CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, "22 yılda 24 facia yaşandı. Bingöl’de, Maraş’ta, Hatay’da depremleri gördük. Pamukova’da, Çorlu’da, Ankara’da tren kazalarına şahit olduk. Patlamalar yaşandı. Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da, İliç’te maden cinayetleri işlendi. 54 bin 780 kişi öldü, bir kamu görevlisi bile sorumluluk almadı. Ölen öldüğü ile kaldı. Bu ülkede iktidar için makbul vatandaş, maktul olan vatandaştır" dedi.
CHP Emek Büroları Koordinatörü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, yaptığı yazılı açıklamada, Bolu Kartalkaya’da meydana gelen yangın faciasının ana sorumlusunun kamu denetimini ortadan kaldıran AK Parti iktidarı olduğunu belirtti.
"Gelişmiş ülkelerde 100 bin kişiye 10’dan fazla iş müfettişi düşerken, ülkemizde bu sayı yalnızca 5. Türkiye’de 2 milyondan fazla iş yerinde 16 milyondan fazla sigortalı çalışan olduğunu düşündüğümüzde 917 iş müfettişiyle etkin bir kamu denetimi yapmak mümkün değil. Tek adam rejiminde itibarsızlaştırılan kamu denetimi nedeniyle iş kazaları seri cinayetlere dönüştü” ifadelerini kullanan Taşcıer şunları kaydetti:
"AKP iktidarı, kamu denetim mekanizmasını adeta çökertmiş ve çalışamaz hale getirmiştir. Denetim sisteminin etkinliği yalnızca bir idari mesele değil, doğrudan halk sağlığının temel taşıdır. Ancak AKP iktidarı, kamu yararını hiçe sayarak denetim mekanizmalarını zayıflatmış, parçalı bir yapıyı dayatmıştır. İş müfettişi, SGK müfettişi ve SGK denetmeni gibi bölünmüş bir denetim sistemiyle etkinlikten söz etmek mümkün değildir. Bu yapının değişmesi ve tek bir çatı altında toplanması gerekiyor. Ancak AKP, uluslararası normları da göz ardı ediyor. Sorumsuzluk bu iktidarda bir norm haline geldi. Bugün, etkin bir denetim sistemi yerine, halkın yaşam hakkını riske atan bir sistemsizlikle karşı karşıyayız.
22 yılda 24 facia yaşandı. Bingöl’de, Maraş’ta, Hatay’da depremleri gördük. Pamukova’da, Çorlu’da, Ankara’da tren kazalarına şahit olduk. Patlamalar yaşandı. Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da, İliç’te maden cinayetleri işlendi. 54 bin 780 kişi öldü, bir kamu görevlisi bile sorumluluk almadı. Ölen öldüğü ile kaldı. Bu ülkede iktidar için makbul vatandaş, maktul olan vatandaştır.
"Böyle bir sistem sağlıklı olabilir mi?"
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verileri ortada. 2018’de iş müfettişi sayısı bin 97’ydi, 2023’te bu sayı 917’ye düştü. Türkiye’de iş gücü artarken, çalışma hayatını denetlemesi gereken müfettiş sayısı yüzde 20 azaldı. Başka bir ifadeyle bir iş müfettişi 2 bin 376 iş yerini ve bu iş yerlerinde çalışan 17 bin 891 kişiyi denetlemekle yükümlü. Böyle bir sistem sağlıklı olabilir mi?
Gelişmiş ülkelerde 100 bin kişiye düşen iş müfettişi sayısı 10’un üstündedir. Türkiye’de ise 100 bin işçiye sadece 5 müfettiş düşüyor ve bu rakam, işçi sağlığı ve güvenliği açısından büyük bir ihmali gözler önüne seriyor. Bu kadar kritik bir alanda müfettiş sayısının yetersiz bırakılması, maalesef iktidarın çalışan sağlığını, güvenlik hakkını ne kadar önemsiz gördüğünün açık bir göstergesidir.
İş kazalarının ve ölümlerin önlenmesi için etkin denetimler şartken, AKP iktidarı bu konuda gerekli adımları atmak bir yana, denetim mekanizmasının içini boşaltıyor. Dünyanın birçok ülkesinde daha fazla müfettişle bu sorun çözülürken, bizdeki yetersizlik, sadece çalışanların değil hizmetten yararlanan yurttaşların da hayatını riske atmaya devam ediyor. Çalışanlarımızın canı, istatistiklere sığdırılacak kadar değersiz değildir. İktidarın bu ihmalkâr tavrı ancak işçi sağlığı ve güvenliği politikasında radikal bir dönüşümle çözülebilir.
"Kartalkaya’daki otel yangınında 79 yurttaşımızı kaybettik"
Bir iş müfettişinin 50 kişinin çalıştığı bir iş yerinde etkin bir denetim yapabilmesi için günde 10 saat ayırdığını düşünelim. 2 bin 376 iş yerini etkin bir biçimde denetleyebilmek için bin 901 iş gününe yani 380 haftaya yani yaklaşık 7,3 yıla ihtiyacı var. Başka bir deyişle bir senede yapması gereken iş ancak yedi yılda bitebiliyor. Gerçekçi olmayan, insan hayatını öncelemeyen, sorumluluğu yasak savarcasına üzerinden atan bir yapı var. AKP iktidarının kurguladığı denetim sistemi yalnızca kağıt üstendedir. Evrak üzerinde kalan denetim süreci yalnızca bir ihmal değil, bilerek ve isteyerek halkın yaşam hakkının tehlikeye atılmasıdır. Kartalkaya’daki otel yangınında 79 yurttaşımızı kaybettik. Bu bile isteye gerçekleşen bir katliamdır. Denetimsizlik felaketinin en acı tablosudur. Hiçbir Bakanlık sorumluluk almıyor, çünkü sistem çökmüş durumda. Eğer denetim mekanizmaları güçlü olsaydı, bu facianın önüne geçilebilirdi. AKP’nin politikaları yüzünden, denetim yapması gereken kurumlar işlevsiz hale getirilmiş ve halkın güvenliği göz ardı edilmiştir.
"Adalet, güvenlik ve devletin yurttaşına sahip çıkacağına dair güvendir"
Türkiye, denetimsizliğin ve ihmalin bedelini insan hayatıyla ödüyor. Yüzlerce aile yasa boğulmuşken Erdoğan sabır öğütlüyor. Bu yaklaşım, devletin asli görevlerinden biri olan yurttaşlarının güvenliğini sağlama sorumluluğunu unutturmaya çalışmaktır. Halkın güvenliğini sağlamayan, denetim mekanizmalarını çökerten bir yönetimin sabır çağrısı yapması vicdani değildir. Görüyoruz ki, iktidar halktan özür dilemek ve hesap vermek yerine her faciadan sonra olduğu gibi yine dini ve manevi söylemleri kullanarak sorumluluktan kaçmayı tercih ediyor. Sabrın sonu selamettir demek, denetim görevini yerine getirmediğiniz, ihmallerin önünü açtığınız bir ortamda acılı ailelere bu da geçer demekle eşdeğerdir. Oysa bu acılar geçmez. Halkımızın ihtiyacı olan sabır değil; adalet, güvenlik ve devletin yurttaşına sahip çıkacağına dair güvendir.
"Halkın yaşam hakkını savunmayı ve denetim sistemini yeniden inşa etmeyi görev biliyoruz"
Bu katliamların önüne geçmek için kamu yararı öncelenmelidir. Denetim mekanizması tek bir çatı altında toplanmalı ve etkin bir yerinde denetim modeli benimsenmelidir. Şu anda parçalı bir denetim yapısı var; iş müfettişi ayrı, SGK müfettişi ayrı, SGK denetmeni ayrı. Bu yapıyı birleştirmek ve grup başkanlıklarını il bazında yapılandırarak denetim kapasitesini artırmak zorundayız. Ayrıca, bağımsız denetimin önündeki engeller kaldırılmalı ve denetim faaliyetlerine siyasi müdahaleler son bulmalıdır. Kamu denetim sistemi, kamu yönetiminin kilit taşıdır. Bu taşı yerinden oynatırsanız, vatandaşların yaşam hakkını da yok edersiniz. Biz, halkın yaşam hakkını savunmayı ve denetim sistemini yeniden inşa etmeyi görev biliyoruz."