Özel'den Bahçeli'ye: ‘Sandıksız Türkiye’ye mi destek oluyorsun demokrasinin yanında mı duruyorsun?’
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bahçeli'ye yanıt verdi: ‘Bahçeli sandıksız Türkiye’ye mi destek oluyorsun demokrasinin yanında mı duruyorsun?’
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyona dair ‘cunta’ söylemini yineleyen Özel, “Bu cuntanın karargahı Beştepe'dir!” ifadelerini kullandı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına da yanıt veren Özgür Özel, “Biz terörsüz Türkiye'ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sen sandıksız Türkiye istiyorlar. Ona destek mi oluyorsun yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun? Bunu bir bana söyle, bir görelim bakalım” ifadelerini kullandı.
‘Her türlü barışın, her türlü müzakerenin yanında oluruz’
Özgür Özel şunları kaydetti:
“Bu iktidarın demokrasiden, kardeşlikten, birlikten, haktan hukuktan adaletten alacak bir nasibi olmadığını, kalmadığını, hiç özünde olmadığını bildiğimiz hâlde, MHP'nin tarif edilmesi zor tutumunu bir kenara koyarak ve her şeye rağmen CHP geçmişte nerede duruyorsa, biraz önce özetlediğim şekilde aynı yerde durmaktadır.
Şehitlerin gelmeyeceği, Kürtün, Türkün anasının gözünden yaş akmayacağı, artık kan akmayacağı, oluk oluk bu işlere para akmayacağı, Türkiye'nin yarınlarına katkı sağlayacak her türlü barışın, her türlü müzakerenin, her türlü, bu konudaki samimi gayretin yanında oluruz. Ancak, ancak ‘Batıdaki Kürtler belediye meclislerine alınarak terör örgütüne destek sağladı İmamoğlu.’ diyenlerin, düne kadar birbirine ip atanların ya da düne kadar sadece ‘DEM Parti'yle diğerleri gibi siyasi parti olarak ilişki kurduk’ diye bize terörist yaftası yapıştırmaya çalışanların, sadece milletimiz ikiyüzlülüğünü görsün, Cumhuriyet Halk Partisi'nin de tarihsel tutarlılığını görsün. Bunun dışında Cumhuriyet Halk Partisi'nde hiç ama hiç başka bir şey kimse aramasın.
‘Bahçeli sandıksız Türkiye’ye mi destek oluyorsun demokrasinin yanında mı duruyorsun?’
Biz terörsüz Türkiye'ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sen sandıksız Türkiye istiyorlar. Ona destek mi oluyorsun yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun? Bunu bir bana söyle, bir görelim bakalım.
‘Kim bu Yasin Ekrem Serim?’
Bir yandan tabii ben 28 gündür burada olmayınca, otobüsün üstünde, ki olmaya devam edeceğim, hep birlikte Türkiye'de olmaya devam edeceğiz. Fikri takipten vazgeçtiğimi sanmasınlar. Her şey otobüsün üstünde o kadar rahat konuşulmuyor. Erdoğan'a gitmeden evvel sormuştum. KKTC Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim'in o organize suç örgütü lideri Halil Falyalı'yla ilişkisini. Sustu. Hiçbir şey söylemedi. Halen susuyor. Kim bu Ekrem Serim? Erdoğan'ın İBB başkanlığı döneminden beri yanındaki kasası, Maksut Serim. Başbakan olduğundan beri ve Cumhurbaşkanlığında örtülü ödeneği yöneten kişi. Oğlu Dışişleri Bakan Yardımcısı oldu. Sonra da Kıbrıs'a büyükelçi oldu. Sonra, o söylediğim gün, apar topar büyükelçilik görevinden alındı.
‘Bu işin içinde 45 tane kayıt var’
Erdoğan yanıt vermiyor ama 2014-2021 yılları arasında Halil Falyalı'nın finans müdürü Cemil Önal teker teker her şeyi anlattı. Benim anlattıklarımı doğruladı ve çok daha fazlalarını anlattı. Öyle bir şey ortaya çıkıyor ki, bu işin içinde, bu işin içinde Hakan Fidan var. Bu işin içinde Binali Yıldırım var. Bu işin içinde bu arkadaşların, bu siyasetçilerin, bu önceki başbakanın, şimdiki bakanın çocukları var. Bu işin içinde 45 tane kayıt var. Bunların 40'ının ele geçirilmişliği, beşinin ortada durmuşluğu var. Bunun içinde Dışişleri Bakan Yardımcısı iken ve büyükelçi iken İngiltere'deki hesaba giden gelen büyük büyük paralar var. Bu işin içinde hem yüzen gemiler, yakalanan gemiler var, ayrı. Ama Kıbrıs'ta bütün hepsi döküldü ortaya. İnanılmaz, inanılmaz ortaya dökülen, hani turpun büyüğü diyor ya, böyle neredeyse Kıbrıs kadar turp var.
Ve içinde, içinde İbrahim Kalın'ın da bildiği 45 kayıtlı kaset, 40'ı elde, beşi bir yerde. Onun peşinde atanan büyükelçi. Ortaya dökülünce bunlar alınan büyükelçi. Sayın Erdoğan, meslekten gelmeyen, tecrübesi olmayan birini Dışişleri Bakan Özel Kalemi, sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı, Kıbrıs gibi gözbebeğimize büyükelçi yapıp da, bu teker teker okusam utanırım. Masumiyet karinesi var. Hakan Fidan'ın oğlu şuna şunu diyor. Binali Bey'in oğlu buna bunu diyor. Bunları buradan söylemeye utanırım. Ben Erdoğan değilim. Ben suçlamalar kesinleşmeden kimseye hırsız diyecek, yalancı şahitlerin iftiraları üzerinden bir şeyler söyleyecek kişinin adı Erdoğan'dır. Burada bütün pislikler ortaya döküldü. Şimdi, şimdi bu adı geçenler üzerinden bir tane, bir tane, her şeyi göze alan savcı arıyoruz. Bakalım örneğin bugün altyazı geçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin kongresinde 86 kişiye Ekrem İmamoğlu dahil ifadelerine başvuruluyor. Hepsi orada yazıyor. Şunu söyleyeyim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevinin gereği olarak kendisine gelen her türlü başvuruyu aldı, dinledi.
‘Atılan her iftira zaten süreç içinde tamamen ortaya dökülmüştür’
Adı geçen herkesi, atılan iftira da olsa söylenen sözde adı geçen herkesi de dinliyor. Bu da açık, yani gizli tanık olmak istediler. Örneğin bir delegemizi gizli tanık diye getirdiler. ‘Gizli tanıklık yok, adını verirsen seni dinlerim’ dediler. Biz buradaki tutumu doğru buluyoruz. Yakından da takip ediyoruz. Adı geçen herkesin dinlenmesi gerekir. Öyle takdir edilmiş, dinlenecektir. Sorulan her soruya cevap verilecektir. Atılan her iftira zaten süreç içinde tamamen ortaya dökülmüştür. 1300 cep telefonu yalanı nasıl patladıysa bütün iddialar teker teker çürüyecektir, çürümektedir. Şu anda ifadesine başvurulan Ekrem İmamoğlu içerideyken, ifadesine başvurulan birçok kişi içerideyken ya da salondayken o kara çalınan, o kişisel namuslarına dil uzatılan 1300 tane aslan gibi Cumhuriyet Halk Partili, o Cumhuriyet Halk Partililer geldiler, bir kez daha perdeyi çektiler, vicdanlarıyla baş başa kaldılar ve iradelerini tazelediler. O kurultaya şaibeli diyenlerin, başta iktidar ve medyası olmak üzere, alınlarını karışladılar, hepsinin alnından öpüyorum.
Geçmişte başlatılan partiye kayyum atanmak için, algı yönetimi için, 3-5 meczupla 80 kişinin isminin ortaya atıldığı süreçte soruşturmayı takip ediyoruz. Şu kadar endişe edeceğimiz bir şey yoktur. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi geçtiğimiz kurultaydan sonra birilerinin, yandaş medyanın köpürtmeye çalıştığının aksine ayrısı gayrısı olmayan, ötekisi olmayan, kol kola, omuz omuza iktidara yürüyen bir partidir. Hepsini, tüm üyelerimizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi gelelim, şimdi gelelim. Ekrem İmamoğlu'nu olmayacak, olmayacak ithamlarla, evinden polis baskınıyla alanların, 4 gün nezarethanede tutanların, Silivri'ye koyanların bir geçmişine bakalım, bir şeyi hatırlayalım. Bakın, Erdoğan nelerle suçlanmış? Teröristlerle görüşmekle. Erdoğan'ın Çeçen ve Müslüman Kardeşler örgütü sorumlularının otel masraflarını ödettiği ileri sürüldü. Bu sebepten Erdoğan "ekip" adı altında örgüt çatısı oluşturmuş, bir örgüt kurmuş. İddiaları sessiz kalmış. Siyasi teşekkül demiş ama oluşturduğunun içinde Müslüman Kardeşler Örgütü'nün olduğu ve Çeçen mafyasının olduğu, teröristlerin olduğu ortaya çıkmış. "Geleceğin başbakanıyım" demiş. İhalelerden komisyon almış. Komisyon partiye de verilmiş. İstişare ile ihale yapılarak rakipler çekilmiş, birileri özendirilmiş. Erdoğan ve Gürtuna için rüşvet, zimmet soruşturması açılmış. Çete lideri olarak yargılanacakmış. "Zimmet ve hile ile suçlanıyorlar." diyor.
Akbil ifadesi vermiş ve verirken, "Akbil'de olanlardan haberim yok." demiş. Sonra haberi olanların hepsini milletvekili yapıp yargıdan kaçırmış. "Reklam tahsil" başlığıyla çıkmış gazete. 37 milyar lira reklam parası ödenmiş. Oysaki bu reklamlar yayınlanmamış. Belediye kasasından Erdoğan için tanıtım yapılmış. Billboard skandalı yaşanmış. Bugün el koyuyor ya billboard'lara. Billboard skandalı davası açılmış ve billboard skandalı davası görülmüş. Burada zimmete para geçirme, çete kurma, elebaşı olma, ihaleye fesat ve çıkar sağlama, terör örgütü üyelerine yardım, belediye kasasını kendi PR'ı için kullanma. Olan bitenin iki yönü var: 1- Tayyip Erdoğan bunların bir kısmından yargılandı. Bir kısmından soruşturuldu, dava açıldı, yargılandı. Yargılamalar sırasında durdu, mesela milletvekili oldu, Akbil davası durdu, sonra bildiğiniz yöntemlerle düşürüldü. Dünya kadar, dünya kadar mahkeme karşısına çıktı ama bir gün evine polis yollanmadı. Bir gün sabah kapısına dayanılmadı. Her ifade, telefonla çağırıldı, gitti, ifade verdi. Ceza aldı. Şiirden ceza almasını doğru bulmadık. Cezası onaylandı. Belediye başkanlığı düştü, 3 ay hapis yattı. Hapis yatacağı yere giderken İstanbul'da belediyenin önünde miting yaptı, engellenmedi. Cezası onaylandığında bile polisle gelinip alınmadı, davet edildi. Ve orada mitingle uğurlandı.
Erdoğan’ın tutuklandığı dönemi hatırlattı
Yattığı cezaevinde, kendi iddiaları, 30.000 ziyaret aldı, diyorlar. 30.000 kişi. Şimdi Ekrem Başkan'a gidene gelene laf ediyorlar ya, 30.000 ziyaret aldı. Bu işin, o geçmişte kötüledikleri, "İktidara hizmet ediyor." dedikleri, "Tarafsız değil." dedikleri, dokunulmazlıkları kaldırma sözü verip başbakan olduğu, iktidar olduğu, "Kaldıralım." denince de "Bu yargıyla mı kaldıracağız?" dediği dönemde, ne kendisine ne bir gazeteciye, kendi arkadaşları, milletvekilleri söylüyor, asla ve asla böyle eş zamanlı, bir yerden yönetilen, aynı anda 5-6 savcının birden ayrı suçları, gizli suçları birlikte sorguladıkları işler yapılıp da bu yapılan zulüm de, itibar suikastleri de yapılmadı. Saraçhane'den davul zurna miting yapmasına izin verildi. Onun bugün ne yaptığına bakın. Ama okuduklarımı, bunları, aynı suçlamalar yapılıyor.
‘İki kat bütçeyle değil, bütçenin yarısıyla 4 katı, 2 katı iş yapıyor’
Ekrem İmamoğlu'na soruluyor. Arkadaşlarımıza soruluyor. Banka dekontları araştırılıyor. MASAK raporu çıkarılıyor, bomboş. Bir tane kanıt yok. O zaman olanı ben söyleyeyim. Tayyip Bey sürekli şunu söylüyor ya: "İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır. İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder." Bunu bir yere oturtmuş kafasında. "Ben İstanbul'u kazandım, Türkiye'yi kazandım." diyor. "Şimdi sıra Ekrem'de." diyor. "O İstanbul Belediyesi'nin olanakları o gün bendeydi, şimdi Ekrem'de." diyor. "Ben o gün billboard'lara bunu yapmıştım. Akbil'den, yani sayılamaz işlerde bunu yapmıştım. Reklamda bunu yapmıştım. Ben o gün terör örgütünden para istediler, onu da yollamıştım. Ben o gün kendi PR'ımı İBB'ye de yaptırmıştım. Demek ki bu da yapıyor." diyor. Ve bu suizanla çağırıyor ve Akın'a bunları anlatıyor. "Böyle böyle yapıyor." diyor. "Git, bulacaksın." diyor. "Elinle koymuş gibi." diyor. "Bu işi bilen benim." diyor. "Bu işi kuran benim." diyor. "Şimdi Ekrem geçti ve benim gibi o yetkiler elindeyse kesin bunları yapıyor." diyor. Oradan buradan bir iki de gaz veren oluyor. "Sen bu İstanbul'u elinden almazsan bu Ekrem geliyor. Anketlerde 60 çıktı. Şunu yapıyor, bunu yapıyor." Bilmiyor ki Ekrem İmamoğlu dürüst, temiz yönetiyor. İki kat bütçeyle değil, bütçenin yarısıyla 4 katı, 2 katı iş yapıyor. Yani 4'te 3'ü çalmadan arttırıyor. Yarım bütçeyle 2 katı iş yapıyor. O parayı da, o parayı da yemiyor, yedirmiyor. Kime yediriyor? Kent lokantasında yediriyor. Kime yediriyor? Yoksul çocuğa süt içiriyor. Kime yediriyor?
Yandaşa peşkeş çekeceğine vatandaşa hizmet ediyor. Akın aldı gazı, gitti. Onu aradı, bunu aradı. Öyle yaptı, böyle yaptı, olmadı. Odun, meşe, çınar diye, pardon, meşe, çınar, ladin diye 3 tane odunu görevlendirdi. Onlar aslında üçünün toplamı Tayyip Bey. Bu yalancı şahitler var ya, Ekrem Başkan açısından yalancı, Tayyip Erdoğan'ın geçmişine şahit bunlar. İBB'yi Tayyip Bey'in nasıl yönettiği, oradaki kaynakları nasıl kendine kullandığı, partisinin iktidarını oradan nasıl finanse ettiğini bildikleri için ladin, meşe, çınar İstanbul Büyükşehir sürecini bilen iftiracacılar. Ama iş o ki aralık, ocak, şubat MASAK, MASAK, MASAK'tan raporun talebi 3'ü, bir başkan yardımcısının buna iknası, martın 10'u, raporun tamamlanması 17'si. Yani olmayan MASAK raporunu anlatıyormuş bunlar aralıkta, ocakta, şubatta. MASAK raporu boş peçete torbası gibi, sallıyorsun, dökülüyor. Kanıt dedikleri her şey çürüdü.
‘Erdoğan'ın üzerinden söylüyorum. Bu operasyonun işi, adı: "Kişi kendinden bilir işi" operasyonu’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Anayasa Mahkememiz diyor ki:
Salt gizli tanık ifadesiyle tutuklanamaz, cezalandırılamaz. Gizli tanık şunu der: "A kişisi B kişisine rüşvet verdi." Bakacaksın, o rüşvetin kanıtını bulacaksın, yok. Çınar, "Gördüm." bile demiyor, "Duydum." diyor. Ladin, "Yaptım." bile demiyor, "Yapmış." diyor. O yüzden inanılmaz bir yalanın içinde, şu evredeyiz. Arkadaşlarımızı cezaevlerinden dağıtıp gittikleri yerlerde özel ziyaretler yapıp "Bak, sen diğerlerinden farklısın. Gel şu ifadeyi kabul et, sen çık, bunlar yatsın." Şuna başlamışlar. İtirafçılar var. Kalanlardan, yananlardan olma, çıkanlardan ol. Kadın tutuklulara, "Kaç yaşında evladın?" "1,5 efendim." "Ya, yarın onun yanına dönmelisin. Ben bu yayından, bu SEGBİS'ten ayrılırsam bir daha çocuğunu 15 yaşında görürsün. Benim dediğimi yapacak mısın? İtirafçı olacak mısın?" Diyor ki kadın: "İtiraf edeceğim bir şey yok. Çalmadım, çal demediler. Soymadım, soy demediler. Bir yanlışım yok." "Gizli tanık ifadesini doğrularsan evladını kucaklayacaksın yoksa 15 yıl hapsi boylarsın." Böyle bir psikolojik mücadele var. İnsanların ahlakını çocukları üzerinden satın almaya, yönlendirmeye, değiştirmeye çalışıyorlar. O yüzden meselenin adı, hani bu operasyonun bir adı var mı? Bence var. Tayyip Erdoğan'ın üzerinden söylüyorum. Bu operasyonun işi, adı: "Kişi kendinden bilir işi" operasyonu."
Bahçeli'ye TRT çağrısı
Sayın Bahçeli'nin söylediklerini okudum, yazdıklarını okudum. Kimi yerde gülümsedim. Kimi yerde hesaba güldüm, başka hesabı kendim yaptım. Örneğin diyor ki: "28 kat fazla" yok, "18,5 kat fazla" diyor, "oy aldı Erdoğan CHP'nin sandıklarından." CHP'nin sandığı dediği 1.600.000'lik bizim kendi üye sandığımız. Onun 18 katını almış.
Dayanışma deyip millete açtığımız, 4 gün içinde duyanın gelebildiği, köylere möylere gidemediğimiz yerde 15,5 milyon oy almış. Ayıptır söylemesi, Devlet Bey'in aldığı oyun da 3,5 katını almış. Bu yüzden Devlet Bey'in yargılamaların hızlı olmasına, Ekrem İmamoğlu suçsuzsa ki namusumuz kadar kefiliz, yapılan kurguyu, kumpası görüyoruz. Bunu söylemesine ve hızla, "Suçsuzsa" diyor, "tahliye olmasına, beraat etmesine…" Temennimiz odur, o günleri hep beraber görmeyi de Sayın Bahçeli'yle ümit ediyorum.
Yaptığı vurguları kıymetli buluyorum. Madem masumiyet karinesine inanıyoruz, madem milletin verdiği oylara değer veriyoruz, daha 1 yıl önce her iki kişiden birinin oyuyla İstanbul'a görevlendirilen Sayın İmamoğlu'nun tutuksuz yargılanmasına, hiç değilse görevinde vekil varsa bile hiç değilse özgürlüğüne kavuşmasına, aslında yargılama sırasında aynen Tayyip Bey gibi görevinin başına dönmesine, mahkemenin Tayyip Erdoğan'ın o günkü mahkemeleri gibi yürütülmesine ve bir üstüne ilave yapıyorum Sayın Bahçeli, TRT'den, isteyen her kanaldan bu yargılamaların açık ve şeffaf yapılmasına, sorulan her sorunun cevabının milletin önünde verilmesine siz ne diyorsunuz?
Biz burada sizinle buluşabiliriz. Hızlı, adil yargılama. Suç ispatlanırsa hapse, suç, beraat ederse görevine ve tutuksuz yargılama ve televizyondan yargılama. Ben şunu biliyorum Sayın Bahçeli. MASAK raporunda, , 10 yıl önce bugünkü değerleriyle değerleme yapıldığında alınan arsanın 20'de 1 fiyata alındığı görülmüş. "Ne diyeceksin İmamoğlu? Keşke bu canlı yayında olsa." Bu içeride oldu, emniyette oldu, savcılıkta oldu. "Allah Allah! O kapora ya. Ben kendi hesabımdan kapora yolladım. Ana parayı falanca devlet bankasından kredi kullandık galiba."
‘50 yeni şahit üretmeye çalışıyorlar AK Partili müteahhitlerden’
Avukat çıkıyor, soruyor ve faks da geliyor. "Evet efendim, 20'de 1'ini Ekrem Bey kapora vermiş, geri kalanını bankadan kredi kullanmış. Kredi de 5 yılda kapanmış, 10 yılda kapanmış." "Ha, tamam, bunu geçelim o zaman." Böyle böyle koca MASAK raporunu geçtik biz. Koca MASAK raporu dediklerinin içinden bir kanıt çıkmadı. O yüzden şimdi, o yüzden şimdi 50 yeni şahit üretmeye çalışıyorlar AK Partili müteahhitlerden. Eskiden İBB'de AK Parti döneminde çalışmış. Soru: "Sonra niye ihale alamadın? Rüşvet istiyorlarmış, vermedin."
Kanıt yok, tanık yok, ispat yok. "O günden beri neredesin? Türkiye Yüzyılı kampanyasındayım, bakanlıklardayım. O günden beri neredesin? Oradayım, buradayım, İletişim Başkanlığındayım." Aslında bir suçu ispat etmeye çalışırken eski ve güncel, kurulmuş bir saadet zincirini, belediye, İBB'deyse İBB'de oturan akbabaların şimdi İletişim Başkanlığı'nın bahçesine konduklarını, bakanlıklarda durduklarını, Teknofest yaptıklarını, efendim, bakanlıkların kampanyalarını yaptıklarını, İBB'ye bir kayyum atansa geriye gidip o bahçeye konacaklarını deşifre ediyorlar. O 50 tane yeni tanık bulduk diyorlar. Sen madem dosyan kuvvetliydi, Tayyip Bey'in sana telefonda çıkıştığı gibi, madem dosyan kuvvetliydi, hani kanıtların vardı? Hani, hani? Hani senin elinde kanıtlar vardı?
Bir tanesini ispatlayamadın. Ekrem Bey'e sorarken, arkadaşlara sorarken döndün, arkadaşlara baskı, öbür taraftan yalancı şahit, şimdi onları getiriyorlar. Biz bunları nereden biliyoruz? İçlerinde bu teklifleri alıp "Tövbe estağfurullah, yapmam öyle şey." diyenler var. "Tövbe." diyor ya. "Ben gitmedim ki." Ben diyor, "CHP gelmiş, almış, ihaleye bile girmedim." diyor. "Geldim." diyor, "burada bildiğim yerlerden girdim." diyor. "Veya bir iki tane de ihale aldım." diyor. "Aldığım var, almadığım var." diyor. "Niye iftira atacağım?" diyor. Gelip onları anlatıyor. Şimdi gelecekte bir yargılama daha olacak ya, seçimlerden sonra, iftirayı atanlar, attıranlar, yalancı tanıklar, vallahi FETÖ'nün savcıları firarda ama o günün yalancı tanıklarını bugün hapse koydular. Şimdi o gerçek tanık bulamayan, gizli tanıkla operasyon kurgulayan, somut delile ulaşamayan, somut delil diye sorduğu her sorunun cevabını alan şimdi origami sanatı gibi böyle, kağıttan gemi yaptıkları gibi tıkır tıkır tanık yapmaya çalışıyor. Onlara, FETÖ'cü savcıların gazına gelip ifade verip şimdi 25 yıldır içeride yatanları hatırlatırım. Bir bildiğin varsa bugün ispatlayacaksan geri durma, korkumuz yok. Eğer bugün iftira atacaksan yarın onu biz ispatlarsak o zaman çekeceğin cezayı kendin düşün. Gizli tanıklara diyorum, şimdi yandaş yaratmaya çalıştıkları tanıklara diyorum: Çürümüşünüz kadar yer yakarsınız.
Namuslu insanları karalayamazsınız. Günü gelince de bu pisliğin hesabını vereceksiniz.
Sonunda, sona gelirken… 301 evladımızı bayramda bizden kopardılar. Öğrenciler serbest kaldı, çok memnunuz. Doğru ama yetmez. 240'ı kaldı, 71'i içeride. 46'sını İstanbul'da, 15'ini Bursa'da, 10 tanesini İzmir'de, 71 evladımızı takip ediyoruz. Kamuoyuna şunu söylüyorum. Bir öğrencimiz içeride kalmayana kadar duyarlılığın sürmesi lazım. Örneğin Bursa'da 3'ü kadın, 15 gencimiz tutukludur. Vizelerini kaçırıyorlar. Annesi kanser olan var. İşçi olup işinden atılan var. Borcunu ödeyemeyip haciz gelen var. Bu yüzden çok hızlı bir şekilde bu tahliyelerin gerçekleşmesi gerekiyor. Bir de Bursa'da tahliye kararlarına itiraz eden bir savcı var. Ya 1 gün yatırı yok. Bütün bayram geçmiş, 15 gündür içeride tutmuşsun, bir de dönmüş, serbest kalıyor çocuklar, itiraz ediyor. Bir avukatımız, Ahmet Keskin, içeride, takip ediyoruz ve önemli nokta şudur. Bazı arkadaşlara, bazı öğrencilere farklı farklı suçlamalar var. Bir kısmına da cumhurbaşkanına hakaretten. Koca bir meydan, zıpla zıpla yapmış, 5-6 tane kişiye zıplamayan, işte "Tayyip Bey'in ismini söylediler." diye. "Koca meydan 'diktatör Tayyip' demiş." Birkaç tane gence bunun tutuklulukla hesabını sormaya çalışıyorlar. Buradan sonra cumhurbaşkanına hakaret Adalet Bakanlığı'nın iznine tabidir. Süreç uzuyor. Buradaki arkadaşlar boşu boşuna mağdur oluyorlar. Pırıl pırıl, tertemiz, geçmişlerinde bir tane bile sabıka olmayan, hiçbir örgütle bağlantıları olmayan, olsa olsa Cumhuriyet Halk Partisi üyesi ya da değil, 71 tane pırıl pırıl gencimizin bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını bekliyoruz ve...
‘İmzalar kimseye verilmeyecek’
İmza kampanyası, son gelen veriyle cumartesi akşamüstüne doğru 10 milyonu aşmıştı. Örgütümüz bütün gücüyle çalışıyor. İmza kampanyasında devlet memurlarının, gelecekte mülakata girecek öğrencilerin, yakınlarının tereddütlerinin oluşabilmesi ihtimaline binaen kampanyayla ilgili şu bilgiyi paylaşmak isterim. Kampanyada toplanan imzalar hızla örgütümüz tarafından belirlediğimiz gizlilik ilkelerine göre dosyalanıp kapatılıp genel merkezimize ulaştırılmaktadır. Yani attığınız imzalar birkaç gün içinde genel merkezimize gelmektedir. Dijitalleştirilmektedir. İstiflenmektedir. Sayımı, kontrolü yapılmaktadır ve emniyette tutulmaktadır. Yeterli imzaya bizim gayriresmi sayımlarımız sonucunda ulaşıldıktan sonra, sisteme giriyoruz bütün imzaları sayfa sayfa, sayılarını giriyoruz. Buraya bir bağımsız denetim kuruluşu, meslek örgütlerinden, örneğin kabul eder, etmeleri durumunda Türkiye Mali Müşavirler Odası'ndan, TÜRMOB'dan, noterden ve bir bağımsız denetim kuruluşundan 3-4 ayrı raporla imzaları saydıracağız, resmileştireceğiz ancak hiçbir yere teslim etmeyeceğiz.
Bu imzalar yüksek güvenlikli Cumhuriyet Halk Partisi'nin kimsenin gelemediği, giremediği yerde, yüksek güvenlikli ortamda saklanacak. İmzaların gerçek rakamları noter tarafından, bağımsız kuruluşlar tarafından tespit edilip kamuoyuyla paylaşılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı dünya siyaset tarihinin en büyük, en büyük güvensizlik oylamasına, Erdoğan'a güvensizlik oyu verecekleri ve "Adayımı yanımda" Bu aday Ekrem İmamoğlu'dur, hepimiz öyle söylüyoruz. Ancak Cumhuriyet Halk Partililer, ona gönül verenler, "Adayımı yanımda, sandığımı önümde." istiyor. Ama bir başka parti, genel başkanı hapiste olan bir başka parti, "Adayımı yanımda." diyorsa o aday onun gönlündeki adaydır. Asıl olan sandığın gelmesidir. Hangi siyasi görüşten olursa olsun herkese, hem bütün siyasi tutukluları hem Ümit Özdağ'ı hem Ekrem İmamoğlu'yu, bütün belediye başkanlarımızı, belediye meclis üyelerimizi, DEM Parti'nin, önceki HDP'nin önceki eş genel başkanlarını, hangi siyasi tutuklu, tutuk varsa, özgür kalacakları ve esas hakemin, milletin son kararı vereceği erken seçim sandığını istediğimiz imza kampanyamıza davet ediyorum.
İmza kampanyası son gelen veriyle cumartesi akşamüstüne doğru 10 milyonu aşmıştı. Örgütümüz bütün gücüyle çalışıyor. İmza kampanyasında devlet memurlarının, gelecekte mülakata girecek öğrencilerin, yakınlarının tereddütlerinin oluşabilmesi ihtimaline binaen kampanya ile ilgili şu bilgiyi paylaşmak isterim: Kampanyada toplanan imzalar hızla örgütümüz tarafından, belirlediğimiz gizlilik ilkelerine göre dosyalanıp, kapatılıp genel merkezimize ulaştırılmaktadır. Yani attığınız imzalar birkaç gün içinde genel merkezimize gelmektedir. Dijitalleştirilmektedir, istiflenmektedir, sayımı, kontrolü yapılmaktadır ve emniyette tutulmaktadır. Yeterli imzaya bizim gayri resmi sayımlarımız sonucunda ulaşıldıktan sonra, sisteme giriyoruz bütün imzaları sayfa sayfa, sayılarını giriyoruz. Buraya bir bağımsız denetim kuruluşu, meslek örgütlerinden örneğin, kabul eder, etmeleri durumunda, Türkiye Mali Müşavirler Odası'ndan, TÜRMOB'dan, noterden ve bir bağımsız denetim kuruluşundan, üç dört ayrı raporla imzaları saydıracağız, resmileştireceğiz ancak hiçbir yere teslim etmeyeceğiz. Bu imzalar yüksek güvenlikli, Cumhuriyet Halk Partisi'nin kimsenin gelemediği, giremediği yerde, yüksek güvenlikli ortamda saklanacak. İmzaların gerçek rakamları noter tarafından, bağımsız kuruluşlar tarafından tespit edilip kamuoyu ile paylaşılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı, dünya siyaset tarihinin en büyük, en büyük güvensizlik oylamasına, Erdoğan'a güvensizlik oyu verecekleri ve 'adayımı yanımda', bu aday Ekrem İmamoğlu'dur, hepimiz öyle söylüyoruz, ancak, Cumhuriyet Halk Partililer, ona gönül verenler, "Adayımı yanımda, sandığımı önümde." istiyor. Ama bir başka parti, genel başkanı hapiste olan bir başka parti, "Adayımı yanımda." diyorsa, o aday onun gönlündeki adaydır. Asıl olan sandığın gelmesidir. Hangi siyasi görüşten olursa olsun herkese, hem bütün siyasi tutukluları, hem Ümit Özdağ'ı, hem Ekrem İmamoğlu'yu, bütün belediye başkanlarımızı, belediye meclis üyelerimizi, DEM Parti'nin, önceki HDP'nin önceki eş genel başkanlarını, hangi siyasi tutuklu tutuk varsa, özgür kalacakları ve esas hakemin milletin son kararı vereceği erken seçim sandığını istediğimiz, imza kampanyamıza davet ediyorum.
Bu grubumuz iklim kanununa direnmeye, büyük bir mücadele vermeye devam edecek. Yarın akşam Ekrem Başkanımızın ve Mehmet Çalık başkanımızın ilçelerinden, Beylikdüzü'nden, bir devasa gece mitingini daha yapmaya, İmamoğlu'na ve arkadaşlarımıza özgürlük demeye devam edeceğiz.
Cumartesi günü, 19 Mart darbe girişiminin ay dönümünde, birinci ayında, Yozgat'ta "Ayağa kalkmazlar." diyen çiftçilerin ayağa kaldırdığı Yozgat'ta, AK Parti'nin kalem dediği Yozgat'ta, burada "AK Parti'nin dediği olur, düdüğü öter." dedikleri Yozgat'ta, Yozgatlılarla kucaklaşmaya, demokrasiye sahip çıkmaya gidiyoruz. Ve biz hep beraber, hep beraber haklıyız, güçlüyüz. O yüzden hem arkadaşlarımıza güveniyoruz hem kendimize güveniyoruz. Ahlaki üstünlük bizdedir. Yaptığımız tüm eylemlerde her gün yeni ayaklar katılıyor, yeni omuzlar ekleniyor omuzlarımıza, gitgide güçleniyoruz. Her gün meydanlar bir gün öncesinden daha kalabalık. Samsun'da 47 yıl önce Ecevit'in topladığı kalabalığı topladık. Seçim yokken, "Ekrem İmamoğlu'na özgürlük." diyerek.
‘Atatürk'ün partisi iktidara yürüyor’
Basınlarını görüyorsunuz. İftiradan başka bir söz yok. Yazar çizerlerini görüyorsunuz. Hakâretten, iftiradan medet umuyorlar. Normal bir zeminde tartışabilen yok. Psikolojik üstünlük bizdedir. Her gelen anket bir öncekinden iyi geliyor, iyi gelmeye devam edecek. Her geçen gün daha büyük kalabalıklara konuşuyor, daha büyük kalabalıklarla yürüyoruz, yürümeye devam edeceğiz. Çoğunluk enerjisi bizdedir. Ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi kimdeyse iktidar ondadır. Artık iktidar muhalefettedir, Cumhuriyet Halk Partisi'ndedir. AK Parti şeklen iktidarda, sokakta ve vicdanda artık muhalefettedir. Hep birlikte yürümeye devam edeceğiz. Adayımızı alacağız, sandığı koyacağız, iktidar olacağız. Atatürk'ün partisi iktidara yürüyor."
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.