Bir süredir hastanede kanser tedavisi gören Güneri Cıvaoğlu, bugün sabah saatlerine hayatını kaybetti. Ertuğrul Özkök “Türk basının modernite prensini” diye bahsettiği, Güneri Cıvaoğlu’nın ardından şu sözleri kaydetti:
“Türk gazetecilerine, yazılarında yerel renklerin önemini öğreten gazetecilik loncamızın büyüğü idi. Genç gazetecileri kompleksizce ve içten destekleme adabını bilen insandı, bizlere hayatın adabı muaşeret derslerini öğreten hocamızdı, gazeteciliğimiz sadece mesleğimiz olduğunu, onun dışında yaşanacak bir hayatın da bulunduğunu ve o hayatın da asla ıskalanmaması gerektiğini bize her gün anlatan, eğiten koçumuzdu. Gazetecilikte güzel bir iş yaptığımızda sabah bizi ilk arayan, bizi ilk kutlayan abimizdi. Hasetlikte çatlayan bu gazeteciler mezarlığında kompleksiz bir şövalyeydi. Güneri Bey Ortega Y Gasset’nin tarif ettiği gazeteciler neslinin son Mohikanıydı. Kamu meydanında elini kolunu sallayarak dolaşan bir aristokrattı.
Güneri Beyi günlerce anlatsam günler yetmez. Bir ömür boyu insandı, bir ömür boyu gazeteciydi. Gazeteciliği ful time meslek saymayan, arta kalan zamanlarının hakkını doya doya veren insandı.
Bu sabah saat 06.20’ydi. Hayat boyu sevgilisi, eşi, arkadaşı Canan’la vedalaştı. Beyaz atlarına binip gitti. Son gününe kadar hayatı yaşama azmine ve keyfine hiç ihanet etmedi. Türkiye’de gazeteciliğin büyük dönemi bitmişti. Şimdi insanları da bir bir bitiyor. Güle güle Güneri Bey. Sen en geç gidenimiz olmalıydın. Bir tek buna ihanet ettin. Senin gitme zamanın yoktu. Galiba onda da öncülük ettin. Ne diyordu bizim gençlik yıllarımızın o şarkısı: “There is a time to go…” Behçet Necatigil’in şiiri gibi. “Bekler bazı gitmeler gitme zamanını…”