik Sigortası Fonu geliyor. Hatta bu iktidar bu fondan duble yollar yaptırdı arkadaşlar. Övündüğünüz duble yolların bir kısmı İşsizlik Sigorta Fonu'ndan karşılandı. O fon ellenmese işsiz kalındığında daha uzun süre işsizlik parası, daha yüksek maaşlar ödenebilecekken bugün sömürülüyor. Bu el atmaya bir kere kesinlikle son vereceğiz. Ayrıca, yeşil, mor, dijital ve nitelikli istihdam dönüşümünü sağlayacak düzenlemeleri yapacak, kadınlar bakım sigortasıyla iş gücüne katılacak, gençler ilk iş programıyla iş bulacak ya da kendi işini kuracak, engellilerin istihdam kotaları hem attırılacak hem de kota kadar uygulanacak.”

“YOKSULLUKLA YÖNETMEYE DEĞİL, YOKSULLUĞU YOK ETMEYE GELİYORUZ”

“Değerli milletvekilleri, sosyal devlet anlayışı ters yüz olmuş durumda. Devletin vergi toplayan sağ eliyle -ki tüm sertliğiyle üzerimizdedir- dağıtan şefkatli sol elinin dengesinin kurulması gerekiyor. Sağ el fevkalade aktif şekilde çalışırken sol el neredeyse hiç ortada yoktur. Bugün sosyal yardıma muhtaç kişi sayısı 20 milyona yükseldi. Genel sağlık sigortası primi 780 liradan bin 560 liraya çıktı. Ama primi devletçe karşılananların sayısı 9,4 milyondan 8,2 milyona düştü. Yoksullara elektrik desteği, bütün anketlerde “Gelecek yıl daha kötü geçecek” diyenlerin ortalamasını yüzde 64 “Aynı olur” diyenleri yüzde 20 “Fikrim yok” diyenlerin yüzde 10 “Daha iyi olur” diyenleri yüzde 5 gösterirken siz elektrik desteği vereceğiniz hane sayısını bu sene 4,1 milyondan 2,8 milyona düşürüyorsunuz. Asgari ücretin ve emekli maaşının düşüklüğünün yanında birkaç maaş daha hatırlatayım: Bu sene, bugün Türkiye'de dul aylığı 12 bin 600 liradır, bugün Türkiye'de yaşlı aylığı 5 bin 400 liradır, engelli aylığı 4 bin 300, yetim aylığı 4 bin 200 liradır. “2025'te yoksullaştım” diyenlerin oranı yüzde 64 “2026'da yoksullaşacağım” diyenlerin oranı yüzde 58'dir. “Durumum iyi olacak” diyenler sadece yüzde 10'dur gelecek sene için. Bu kara düzenin insanların umutlarını çaldığını görmek durumundayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yoksulları birinin yakını oldukları için değil, bu ülkenin onurlu yurttaşları oldukları için yoksulluktan kurtaracağız. Biz yoksulluğu yönetmeye değil, yok etmeye geliyoruz. Bunun için uzun süredir çalıştığımız, dillendirdiğimiz temel vatandaşlık gelirini hayata geçireceğiz. Herkese belli bir gelir desteği sağlayan sosyal devleti kuracağız. Yardımlar sürekli kılınacak. Amaç, yoksulluktan tam bir çıkış olacak. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Atatürk’ten emanet bu Cumhuriyet, yine kimsesizlerin kimsesi olacak.”

“AHBAP - ÇAVUŞ İLİŞKİSİNE CANLAR KURBAN EDİLMEYECEK”

“Maalesef bu kara düzende işçiler de güvende değildir. Son 2,5 yılda 4 bin 836 işçi ihmaller yüzünden öldü. Daha bu sene şimdiye kadar bin 950 işçiyi iş cinayetlerinde yitirdik. Yetmiyor, MESEM’ler küçücük evlatlarımızı katlediyor. İki yılda MESEM’lerde 17 çocuk işçi hayatını kaybetti. Bütün anne - babalara sesleniyorum: Bir çocuk arıtma havuzuna düşmüş, ölmüş. Diğeri asansör boşluğunda. Birinin üstünden suntalar düştü. Diğeri elektrik akımına kapıldı. Dilovası’nda kaçak işyerinde yedi kadın işçiydi ölenler, üçü çocuk yaştaydı. Bu durumdan iktidarda hiç utanan, öz eleştiri yapan, müdahale eden yok. Bu durumu protesto eden TİP’li 16 genci tutuklamaktan da geri durmadılar. Genç arkadaşlarımızı, Silivri ve Bakırköy cezaevinden bizi izleyen, MESEM için protesto yapan genç arkadaşlarımızı, Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak yürekten selamlıyoruz. Peki Meclis olarak bir şey yapalım bu işe, bir şey. Ne yapacağız? Bütçe koyacağız. Çocuk işçiliğiyle mücadele bütçesi geçen yıl 28 milyon liraydı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Bu sene ne kadara çıkarsak bir şey yaparız? Sıfır. Geçen sene 28 milyonu, bu sene sıfır liraya indirdiler. Çocuk işçilikle mücadelenin bütçesini. Açın, bakın. Sorun, çıkıp anlatsınlar. Vallahi de billahi de AK Parti’nin kara düzeninin boynunda bu büyük bir vebaldir ve bunun mücadelesi, siyasi bir mücadelenin üzerinde bir insanlık hakkıdır; insani bir mücadeledir. Biz tüm işyerlerinde yeniden düzenleyeceğimiz iş güvenliği standartlarını zorunlu kılacağız. Mesleki eğitimi, çocuk işçiliği önleyecek şekilde tasarlayacağız. Almanya’da mesleki eğitimde hiçbir çocuk ölmüyorsa Türkiye’de de ölmeyecek. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ‘Dilimizde tüy bitti, maaşları işverenin ödediği sistem doğru bir sistem değildir. Uzmanlar maaşlarını denetledikleri işyerlerinden alamazlar. Denetlediği işyeriyle patron - çalışan ilişkisi içinde olurlarsa sonuç böyle olur…’ Patron ödeyeceği parayı havuza ödeyecek. Kurayla belirlenecek denetçi orada çalışacak. O denetçinin maaşı patronlardan alınan parayla oluşan havuzdan ödenecek. Ama doğrudan muhataplık ilişkisi bitecek. Ahbap - çavuş, patron - çalışan ilişkisine canlar kurban edilmeyecek.”

“İLK YILDA CUMHURİYET YURTLARI İNŞA EDECEĞİZ”

“Bu kara düzen, gençlerimizin umutlarını korumuyor. Cumhuriyetimiz 10 yılda 15 milyon genç yaratmıştı, halen bununla övünüyoruz. AK Parti iktidarı da 5 milyon ev genci yarattı. Ne eğitimde ne istihdamda olan bu gençler dünyada da büyük sorun, Türkiye’de de büyük sorun. Ama OECD ülkeleri içinde yüzde 31 ile bu konuda birincilik yine Türkiye’ye ait. Almanya’da ev genci oranı yüzde 6, kara yastalar; kara kara düşünüyorlar ve envai çeşit projeler yapıyorlar. Yüzde 31 ev genci yaratmış iktidar, bu konuyla hiç meşgul değil. Üniversite öğrencisi barınamıyor. Yurt yok. KYK yurtlarıyla övündü Sayın Bakan. Rakam ortada; öğrencilerin yüzde 24’üne yetiyor. Sizden sıfır yurtla devraldığımız İstanbul’da 17’nci Cumhuriyet yurdunu açtık. En büyük sorun da İstanbul gibi bir büyük bir metropolde. Siz bugüne kadar TOKİ’ye her şeyi yaptırdınız da yurt niye yaptırmadınız? Çünkü özel bir tercihtir. Yurtsuz kalanın, barınma sorunu olanın TCDD’nin tren istasyonlarında, otogarlarda veya havaalanlarında bu çocukları karşılayan ablalar olsun, alsınlar; abiler olsun, götürsünler ve bu eksikliklerinden istifade onlara bir barınma yeri versinler. Sonra kendi cemaatlerine eleman devşirsinler öyle mi? O devşirilenlerin ne yaptığını gördük milleti. O yüzden bu ülke Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ilk bir yıl içinde tüm öğrencilere yetecek kadar Cumhuriyet yurtlarının inşası TOKİ’ye verilecek ilk talimattır. Bir de Sayın Erdoğan, geçtiğimiz günlerde dinliyorum, diyor ki ‘Gençler biz geldiğimizde krediler 45 liracıktı. Şimdi 3 bin lira yaptım.’ Döndüm, baktım ben de o 45 lira ne yapıyormuş diye. Rahmetli Ecevit’le Sayın Bahçeli’nin koalisyon ortakları olduğu ve son öğrencilere ödedikleri 45 lira o gün 30 lira olan çeyrek altından 1,5 tane alıyormuş. Bugün çeyrek altın 11 bin lira, verdiğiniz kredi 3 bin lira. Çeyrek altın hesabı yapmayalım, ne yapalım? En berbatını yapalım, en ucuzunu yapalım, en baskılananı yapalım. 45 lira o zaman 225 simit alıyordu. Bugün 3 bin lira 150 simit alıyor arkadaşlar. Kime, ne anlatıyorsunuz? Buradan Türkiye’deki tüm öğrencilere, tüm çalışanlara, tüm emekçilere, tüm emeklilere diyorum: Size hangi rakam veriliyorsa dönün, kontrol edin. AK Parti döneminde geriye gittiniz, değersizleştirildiniz. Sizin değerinizi bilecek de size sahip çıkacak da halkın iktidardır, Cumhuriyet Halk Partisi iktidardır.”

“OKUYARAK DAHA İŞSİZ KALINAN BİR ÜLKE YARATTINIZ”

“Bugün çıkın gençlerin gözünün içine baka baka söyleyin. Gençler Avrupa’nın hem en pahalı, hem de en yavaş internetini kullanıyor. Başka bir veri söyleyeyim: Bugün Türkiye, üniversite mezunu işsiz oranının genel işsizlik oranını aştığı tek ülke. Hani diyor ya ‘Evladım oku, bir meslek sahibi ol. Altın bileziğin olsun. İleride işsiz kalmazsın.’ Türkiye’de okuyanlar okumayanlardan daha işsiz. Böyle bir eğitim sistemi… Planlamanın olmadığı, doğru yönlendirmenin olmadığı eğitim sistemi ile okuyarak daha işsiz kalınan bir ülke yarattınız. Gençlerin yüzde 70’i ‘İmkanım olsa yurt dışına giderim’ diyor. Felaket bir oran. Gençler valizleri kafada toplamış. Zaten bu kötü. Valizler kafada yıllar içinde toplanıyor. Sonra yatağın üstüne atılıp da fiziken toplanması, 15 dakikalık iş. Buna mani olmak lazım. Şimdi Sayın Bahçeli zaman zaman bir beka sorunu tarif ediyor. Bazen biz de bu tariflerden nasibimizi alıyoruz. Bazılarına da iştirak ediyoruz, bu kaygıları. Bizce beka sorunu, başka ülkelerin Türkiye üzerinde hayal kurması, hesap yapması değildir. Bunu 100 yıl önce yaptılar. Biraz önce de çok güzel ifade edildi. Hep beraber bu sorunu bertaraf ettik. Denemesi bedava. Yine niyetlenirlerse, ne olacağını hep beraber gösteririz. Ancak asıl beka sorunu, bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır. Asıl beka sorunu, valizlerin kafada toplanmasıdır.”

“AVRUPA’NIN EN HIZLI VE UCUZ İNTERNETİNİ KULLANDIRACAĞIZ”

“Kafada valizleri toplayan gençler için 31 Mart seçimleri akşamı ‘Bir seçim daha beklemeye karar verdiler’ demiştim. O gençlere buradan sesleniyorum: Sakın bir yere gitmeyin. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı gelecek ve bu ülkeyi de ayağa kaldıracağız, sizin de umutlarınızı yeniden dirilteceğiz. Bunu yapmak için gençleri her alanda destekleyen bir model öneriyoruz. Belediyelerimizde şu ana kadar tertemiz 77 yurt yaptık. Bir yılda Cumhuriyet yurtlarını tamamlayacağız. İstihdam ofisleri ile genç işsizliğe çare üreteceğiz. Hangi marka ve model olursa, yani yönlendirdiğiniz o bir markaya ve bir modele değil; hangi marka ve model olursa olsun gençlerin aldığı ilk bilgisayar ve ilk cep telefonundan tüm vergileri kaldıracağız. 100 yıl önce partimiz ülkeyi demir ağlarla örmüştü. 100 sonra ülkeyi fiber ağlarla örmeyi, Avrupa’nın en hızlı ve en ucuz internetini gençlerimize kullandırmaya söz veriyoruz. Fikrini söylediği için gözaltına alınma korkusunu zihinlerden sileceğiz. Sevdiğiniz sanatçıların giyimine - kuşamına karışıldığı, konserlerinin yasaklandığı, alınıp sorgulandıkları bir sürecin asla muhatabı olmayacaksınız. Gençlere söz veriyoruz: Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor.”

“‘MEYDAN’ DEYİNCE AK PARTİLİLER BİLMEYEBİLİRLER, BİZİM HAFTADA 2 KEZ TIKA BASA DOLDURDUĞUMUZ ONLARIN PEK GELMEDİĞİNİZ YERLER”

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, emeklilere özel bir başlık açmak gerekiyor. Bugün ülkede en düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. 16 milyon emeklinin ortalama maaşı ise sadece 21 bin lira. Açlık sınırının 30 bin lira olduğu bu ülkede bu ücretler zulümdür ve vefasızlık. Emeklilerden bahsediyoruz; 16 bin 800 lira vefasızlıktır. Ben meydanlarda söylüyorum. Tabii meydan deyince AK Partili arkadaşlar belki bilemeyebilirler. Şehirlerin ortasında, ahalinin geldiği, bizim haftada iki kez tıka basa doldurduğumuz; sizin pek gelmediniz bir yerden bahsediyoruz. Meydanlarda söylüyorum. 2002’de en düşük emekli maaşı, 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı, 1,5 çeyrek altın alıyor. Yalansa işte burada. Hesabı kuvvetli Plan ve Bütçe Başkanımız ya da değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkar, hesaplar. Geldikleri gün 8 çeyrek altın alan emekli maaşı, 1,5 çeyrek altın alıyor. Meydanlarda soruyorum: ‘16 bin 800 lira alanlar el kaldırsın.’ Meydanın yüzde 60 - 70’i elini kaldırıyor. O meydanlarda dünyanın en büyük korosu, Türkiye’nin 16 milyon emeklisi en acıklı şarkısını hep birlikte söylüyorlar. Bu yüzden AK Partili arkadaşlara Erdoğan’ın ‘Nereden nereye’ şarkısını değil de emeklerin bu acıklı şarkısını dinlemeye, bu soruna çözüm üretmeye çalışmaya davet ediyorum. Biz en düşük emekli maaşını önce hemen bir asgari ücrete, sonra da 1,5 asgari ücrete çıkaracağız. Öyle çok büyük bir vaat değil arkadaşlar bu. Yine rahmetli Ecevit ve Sayın Bahçeli’nin, Mesut Yılmaz’ın koalisyon hükumetinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti. Bugün gelen noktada 0,7 asgari ücret bile değil. Bunu buraya çıkarmak zor bir şey değil. Yeter ki birazcık vicdan olsun. Birazcık insaf olsun. Maaş zamlarını enflasyona ezdirmeyip kalkınma ve refah payı da vereceğiz emeklilere. Bayram ikramiyelerini asgari ücrete yükselteceğiz. Bu ülke için yıllarını veren emeklilere vefasızlık etmeyeceğiz.”

“YÜZDE 25 ZAM YENİ VE BÜYÜK BİR SOSYAL KRİZ YARATIR”

“Türkiye’de neredeyse iki işçiden biri asgari ücret alıyor. Asgari ücret bu ülkede artık genel ücret oldu. AK Parti geldiğinde hemen sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkarabilir, Türkiye’nin verdiği asgari ücrette Avrupa’da altında 13 ülke vardı. 13 ülkeden daha yüksek ücret veriyordu 2001 yılında. Bugün sadece üç ülke kaldı; Arnavutluk, Moldova ve Ukrayna. Bunların dışında bütün ülkelerin asgari ücreti bizden fazla. Avrupa Birliği’ndekilerin hepsinin kat kat fazla ama bu üç ülke dışında Avrupa’daki bütün ülkelerin fazla. İlk verildiğinde 558 Euro olan asgari ücret bugün 446 Euro’dur. Almanya’da 2 bin 100 Euro, Fransa’da bin 800 Euro, Yunanistan’da 1000 Euro, Türkiye’de 446 Euro. ‘Yılda üç -dört kez asgari ücreti zamlayacağız’ diye oy aldığınız asgari ücretliye 2024’te de 2025’te de değil üç kez, bir kez bile ara zam yapmadınız. Verdiğiniz 17 bin liradan 22 bin lira yaptığınız asgari ücret, bugün 6 bin 600 lira eriyerek verildiği günün parasıyla 15 bin 500 liraya düşmüş durumda. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa, asgari ücret 27 - 28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız. Bu konuda iktidar sahiplerini uyarıyorum: Bizim yapıcı bir teklifimiz var. Gelin, asgari ücreti 39 bin lira yapalım. Bu artışın yükünü elbette işverenin sırtına yükleyemeyiz. Çalışan sayısına ve sektörüne göre 5 bin 100 lira ile 10 bin 540 TL arasında dört farklı sosyal güvenlik primi desteklemesi öneriyoruz. Bunu yapmak, işçiyi ve işvereni birlikte korumak mümkündür. Bu yapıcı önerimizi sunuyor ve söz veriyoruz: İktidarımızda asgari ücret, yılda en az iki kez; asgari ücret enflasyonun çift haneli olduğu yıllarda yani tek haneye düşene kadar yılda dört kez güncellenecek. Asgari ücret ilk yıl alınan, kıdemle birlikte hızla uzaklaşılan bir ücret noktasına gelecek.”

“EKONOMİK ÇÖKÜŞ AHLAKİ ÇÖKÜŞÜ GETİRİYOR”

“Sayın milletvekilleri, buraya kadar görüyoruz ki AK Parti iktidarı nasıl millete iyi gelmediyse bu bütçe de emekliye, işçiye, çiftçiye, esnafa, gençlere, velhasıl bu millete iyi gelmeyecek. 2,7 trilyon lira faiz ödemesi ile faiz lobilerinin; 768 milyar vergi istisnasıyla zenginlerin; ‘Cebimizden kuruş çıkmayacak’ dediğiniz Kamu - Özel İşbirliği projeleriyle, 236 milyar garanti ödemesiyle yandaşların, 40 Haramiler’in, beşli çetelerin; kamuda lüks ve şatafatın devamı ile seçkin bürokrasinizin keyfi yerinde olacak ama başka kimseye iyi gelmeyecek. Rahmetli Demirel söylediği gibi ‘Enflasyon ahlakı bozar.’ Yüksek enflasyon düşük ücretlilerle ve iğneden ipliğe gelen zamlarla bir ekonomik çöküşü yaşatmaktadır. Ve ne yazık ki bu çöküş beraberinde bir ahlaki çöküş getirmektedir. 22 bin 800 lira alan bir asgari ücretli bir zenginin öğle yemeğine bu parayı bir seferde ödediğini görünce bu memleketten duygusal kopuş yaşamaktadır. Borcu borçla kapatanlar, kredi kartından çekip öbür kartı kapatanlar, korkunç bir sarmalın içine sürüklenmektedir. İnsanlar suça, tefecilerin eline, yasadışı bahse bulaşmaktadır. Gençlerimiz suç örgütlerinin ağlarına doğru sürüklenmektedir. Bugün Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, bu büyük ekonomik krizden bağımsız düşünülemez ve çözülemez.”

“ERDOĞAN’A 17 BİN DOLAR GELİRİ 5 YOKSUL ANLATSIN”

“Bir diğer ahlaki çöküş de artan maliyetleri sözde düşürmek uğruna insanların sağlığıyla oynanmasıdır. Türkiye’deki en önemli sorunlardan bir tanesi gıda güvenliği sorunudur. Artık insanlar dışarıdan gönül rahatlığıyla yemek yiyemez, lokantada, kışlada, okul yemekhanelerinde zehirlenir duruma gelmişlerdir. Ve bakın iktidarınızda bunların hepsi Ankara’dan fotoğraflarını bizzat arkadaşlarımızın çektiği manzaralar. Meyve 60 ila 200 lira, çıkma meyve 20 - 30 lira, yufkanın normali 120 lira, yırtık yufka 60 lira. Tavuk eti 200 - 250 lira, eskiden tavuk kesilince çöpe atılan taşlık satılıyor 50 - 75 lira. Bayat ekmek 8 lira, kırık yumurta 4 lira, çorbalık kemik 150 lira. Bugün Türkiye’yi getirdiğiniz nokta, defolu gıdalar noktasıdır. Gıda güvenliğinde büyük sıkıntıların yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz. Sayın Erdoğan ‘Milli geliri 17 bin dolar yaptık’ diye övünedursun. Hani eskiden fıkralar olurdu ya ‘Bir Türk, bir Fransız, bir Japon bir araya gelmişler. Bakın 15 bin dolar ‘Milli gelir 17 bin dolar oldu’ diyor, bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri; beş fakirin toplamı 15 bin dolar. Erdoğan 17 bin dolar milli gelirden bahsediyor. Ona bu beş yoksul anlatsın.”

“DIŞ POLİTİKAMIZ 86 MİLYONUN MENFAATİNE YÜRÜTÜLMELİ”

“Bugün değerli milletvekilleri, dış politika ciddiyetle ele almamız gereken temel bir alan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize ‘Yurtta barış, cihanda barış’ ilkesine dayanan, komşularla iyi ilişkiler içinde olan bir dış politikayı miras bıraktı şüphesiz. Dolayısıyla dış politikamızın damatlar, mahdumlar, enişteler üzerinden ilişkiler kurularak ciddiyetsiz bir yöne evrilmesi büyük bir talihsizliktir. Dış politikamız iktidardaki birkaç kişinin çıkarı için değil, 86 milyonun ali menfaatleri için yürütülmelidir. Ancak sayın Erdoğan ABD Başkanı Trump ile kurduğu ilişki, milli menfaatler önceleyen bir ilişki değil; parti menfaatlerini, kendi menfaatlerini önceleyen bir muhtaçlık ilişkisidir. ABD’nin Dışişleri Bakanı ‘Trump’tan 5 dakika randevu almak için bize yalvarıyorlar’ demiştir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin şu sözlerini duyduk, biz unutmadık, siz nasıl unuttunuz? Ankara’da oturmaya bir tenezzül etmeyen bu beyefendi, ‘Trump Erdoğan’a onda olmayan bir şey, yani meşruiyet veriyor’ demiştir. Bolca TikTok paylaşımları yapmakla meşgul olan Dışişleri Bakanımız bu elçiyi Dışişleri Bakanlığı’na çağıramamış, kendisine haddini bildirememiştir. Sayın Erdoğan kendisine yapılan bu sayısız, saygısız dile karşı ‘Ya siz kim oluyorsunuz? Ben meşruiyeti sadece milletten alırım’ diyememiştir. Bunları diyemeyen Sayın Erdoğan, Trump’ın oğlu ile İstanbul’da ofiste gizli gizli oturup konuşup, babasından randevuyu oğlundan istemiş, oradaki ön mutabakatın gereği olarak Amerika seyahatine gittiği gece Amerikan mallarında vergi indirimi, Çin mallarına vergi bindirimi, Trump’la görüşmede 225 Boeing siparişi ve pahalı LNG anlaşmaları imzalamış, nadir toprak elementlerimizi bile pazarlık unsuru yapabilmiştir.”

“TRUMP’TAN BEKLENTİ, 19 MART’A SES ÇIKARMAMASI”

“Bugün Gazze halkı, vatanlarından sürünmek istenirken; Trump oraya lüks oteller yapacağını anlatırken, bu büyükelçi ‘Türkiye Akdeniz’den Hazar Denizi’ne kadar İsrail’le sıkı bir iş birliği içinde girecek’ diyebilmekte, Erdoğan dönüp de bunu yalanlamaya bile kalkışamamaktadır. Çünkü dediğim gibi bir muhtaçlık ilişkisi vardır. Trump Erdoğan’dan bu kadar tavizi aldı peki Erdoğan Trump’tan ne aldı? Kendine meşruiyet alacakmış. Bunu söylüyorlar. Ya haddini bildirsin ya da yere batsın onun meşruiyeti. Eğri oturup doğru konuşalım. Esas Trump’tan beklenti, icazetini verdiği 19 Mart darbesine ses çıkarmaması, muhalefete karşı AK Parti’yi desteklemesidir. Müesses nizamın hamisi Trump yönetimidir, aktörü AK Parti iktidarıdır. Bizim mücadelemiz bir avuç insanın menfaati için kurgulanan müesses nizama karşı bu milletin haysiyet mücadelesidir. İktidarımız dünyadaki hiçbir lidere karşı boyun bükmeyecek ve dış politikamız mahdumlarla, damatlarla ciddiyetsiz bir yöne evrilmeyecek. İç barışını sağlayan, huzura kavuşan Türkiye, Ortadoğu'da barışın ve kardeşliğin liderliğini yapacak. Cumhuriyet Halk Partisi Batı ittifakının bir parçası olduğunun farkında olarak Avrupa Birliği için en kararlı adımları atarken, Rusya, Çin ve İran’la barışçıl ve kurumsal ilişkiler tesis edecek. Ortadoğu ve Kafkaslar ve Balkanlar’a zaman zaman yüzünü dönüp, zaman zaman sırtını dönmeyecek. Bu ilişkileri sürekli, kurumsal ve her iki tarafın da lehine sürdürecek. Pozisyonunu Amerika’ya göre şekillendirmeyecek. Dünyanın her yerinde vatandaşlarımız pasaportlarından gurur duyacak, saygı görecek. Demokrasi, adalet ve ekonomide atacağımız adımlar, dış politikada elde edeceğimiz saygınlık bizi lideriyle pazarlık edilen bir ülke olmaktan çıkarıp; kurumları diplomatik kurallarıyla ciddiye alınan, hesaba katılan, vazgeçilmez bir stratejik ortak yapacak. Çağdaş dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak tekrar orada yerimize alacağız.”

“DOKUZ AYDIR NELER YAŞADIK BİZ”

“19 Mart yaşanmadan bir ay önce, hemen şuradaki grup salonumuzda demiştim ki, ‘Bir darbe mekaniği işliyor. Bu darbe öncekilerden farklı. Bütün darbeler iktidara yapılır. Oysa bu darbe mevcut iktidar tarafından sonrakine, şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından bir sonraki Cumhurbaşkanına yapılmaya niyetleniyor. Bu Türkiye’ye kaybettirir’ demiştim. Maalesef bu kez tankla, postalla değil; cübbeyle geldiler. Müesses nizamın dengesi bozulmasın, bir avuç insan rahat etsin diye milletin huzuru ve refahı o gün feda edilmiştir. Çünkü müesses nizam değişmeyen aktörleri ve kurguları, bu millete dayatılan bir düzendir. Sayın Erdoğan maalesef artık partisine, partinin ana kademesine, kadın kollarına, gençlik kollarına değil; bir tek kendi partisinde olan yargı kollarına güvenmektedir. Arkadaşlar tepkimizi, üzüntümüzü haklı görmelisiniz, mazur görmelisiniz. Dokuz aydır neler yaşadık biz biliyor musunuz? Darbenin bildirisinin okunduğu sabah ‘560 milyarlık yolsuzluk’ diye yola çıktılar. Bugüne geldik. İddianame kanıt, kanıt, kanıt. Hiçbir kanıt ortaya koyamadılar. İBB’nin altı yıllık bütçesi 560 milyarın kat kat altında çıktı. Para dolu valizler yalanına sizi de inandırdılar, Tweet atanlarınız oldu, iddianame çıktı ‘Valizlerde jammer var, iletişim özgürlüğüne engel oldular’ diyor. ‘Parkenin altından 2 milyon dolar çıktı’ dediler. Yalan çıktı. Söyleyen gazeteci ‘Ben de kandırdım, yanlış oldu’ dedi. ‘İmamoğlu’nun lüks araçları’ diye bir garajda araç gösterdiler. Araçlar bambaşka bir siyasetçiye ait çıktı. Arkadaşlarımızın tek tek ismini sayarak ‘Gizli toplantıdan, para dolu çantalar çıktı’ dediler. ‘Görüntüler elimizde var’ dediler. İddianamede yer almadı. Sorulunca yanlış bilgi olduğu ortaya çıktı. ‘İBB’den bin 200 cep telefonu alındı, CHP’li delegelere dağıtıldı’ dediler. Bir tanesi bile ortaya çıkmadı. İddianamede bu dahi yer almadı.”

“ALLAH İÇİN ÜLKEDE İKİLİ HUKUK SİSTEMİ YOK MU?”

“Değerli arkadaşlar ya dokuz ay boyunca bir yalan, yalan, yalan, yalan. Sonra hepsi ortaya çıkıyor, bu kul hakkı değil mi? Bu insanların çoluğu, çocuğu, eşi, dostu, komşusu, o çocuğun okul arkadaşları yok mu? Size yapılsa ne yaparsınız? Bu saydıklarımın hepsi gerçek dışı bilgiyi alenen yayma suçu değil mi? Bakın Alican Uludağ diye bir gazeteci arkadaş var. Bu arkadaş haber yapıyor. Kadın cinayetine yardımdan hükümlü birisi tahliye edildi diye. Meğerse tahliye edilmemiş, hükümlü izinli olarak çıkarılmış. Bunu yalan bilgiyi alenen yayma suçundan gazeteciyi ifadeye çağırıyorlar, dava açıyorlar. Ama Fatih Altaylı, İsmail Saymaz, Özlem Gürses’e gelince, tekzip bile gelmeden aynı suçtan kendilerini yargılıyorlar, tutukluyorlar, ev hapsine koyuyorlar. Allah için bu memlekette ikili hukuk sistemi yok mu? Eğer bu gazetecilerin bu kadar yalan atıp da onlar atmıyor ki… Yanıltılıyor, kullanılıyor. Bunu yayması suç değilse nasıl oluyor da diğerlerininki suç oluyor. Yok, bu gazetecilik faaliyetiyse bu niye değil? Burada suç varsa, bunlar nasıl cezalandırılmıyor? Gazeteciler cezalandırırsın demem. Ama bir kural varsa, herkese uygulansın derim.”

“GİZLİ TANIK DEĞİŞİR Mİ?”

“Şimdi bu kadar değerli hukukçu var Meclis’te. Çok değer verdiğim vicdan sahibi insanlar var. Şimdi söylüyorum 19 Mart günü arkadaşlarımıza, başta Ekrem Başkan’a dediler ki, ‘Bir gizli tanık var. Adı Meşe. Bunu diyor, ne diyorsun?’ Meşe, Meşe, Meşe. Başka bir şey yok. Sonra bu Meşe kafayı yemiş, intihara kalkmış, yedinci kata saldırmış, bilmem ne olmuş. İddianamede Meşe yok. Yerine Meşe’nin söylediği her şeyi, noktalı virgülüne kadar İlke diye bir gizli tanığa koymuş. Vicdan sahibi herkese soruyorum. İddianame orada, açın okuyun. 19 Mart sorgu tutanakları orada açın okuyun. Yahu bir tiyatroda oyuncu değişir, hastalanır değişir. Bir sinema filminde ya da dizi filmde oyuncu değişir. Futbol maçında oyuncu kötü oynar, değişir. Yahu adalette gizli tanık değişir mi? Allah aşkına gizli tanık değişir mi? Bir oda var, odada üç kişi var. ‘Ben Meşe’yim gördüm bunları’ diyor. Meşe gitmiş İlke gelmiş. ‘Ben İlke’yim gördüm bunları’ diyor. Oyuncu değiştirir gibi gizli tanık değiştiren bu sistem iftiradan başka bir şey üretmemektedir. Onun için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak talep ettik. Sayın Bahçeli destek verdi. Sayın Erdoğan, ‘Sayın Bahçeli böyle diyorsa makuldür’ dedi. Hani bu TRT’den yayınlanacaktı? Geçtiğimiz gün getirdik, TRT’den bir kanaldan yayınlanması, isteyen kanalların canlı yayınlanmasına niye hayır oyu verdiniz? Niye verdiniz biliyor musunuz çünkü iddianamenin arkasında siz de duramıyorsunuz, kimse de duramayacak. Vicdan sahibi eski siyasetçilere soruyorum. Bu suçlamaların hepsinde, irtikap rüşvet, ihaleye fesat, terör örgütlerine destek vs. Sayın Erdoğan da yargılandı mı yargılanmadı mı? Manisalı değerli hemşerim Yenişehirlioğlu. Yalan bilmez, doğruyu konuşur. Yargılandı ancak tutuksuz yargılandı. Bir gün bile eve polis gelmedi. Götürüp de Vatan Emniyete götürülmedi. Tutuksuz yargılandı. Şu kadarını söylüyorum, Erdoğan’ın benim o zaman da her zaman da bu meclis tutanaklarında 50 kere de eleştirdiğim şekilde bir şiir okudu diye ceza aldı. Bakın şiiri değil, ceza almasını eleştiriyorum. Telefon geldi, davet edildi. Artık belediye başkanı değil. Saraçhane’de çıktı, mitingini yaptı. Gitti cezaevine yerleşti. Koğuş arkadaşı ayarlandı. Cezaevinde şiir kaseti çıkardı arkadaşlar.”

“BU DİLİ NASIL KABUL EDEBİLİRSİNİZ?”

“İBB Başkanı değil, düşmüş artık. Şu anda, bu kadar hukukçu var, masumiyet karinesi diye bir şey var. Ekrem İmamoğlu şu anda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Üçte iki maaşını devlet ödüyor. Seçilmiş belediye başkanı. Hakkında iddianame var, daha tensip zaptı bile yok. Olsa ne yazar? Yargılanacak, yargılansa ne yazar, ceza alacak. Ceza alsa ne yazar, istinaf, alsa ne yazar, Yargıtay. Ancak o gün ‘suçlu’ diyebiliyorsunuz. Onda bile AİHM’de adil yargılanma hakkı ile ilgili denetim imkanı var. Şimdi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yaptığı bütün açıklamalarda, ‘İmamoğlu, çıkar örgütü başkanı, kurucusu, suçlusu…’ Ya masumiyet karinesi, Özlem Hanım, siz iyi bir hukukçusunuz. Bu dili nasıl kabul edebilirsiniz? Nasıl olur da bir kişinin cezası kesinleşmeden, ‘Ona suç örgütü lideri’ diyebilir biz başsavcı? Yine soruyorum Özlem Hanım; HSK’nın Başkanı Adalet Bakanı. HSK’nın kendi talimatlarına göre ‘Başsavcılık açıklamaları kısa, net yapılacak yargılamayı yönlendirmeyecek şekilde olur’ diyor. Nasıl ‘Asrın yolsuzluğu’ der? Nasıl ‘İddianamemizde şu var, bu var’ der? İddianameni yazacaksın, susacaksın. Ondan sonra iddianame konuşacak. Sen hazırlayan savcısın. Savcılık makamı bir bütün, bir meslektaşın bakalım senin o yazdığın iddianame ile hangi mütalaada bulunacak? Yahu gerçekten bu kadar haksızlığın, bu kadar eşitsizliğin karşısında susulamaz. Ekrem İmamoğlu, seçilmiş Belediye Başkanı. Belediyeden resmini indiriyorlar. Sesini kısıyorlar. Kendi temelini attığı kreşe tebrik yazısı yolluyor, okutturmamaya çalışıyorlar. Olacak iş değil bunlar. Bir kişiye durduk yere bu muamele yapılmaz.”

“KİMSE BİZİ AK PARTİNİN KENDİ İÇ KAVGASINA ALET ETMESİN”

“Bir kez daha söylüyorum HSK'nın dönüp bunu başsavcıya bir bakması lazım. Ak Parti’den bazı arkadaşlara söylüyorum. Yok masak raporu, başsavcıya ait; Yok mal varlığı, yok noter işlem evrakı filanca noterden, yok villa tapusu, yok 100 milyon liralık villa almaya niyet, yok Lüksemburg'daki çift maaş, yok efendim senfoniler menfoniler, ıvırlar zıvırlar. Arkadaşlar ben mi atadım Akın Gürlek’i, bu bilgileri bana yollayıp benim söylememi söylüyorsunuz da. Akın Gürlek’i atayana gidin konuşun. Gelmiş burada bir grup, ‘Efendim Akın Gürlek gelecekmiş, dokunulmazlık için Adalet Bakanı olacakmış. Aman bunlar konuşulsun.’ Kardeşim, Akın Gürlek’in Adalet Bakanı olması umurumda değil benim, benim umurumda olan adil yargılanma. Benim umurumda olan bu iftiraların açığa çıkmasıdır. Sizin iç meselelerinizle meşgul değiliz biz. Akın Bey de ne zaman isterse bize ulaştırılan belgelerin hepsini ona veririm. Günü geldiğinde şunu söylüyorum. HSK’ya daha bugün ya bugün yaptığımız başvuru, kendisiyle ilgili, ‘değerlendirme dışı, değerlendirme dışı.’ Gün gelecek herkes bağımsız yargı önünde hesap verecek. AK Parti’nin kara oyunlarına, kara propagandasına, kendi iç kavgasına kimse bizi alet etmesin. Bizim elimizden namusuyla karar veren kimseye bir kötülük gelmez. Namuslu hiçbir savcı bizden korkmasın. Namuslu hiçbir hakim korkmasın. Ama cellatlık yapmaya gelenler, gelecekte bu parti iktidar olmasın diye ona darbeyi hukuk yoluyla yapmaya çalışanlar mücadelemizden korksunlar. Geleceklerinden de korksunlar.”

“SON SEÇİMİ BİZ KAZANINCA BİRİLERİ KABULLENEMEDİ”

“Son sözüm Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu bütçede ülkemizin çoklu krizlerini hafifletecek bir çare yok ama ‘Bir çare varsa sen söyle’ dersen bu ülkeyi seven, kendi hesabına devleti alet etmesin yeter. Bakın bu borsamız. Herhalde bu borsa düşünce sevinen kimse yoktur aramızda. Yükselince de kaygı duyan yoktur. Bu bütün şirketlerimizin toplamı ile ilgili bir iş. 19 Mart’ta yüzde 9 düştü bu borsa. 30 Haziran’da partimize açılan dava ertelenince yüzde 5.5 çıktı. Bu borsa, İstanbul’da İl Başkanlığımıza kayyım atandığında yüzde 6 düştü. Kurultay davası ertelenince yüzde 5 çıktı. CHP’yi kapatma talebi yazınca iddianamede, yine o gün düştü. Eğer bu ülkeyi seviyorsanız mertçe mücadele edeceksiniz. Yıllarca yarıştık, kazandınız, biz kabullendik. Son seçimi biz kazandık birileri kabullenemedi. Ama bu ülkeye bu kötülükleri yapmayacaksınız. Milletin Meclisi, milletin dertlerine çözüm üretemez haldedir. Eğer bu Meclis, milletin meclisi değilse bundan sonra her cadde, her sokak, her meydan bizim için milletin meclisidir. Biz hem milletin Büyük Millet Meclisi’nde hem de milletin gerçek meclislerinde onlarla birlikte olmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Milletin kalbinde siyaset yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Terörsüz ve demokratik Türkiye için kararlılıkla çalışacağız.”

“KENDİ BARIŞ PROJEMİZ HUZUR, REFAH, KALKINMA GETİRSİN İSTİYORUZ”

“Komisyona katkı sunmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin barış umutlarının birilerinin çıkar hesaplarına kurban edilmemesi için samimi ve ciddi bir sürecin içinde olacağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kayyımlara itiraz ediyoruz. ‘AİHM kararları uygulansın’ diyoruz. ‘Anayasa Mahkemesi kararları uygulansın’ diyoruz. 29 maddelik demokratikleşme paketi önerdik. ‘Gelin, hep birlikte bunu geliştirelim, hayata geçirelim. Bu ülke hep birlikte kazansın’ diyoruz. Türkiye’de Kürtlerle Türklerin kardeşliğini ve barışını savunuyoruz. Bundan sonra bu bütçelere bu paraları silahlara, savaşa, terörle mücadeleye harcamak yerine Kürt’ün de Türk’ün de ortak geleceği için harcayalım’ diyoruz. Bunun için Türkiye’de son Kürt ‘Benim sorunum vardır’ demeyene kadar Kürt sorunu vardır. Son Alevi ‘Artık sorunum kalmadı’ diyene kadar Alevilerin sorunu vardır. Demokratik bir mücadelede tüm Kürtlerin ve Alevilerin kendilerini Türkler ve Sünniler kadar eşit hissedecekleri, bu devlete sahip çıkacakları yarınlar için her türlü mücadeleyi vermeye biz hazırız ve buradayız. Türkiye’deki Kürtlere de barış, huzur diliyoruz. Suriye’deki Kürtlere de barış ve huzur diliyoruz. Suriye’deki Kürtlerin de Arapların da Dürzilerin de Türkmenlerin de son günlerde gördükleri muameleyle yüreğimiz ağzımızda izlediğimiz Alevilerin de anayasal güvenceye sahip olmalarını, Suriye’de birlikte yaşamalarını, hiç birisinin ezilmemesini, katledilmemesini, Suriye’de de demokrasi olmasını ve barış olmasını istiyoruz. Suriye’deki Kürtlerin demokratik ve barış, huzur içerisinde olması Türkiye için büyük bir güvencedir. Sınırımızda kardeşlerimizle kardeşçe komşuluk yapmak istiyoruz. Türkiye’de de Suriye’de de Ortadoğu’da da dünyanın egemen devletlerinin birtakım planları, programları çerçevesinde bizlere biçilen rolleri oynamak, başkasının oyununda bir rol sahibi olmak, başkasının planının parçası olmak değil; kendi planımız, kendi hesabımız, kendi büyük kardeşlik ve barış projemiz Türkiye’ye de Orta Doğu’da huzur, refah ve kalkınma getirsin istiyoruz. Birtakım hesaplarla Türkiye’yi bambaşka yerlere sürüklemeye çalışanlara karşı bir arada durmanın, bu ülkenin menfaatleri için davranmanın, risk almanın gerekliliğinin farkındayız. Türkiye’nin üniter yapısının korunduğu, dostluk ve kardeşlik içinde eşit vatandaşlığın herkes tarafından iliklerine kadar hissedildiği demokratik bir Türkiye için buradayız. Kurucu irade olarak da buradayız. Bugün ülkenin ana muhalefet partisi, anketlerin birinci partisi, yarının iktidar partisi olarak da buradayız. Ülkenin kurucu partisi olarak buradayız. Son seçimlerin birinci partisi, tüm anketlerin birinci partisi, yarının iktidar partisi olarak buradayız. Kimseye kötülük yapmaya değil; 86 milyona elini uzatmaya, barışmak gerektiğinde barışmaya, birlikte mücadele gerektiğinde birlikte mücadele etmeye, bu ülkeyi kalkındırmaya, birlikte büyümeye, birlikte kazanmaya, kardeşçe paylaşmaya, kardeşçe yaşamaya geliyoruz. Hepinize saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Politika Haberleri

Türk siyasetinde oğul dönemi
AKP'li Şamil Tayyar'dan 'YPG' çıkışı: 'Neresi Vietnam olur görürler'
Feti Yıldız: Ölümcül hastalığı olanlar cezaevi koşullarında tedavi edilemez
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara'da konuştu: 'Artık meclis meydanlardır, sokaktır'
Cumhuriyet Halk Partisi'nin MYK üyeleri belli oldu!