Lise caddesinde yaklaşık 26 yıl oturduktan sonra Kayapınar ilçesine taşındık. Taşındığımızda en büyük sıkıntı ulaşım sorunuydu. Sadece belediye ve halk otobüsünün seferleri vardı. Beklemekten adeta gına gelirdi insana. Neyse ki, minibüs seferlerinin başlamasıyla bu sıkıntı büyük oranda ortadan kalktı.
Hemen her gün Sur’a bir tur atmak için giderim. Bir gün veya iki gün gitmesem sanki kutsal görevimi yerine getirmemiş duygusuna kapılırım. Bazen bu konuda gerek aile bireyleri gerekse bazı arkadaşlar tarafından da eleştirilirim. “yahu ne var bu Sur’da. Her gün insan aynı yere, aynı yeri görmeye gider mi?” bende derim. “Sur orda doğup büyüyenler için Sur bir sevdadır. Bizim nefeslendiğimiz yerde bu kentte orasıdır.”
Belediye veya halk otobüsleri geç geldiğinde veya acil işim olduğunda minibüsleri tercih ederim. Ha birde hiçbir Perşembe yaz olsun kış olsun gitmeyi aksatmadığım Mardin kapı’daki başta annem ve babam olmak üzere yakınlarımın mezarlarını ziyarete gittiğimde Balıkçılar başı minibüsüne binmeyi tercih ederim. Buraya geldiğimden beri beni çok rahatlatan bu oldu. Direk Mardin kapı’da iniyorum ve 2 adım ötedeki asri mezarlığa ulaşıyorum. Ancak ağırlıklı olarak Belediye otobüslerine biniyorum. Yazın serin, kışın da sıcak oluyor. Sonuçta klimalar çalışıyor. Gerçi arada sırada bilmem hangi tarihten kalmış kırmızı renkli korkunç sesler çıkaran klimasız eski belediye otobüslerine binmek zorunda kalmıyor da değilim.
Buraya kadar otobüs, ulaşım muhabbeti yeterli.
Asıl konuya gelelim. Bu Belediye otobüsleri çok ilginç, rengârenk insan profilleriyle dolu. Her, siyasi görüşten, her partiden, her dini cemaatten, tarikattan, inanan, inanmayan ne ararsanız var.
Otobüs durağındayım. Hava bunaltıcı derecede sıcak. Dakikalar geçtikçe bekleyenler arasında homurdanmalar başlıyor. Öf-puftan sonra sesler yükselmeye başlıyor. Hedefte Belediye var. Otobüsler niye saatinde durağa gelmiyor diye. Sonra durakta sabırsızların voltaları başlıyor. Bir yukarı, bir aşağı.. Gözler ise otobüsün geleceği güzergahta. Bazısı hızını alamayıp caddenin ortasına gidiyor çölde su arayan bedevi gibi elleriyle yakıcı güneşi eliyle kırıp başlıyor yolun taa en uzağınagözleriyle zoom yapmaya. Araçlar gelince de caddeden kendini hızla yine durağa atıyor “otobüs görünmüyor” diyor. Bu kez daha genç olanı ayni görevi üstlenerek caddenin ortasına geçip gözlem yapıyor. Hızla geri gelip “otobüs geliyor” diyor. Millet keyifleniyor bekleyiş sona erecek diye. Ancak çölde Serap görmüşe dönüyorlar. Gelen belediye otobüsü değil..Sivil bir otobüs. Bekleyenlerin şaşkın bakışı altında durağın önünden hızla geçip gidiyor. Sinirler tavan yapmış, sadece belediye değil, otobüs şoförleri de hedefe konulmuş geç geliyorlar diye.Eleştirinin haddi hesabı yok. Nerde kaldı bu otobüs!?..
Nihayet uzaktan görünmeye başlıyor herkesin dört gözle beklediği otobüs. Sigarasını yeni yakanlardan bazısı atıyor, bazısı ise kıyamadığı için ateşini bir çırpıda atıp bir daha yakmak için gömlek cebine düzenli bir şekilde sokuyor. Malum sigara fiyatları da çok pahalı. Poşeti yere koyanlar tekrardan alıp iyice kavrıyor ve otobüsün durağa yanaşmasını bekliyor.
UYANIKLAR BOŞ KOLTUKLARI KAPIYOR
Hemen her gün durakta bekleyenler tabii idmanlı. Otobüsün nerde duracağını az çok biliyor. Acemiler ise belli. Durağın en başında bekliyorlar. Otobüs yanaştı, boş yer çok az. Uyanık olanlar matematik profesörleri gibi otobüsün tamda duracağı yerdeler. Giriş kapısı tamda önlerinde. Birde sağı solu kolluyorlar kimse öne geçmesin diye. Kapı açılır açılmaz içeri dalıyor, kartlarını okutup şıp diye boş yerleri kapıyorlar. Acemiler en son binip ayakta kalıyorlar. Duyarlı bazı gençler kendilerine bakıp duran yaşlılara hemen yer verirken bazısı ise oralı olmuyor. Yaşlılarda kendi aralarında günümüz gençlerinin büyüklerine karşı saygısızlığını kısık sesle eleştiriyor. Bazı gençler gözlerini kapatmış uyuyor numarası yapıyor, koltuklarda oturan bazı gençler ise eleştirileri duymasına rağmen oralı olmayarak duyarsızlıklarını teknoloji ile örtbas ediyorlar.. Hemen telefon kulaklığını takıp güya birileriyle görüşüyor numarasına yatıyor, camdan dışarı bakmayı tercih ediyorlar. Garibim yaşlıların gözü ise merhametli, duyarlı gençleri hep arıyor.
Bu şehir içi otobüsler çok ilginç. Kentin, ülkenin tüm sorunları bu daracık yerde en fazla bir saat olan yolculuk sırasında tartışılıyor. Tartışmalardan bazen çözüm, bazen de çözümsüzlük çıkıyor. Ama günümüzde genel olarak umutsuzluk had safhada. Hele ekonomik kriz ve ardı ardına gelen zamlar yok mu? En can alıcı tartışma konusu olmuş.
Ağır hasarlılar
En güzel sohbetler karşılıklı dörtlü koltuklarda ve doluluk nedeniyle birbirine ayakta yapışık duranlar arasında oluyor.
Bazen unuttuğunuz, acıyı tekrarlattığı için hatırlamak istemediğiniz konularda aniden gündeme gelebiliyor. Mesela depremin üzerinden 4 ay geçmiş. Ağır hasar aldığı için boşaltılmış binaların önünden otobüs her geçtiğinde deprem konusu hemen otobüs sakinleri tarafından güncelleştiriliyor.
Kimi “ vah vah” ederken kimi acıyı daha da derinleştirerek “weymalamine” diyor. “kim bilir sahipleri şimdi nerededir? Nerde yaşarlar” diye birbirini tasdik ediyorlar. Kimisi ise dıştan süper görünüp kelek çıkan karpuz misali “dışardan ne de güzel görünüyor. Ama içi çürükmüş, ağır hasar almış” diyor. Diğeri ise “yazık olmuş. Adamlar ısı yalıtımını da yeni yaptırmışlardı. Paraları boşa gitmiş. Acı büyük” diyor. TOKİ konutlarıyla ilgili bazısı umutlu, bazısı ise umutsuz. Nedeni ise bitiş zamanıyla ilgili. “Kentte kiralık ev yok. Kiralar aldı başını gitti. Köylerde evleri olan depremzedelerin bazısı oraya mecburen taşınmış. Bu TOKİ’lerin ne zaman biteceği belli değil. Birde pirinçlik köyünün karşısına yapıyorlarmış. Yeri de çok uzak” diyorlar.
ÖNCE UMUT, SONRA YIKIM..
Yol uzun. Zamanı geçirecek bir uzun konu bulunmalı. Dörtlü masada oturanın üçü 65 yaş üstü. Otobüsün belli ki daimi müdavimi olan 45’li yaşlardaki bu konuda tecrübeli. Hemen damardan giriyor. “Bahçeli’nin çağrısı da karşılık bulmadı. Umutlar suya düştü”.
Konu anlaşıldı. Yılların yorgunluğunun yansıdığı yüzler hemen ona dönüyor. Bahçeli’nin emeklilere memurlar gibi 8 bin lira seyyanen zam yapılması önerisi emeklileri çok umutlandırmış. Son dakikaya kadar televizyonun başından kalkmamış, haberleri takip etmişler. Öyle umutlanmışlar ki, alacakları 8 bin liralık seyyanen zam ile neler yapacaklarının hayalini bile kurmuşlar. Bazısı evinin balkonuna taksitle cam yapmayı, diğeri artık soğutmayan buzdolabını, her oturduğunda yere yapışacak gibi sesler çıkaran kanepesini değiştirmenin hayalini kurmuş. Ama torba yasanın meclisten geçmesiyle bu umutlar suya düşmüş. Eski eşyaları orasından, burasından onararak kullanmaya devam kararı almışlar.
Kök maaş düşüncesi de nerden çıktı
Büyük çoğunluğu 7500 lira emekli maaşı alıyor. Bu kök maaş işine de bayağı kafayı takmışlar. Nerden çıktı bu kök maaşa zam düşüncesi?
“yüzde 25 zam kök maaşa değil 7500 liraya da yapılmalıydı”diyor yaşlı amca. 7500’ün üzerinde maaş alan ise müdahale ediyor. “zammı size peşin verdiler zaten biz alamadık. Sizin de artsın ama bizde dünya kadar prim yatırdık herkesin maaşı oranında artmalı.” Diyor. Cevaba sinirlenen yaşlı amca sadece “la havle vela” deyip ona bakmakla yetiniyor. Belli ki günlerdir bu konuyu konuşmaktan yorulmuş.
Ön tarafta oturan biri dönerek, “emeklileri de bir birine düşürdüler. Herkes birbirinin maaşının peşine düştü. Kim ne kadar alıyor diye. O zam alıyor, bu niye almıyor diye. Oysa eskiden herkesin maaşına zaman yapılır tartışma konusu da olmazdı. Emeklilerin kafasını karıştırdılar. Tam umudu kesmişken hükümet ortağı Bahçeli çıktı 8 bin seyyanen zam yapılmalı dedi. Hepimiz günlerce büyük bir umuda kapıldık. Bu emekli maaşlarıyla ilgili haberlerde hep yalan çıktı. Yok bu kadar artacak, şöyle olacak falan. Emekliler sitelerini tıklasın diye yazmışlar bu yalan haberleri. “
DUR DEYİNCE DURACAKSIN!
Bu arada, otobüsün en önünde bir kadının “dur dur” diye sesi yükseliyor. Şoför, “abla madem inecektin düğmeye niye basmadın” diyor. Abla durur mu, belli ki otobüs deneyimi de fazla yok. Minibüs gibi “dur” deyince duracak sanıyor. “Düğme de nerde? Görmedim.Dur deyince duracaktın. Niye durmadın. İneceğim yerden çok uzaklaştın. Seni şikayet edeceğim” diye bağırıyor. Garibim şoför kim bilir günde kaç kişi ile aynı şekilde tartışıyor. O nedenle fazla karşılık vermiyor, kadın ise ha bire homurdanıyor.
Yan tarafta oturan ve Otobüse bindiğinden beridir telefonla oynayan genç ise, dakikalardır çaktırmadan dinlediği sohbete müdahil olup “dayı sizde her şeye anında inanıyorsunuz. Bahçeli dedi diye öylemi olacaktı yani. Sonuçta son karar Cumhurbaşkanı Erdoğan’da. Enflasyon yüzde 19 civarında çıktı. Oda üzerine bir şeyler katıp yüzde 25’te karar kıldı. Şimdilik yeterli dedi. Büyük zammı belki yerel seçim öncesi2024 Ocak ayında yapar. 6 Ay idare edeceksiniz. Tabii kesin bir şey yine yok. ” Diyor.
Ne oldu hafif raylı sistem projesi?
Diğer bir genç ise otobüs billboardların önünden geçerken nerden aklına geldiyse“raylı sisten projesi vardı. Bilboardlara da asılmıştı. O da unutuldu.” diyor ve aniden konu değişiyor. “hakikatende ne oldu hafif raylı sistem projesi?”.diye giriş yapıyor yaşlı dayı ve devam ediyor “Yıllardır hep bu projeden bahsedilir. Ancak şimdiye kadar gözle görülür tek çakışma yok. Oysa 2 yıl önce ihalesinin yapıldığı ve yapımına başlanacağı belirtilmişti. Hatta kentteki billboardlara hafif raylı sistemin güzergah şemasının yer aldığı afişler bile ballandırılarak asılmıştı. Afişlerde ‘başım gözüm üstüne’ denmişti. Bizde umutlanmıştık. Artık büyük şehirlerdeki gibi bizde tramvaya bineceğiz diye sevinmiştik. Hatta tramvayın Surların etrafını bile dolanacağı söyleniyordu. . O da hayalmiş meğer. Millete ha bire hayal dağıtıyorlar. ‘Başınız gözünüz var olsun’ dememiz için projenin önce hayata geçmesi lazım. Pekte sanmıyorum, bekleyip göreceğiz. “ diyor.
Umudunu koruyan yanındaki diğeri ise,”bak dediklerini yapıyorlar. Şehir hastanesi dediler yapıyorlar. Surların etrafını boşaltıp millet bahçesi yapacağız dediler, yapıyorlar. Belediye ve halk otobüsleri 65 yaş üstü emeklilere bedava. Dediklerini yapıyorlar. Bu emeklilere maaş işinde şimdilik hayal kırıklığı yaşattılar ama her şey sırayla” demesine rağmen pekte ikna edemiyor yanındakini.
Akaryakıt zammına ağır eleştiri
Otobüs her durağa yanaştığında biri iniyor yerine taze konularla donatılmış bir yenisi geliyor.Yol yarılandığında belliki uzun süredir durakta bekleyen biri biniyor otobüse. Çok sinirlenmiş. Oturacak yerde yok. En arka kapının önündeki boşlukta mevzi alıyor. Etrafına baktıktan sonra “evimizin önünde arabamız var kullanamıyoruz” diyor. Yaşlı amcada saf saf “yeğen kullan seni tutan mı var. Bu sıcakta kullanmayacaksan ne zaman kullanacaksın” deyince sinirler daha da geriliyor. Otobüsün yeni müdavimi orta yaşlı başlıyor ses tonunu da yükselterek konuşmaya. “amca nasıl kullanalım bir gecede akaryakıta ÖTV’den dolayı 6 lira zaman geldi. Kontağı çalıştıramıyoruz. 200-300 lira yakıt koyuyoruz ibre yerinden oynamıyor. Evden işyerimin olduğu yere aracımla gidip gelirsem 60-70 lira yakıt yakar. Her gün nasıl karşılayayım bunu. Daha önce aracımla gidip geliyordum şimdi kullanamıyorum” diye karşılık veriyor.
Şimşek, şimşek gibi zam yapıyor, ben de ekonomi bakanı olabilirim
Akaryakıta yapılan büyük zaman ağır şekilde eleştiriliyor. Yolculardan biri hızını alamayarak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i hedef alıyor. “Adam gelecek ekonomiyi düzeltecek sandık. Adam meğerse zam yapmak için gelmiş. Soyadı Şimşek. Hakikaten de zam konusunda şimşek gibi davranıyor. Ha bire zam yapıyor. Yahu marifet zam yapmaksa beni de ekonomiden sorumlu bakan yapsınlar bende aynısını yaparım. Zam yapmaktan kolay ne var. Bir süre önce otobüs ve minibüs yolcu tarifesine zam yapıldı. Umarım yakında tekrar yapılmaz” diyor
Yaz gazeteci yaz
Yanımda oturan dayı ise aniden ayrım yapmadan bütün gazetecileri hedef alarak “memlekette gazeteci yok. Kimse bu sorunları yazmıyor, göstermiyor. Yandaş medyayı açıyorsunuz ülke sanki güllük gülistanlık” deyince mecburen bende müdahil oluyorum“ dayı bende gazeteciyim” diyorum. “hangi gazete” diyor. “Tigrishaber’e yazıyorum” deyince “bak millet ekonomik kriz yüzünden bunalımda sende yaz o halde” diyor. Ben de “yazarım tabii” diyorum.
Otobüs ineceğim durağa yaklaşmak üzere. Saate bakıyorum 45 dakikadır yoldayız ve neler neler konuşuldu. Sadece ülkenin genel sorunları değil ailevi sorunlar da masaya yatırıldı. Kimi oğlundan, kızından, gelininden şikâyet ediyor, kimi yeni kuşağın sorumluluktan kaçınmasından, duyarsızlığından yakınıyor.
Sonuna gelirsek, aslında buna benzer tartışmalar özel halk otobüslerinde ve minibüslerde de yapılıyor. Ama oradakinin hararet düzeyi düşük. Çünkü mekan küçük ve dar. Belediye otobüsleri bu açıdan daha verimli. Ama, anlaşılan bu tartışmalar daha çok devam edecek ve bizde uygun mekan ve alanlardaki bu şahitliklerimizi olduğu gibi yazıya dökmeye devam edeceğiz..