İmamoğlu, ifadesini alan Beyaz Toroslu savcıyla tartışmasını ilk kez anlattı: “Bana ‘Yarın cumhurbaşkanı olursunuz, o zaman siz bizi yargılarsınız’ dedi”
19 Mart’ta gözaltına alınıp 23 Mart’ta tutuklanan İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Medyascope'tan Ruşen Çakır'ın sorularını cevapladı. İmamoğlu “Terörsüz Türkiye” sürecinden 19 Mart sürecine, gençlerden muhalefet partileriyle ilişkilere kadar birçok konuda çok açık ve net cevaplar verdi.
19 Mart’ta gözaltına alınıp 23 Mart’ta tutuklanan İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Medyascope'tan Ruşen Çakır'ın sorularını cevapladı. İmamoğlu “Terörsüz Türkiye” sürecinden 19 Mart sürecine, gençlerden muhalefet partileriyle ilişkilere kadar birçok konuda çok açık ve net cevaplar verdi.
- Siyasi iktidarın “Terörsüz Türkiye” adını verdiği yeni süreci yakından takip ettiğinizi görüyoruz. Bu yeni süreç hakkında ne düşünüyorsunuz? Destekliyor musunuz?
İmamoğlu: İktidarın “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı yeni sürece partim de ben de başından itibaren destek olduk. Destek olduk çünkü ilkesel olarak hem terörün bir an evvel bitmesinden hem de meseleleri terörün gölgesi düşmeden, demokratik siyaset yoluyla müzakere edip çözmekten yanayız. Bu, bizim tarihsel tutarlılık içinde, samimi siyaset yapıyor olmamızın gereği.
Ancak süreç başladığından beri sadece pasif bir biçimde destek olmakla kalmadık, önerilerde de bulunduk. Sürecin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair teklifler yaptık. İki temel önerimiz oldu. Birinci olarak dedik ki, süreç Meclis zemininde, katılımcı bir biçimde ve şeffaf olarak yürütülsün; kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla değil. İkinci olarak da şunu dedik: Terör bitsin, silahlar bırakılsın ama Türkiye de demokrasiye dönsün. Bunu şunun için önerdik: Bir tarafta terörü bitiriyoruz derken, terörü bitirmek adına herkesle görüşürken, diğer tarafta yargıyla muhalefeti taciz etmek, yargıyı kullanarak muhalif siyasetçileri, gazetecileri, ağzını açanı içeri atmak olmaz. Bunun için de Genel Başkanımız, Meclis’te kurulacak komisyonun “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” komisyonu olmasını önerdi.
Biz sürece destek verip yapıcı önerilerimizi geliştirdik ama iktidar ne süreci kapalı kapılar ardında yürütmekten vazgeçti ne de “Terörsüz Türkiye”nin “Demokratik Türkiye” olmasını kabul etti. Bunun yerine muhalefet üzerindeki, özellikle de partim ve belediye başkanlarımız üzerindeki yargı tacizini alabildiğine devam ettirdi.

“İktidara otoriter rejimi ebedileştirmek fırsatını asla vermeyiz“
Buradan çıkardığımız sonuç şu: İktidarın esas niyeti “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” gibi önemli bir meseleyi bulandırarak muhalefeti sindirmek, kurduğu bu otoriter rejimi ebedileştirmek. İktidar, Terörsüz Türkiye sürecini istismar ederek, DEM Parti’ye ve Kürt vatandaşlara “Bakın önemli şeyler yapıyorum” diyerek, 2028 seçimlerine kadar Türkiye’nin diğer önemli meselelerini konuşturmamanın, 2028’e muhalefeti bölmüş ve etkisiz hale getirmiş olarak varmanın peşinde.
Buradan açıkça söylüyorum: İktidarın bu oyununun parçası olmayız. İktidara kurduğu otoriter rejimi ebedileştirmek fırsatını asla vermeyiz. Öte yandan vatandaşlarıma da şunu söylemek isterim: Herkes müsterih olsun. Türkiye’yi terörden de kurtaracağız, bu otoriter rejimden de. Kürt meselesini de halledeceğiz, bu ülkeyi müreffeh de kılacağız. Asırlara dayanan bu kardeşlik için bize aklımız ve samimiyetimiz yeter. Çünkü biz, milletimize güvenir, bu önemli meseleyi onlarla birlikte, ayrıştırmadan çözeriz.
- MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu süreçteki tavrını nasıl buluyorsunuz?
İmamoğlu: MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, 22 Ekim çağrısıyla beraber Türkiye’nin kırk yıldır kanayan yarası olan terör ortamının bitmesi adına önemli bir adım attı. O tarihten bu yana terörün bitmesi ve çatışma çözümü hususunda Türkiye’nin önünü açan hamlelere imza attı. Kendisinin bu süreç boyunca devlet bilinciyle, oy kaygılarını bir kenara bırakarak ve Kürt meselesini dışlama tutumlarından vazgeçerek takındığı tavır, eksikleri olsa da oldukça değerli ve önemlidir. Türkiye’nin terörden kurtulması için atılan adımlarda her ne kadar Sayın Bahçeli’nin samimiyetini görsek de Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarının bu süreçte ayak direyen, süreci sahiplenmekte zorlanan ve süreci geciktiren tavrı, iktidarın bu mesele üzerindeki samimiyetini ciddi bir şekilde sorgulamamıza neden olmuştur.
İktidar ortaklarının aylarca ağzından doğru düzgün tek kelime çıkmadığı, “Belki bu işten vazgeçeriz” düşüncesiyle milletimizin aklındaki soru işaretlerini ve huzursuzluğu gidermedikleri, süreci yürütürken de “Ya tutarsa” zihniyetiyle ilerleyen tavrı, milletimiz adına doğru olmamıştır.
Hele bir de devletimiz ve milletimiz için böylesine kritik bir süreçte ana muhalefetin Cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına, siyasetçi ve bürokratlarına, iktidarın emriyle kumpas ve iftirayla bir yargı darbesinin uygulanması, bize göre hem Türkiye’nin demokrasisine hem de “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” hedefine karşı bir sabotaj görevi görmüştür.
“Bu sürecin olmazsa olmazı demokrasidir, demokratikleşmedir, adalettir“
Türkiye’nin kurucu iradesi olan CHP, ne mutlu bize ki her zamanki gibi cumhuriyetin bekası, milletimizin huzur ve refahı, toplumumuzdaki adalet ve barış ihtiyacı adına gerekeni yapmış, doğru tavrı göstermiş ve milletimizle birlikte bu sabotajları bertaraf etmiştir.
Bu sürecin olmazsa olmazı demokrasidir, demokratikleşmedir, adalettir. Muhalefete yürütülen kuşatma, “Terörsüz Türkiye” sürecindeki samimiyetin milletimiz nezdinde yoğun bir şekilde sorgulanmasına neden olmuştur. Milletin şerhinin olduğu hiçbir süreç kalıcı olamaz. Türkiye’nin demokrasisine verilen bu büyük yara giderilmeden, doğru bir yol kat edemeyiz.
Düşünün, bu konunun Meclis’e gelmesi bile 10 ay sürdü. Buradan Meclis zemininde bir demokratikleşme ve kalıcı çözümler çıkmadan hedefe ulaşamayız. Artık bu işte milletimizin sözünün ve taleplerinin dinlenmesi için vakit geldi de geçiyor.

“Biz, gönüllerde kurulacak bir barış köprüsünün yolcusu olma iradesindeyiz“
Silahların yakılması ve son silaha kadar, terör örgütü kendini tamamen feshedene kadar akıl, sabır ve cesaretle yürütülmesi gereken bir süreç bu. Taviz kaldırmaz! Herkesin bu konuda üzerine düşeni yapması ve Türkiye’nin terör belasından kurtulması gerekiyor. Biz üzerimize düşeni yapmaya, doğrulara destek olduğumuz gibi yanlışları ve eksikleri de söylemeye devam edeceğiz.
Millet iradesinin tecelligâhı olan TBMM’de kurulacak komisyon bu hususta çok önemli. Biz bu komisyonun Türkiye’de daha fazla demokrasiye, adalete ve barışa vesile olmasını istiyoruz. Demokrasiden ve çoğulculuktan korkulmaması gerekli. Unutmayalım, milletin rıza göstermediği ve daha fazla demokrasi ve adalete yol açmayan hiçbir adım gönüllerde karşılık bulamayacaktır. Biz, gönüllerde kurulacak bir barış köprüsünün yolcusu olma iradesindeyiz.
Demokratikleşme adımlarının sağlam, sahici ve kalıcı bir şekilde atılabilmesi için, Sayın Bahçeli’nin de TBMM’de kurulacak komisyon konusunda “yaptım oldu” zihniyetine değil, demokrasiyi ve çoğulculuğu güçlendirecek bir kompozisyona destek vermesi, inanıyoruz ki milletimiz için hayırlı olacaktır.
- Bu süreçte DEM Parti’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmamoğlu: Yaptıkları açıklamalardan ve bizimle gerçekleştirdikleri görüşmelerden anladığım kadarıyla, DEM Parti yetkilileri de sürecin, bizim önerdiğimiz şekilde en geniş katılımla Meclis zemininde yürütülmesinden ve demokratikleşme adımlarıyla genişletilmesinden yana. Ne var ki, prensipte bizim gibi düşünmelerine rağmen isteklerini iktidara kabul ettirebilmiş değiller. İktidar, açıkça itiraf etmese de Terörsüz Türkiye sürecini, seçimlerin yapılmasını isteyeceği zamana kadar yaymanın, bu meseleyi DEM Parti’ye ve seçmenlerine karşı kullanmanın peşinde.
DEM Partililerin, iktidarın yapmak istediğinin esas olarak bu olduğunu zaten gördüklerini düşünüyorum. DEM Partili vatandaşlarımızın bu şantaja boyun eğmeyeceğinden eminim. Parti’nin de esas olarak bizim gibi, sürecin kapsayıcı olmasından ve güçlü demokratikleşme adımlarıyla desteklenmesinden yana olduğunu görüyorum.
Kendi adıma, DEM Partililerin de Kürt vatandaşlarımızın da “Türkiye demokratikleşmese de olur, biz işimize bakalım” demeyeceklerinden eminim.
- Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi açılıyor, nasıl bir kampanya yürüteceksiniz?
İmamoğlu: Yürüttüğümüz bu mücadele sadece bir adayın değil milletimizin ve ülkemizin geleceğiyle ilgili. Aday ofisini de yürüttüğümüz tüm çalışmaları da bu perspektifle oluşturduk. Ön seçim kampanyasının hemen ardından gelen yargı darbesi çalışmalarımızı biraz aksattı ancak bir yanıyla da bu süreci milletle birlikte yürütme muradımızı çok güçlü bir destekle inşa etti.
15,5 milyon yurttaşımızın oy vermesiyle başlayan yolculuğumuz, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nin kurulmasıyla kurumsallaşıyor. Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi, seçim kampanyası ve iktidar programı hazırlıklarını kapsayan tüm çalışmaları merkezi biçimde yürütüyor.
Aday Ofisimiz sadece CHP’nin değil, Türkiye İttifakı’nın tüm bileşenlerinin katkı sunabileceği, katılımcı ve çoğulcu bir siyasal organizasyon merkezi olacak. Buna göre planladık, buna göre oluşturduk.
Aday ofisimizin en verimli ve başarılı çalışmalarını gençlerin oluşturmasını sağlayacağız. Ayrıca, yurtdışında yaşayan farklı alanlarda uzman ve gönüllü insanlarımızla da önemli bir iletişim hattını kuruyoruz.
Türkiye’yi herkes için adil, özgür ve refahın sağlandığı bir geleceğe taşıyacak iktidar programını tüm yurttaşlarımızla birlikte şekillendireceğiz. Bunun için aday ofisi tüm ülkede saha çalışmaları yapacak, toplumun farklı kesimleriyle bir araya gelecek olan beklentilerinin, taleplerinin ve ihtiyaçlarının yansıdığı bir program oluşturacak.
Bizi fiziken kısıtlayıp, görüntümüzü, sesimizi yasaklayıp unutturmak isteseler de mücadele, çalışma ve üretme azmimizi yok edemeyecekler.

- 19 Mart’tan bu yana toplumun farklı kesimlerinde oluşan enerjiyi, siz ve arkadaşlarınıza gösterilen desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmamoğlu: Diploma iptali ve hemen ardından gelen yargı kumpasının hedefinde biz olsak da öncelikle yapılanın milletin seçme hakkını elinden alma girişimi olduğunu görmemiz gerekiyor. Toplumun farklı kesimleri de bir darbeye nasıl tepki verilmesi gerekiyorsa öyle tepki verdi. Gençlerle başlayan, dalga dalga yayılan bir tepki oldu. Sokağa çıkanlar arasında demokrasiyi, elde kalan son aracını, sandığı korumaya çalışan insanlar vardı. Beni gelecek adına en çok umutlandıran ve burada güçlü kalmamı sağlayan da bu oldu.
Milletimiz, iktidardakilere iradesine ve geleceğine sahip çıkacağı mesajını en güçlü şekilde verdi ve vermeye devam ediyor.
“Her taşı milletimizle beraber kaldıracağız“
Önümüzdeki seçimler belki bize oy vermeyecek ya da bir seçim demokrasiyi kurtarmak için verecek ve bir daha vermeyecek birçok yurttaş; en temel milli egemenlik hakkına, seçme hakkına, sandığa sahip çıkmak için sokaklara akın etti ve çok haklı bir tepki gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Sadece meydanlarda değil diploma törenlerinden, spor müsabakalarına, sosyal medyada birçok yaratıcı eylemle bu enerji sürüyor. Her gün binlerce mektup geliyor, bir o kadarı da dijital olarak gönderiliyor. Toplumun farklı kesimleri yine birçok farklı mecrada yapılanlara karşı ses yükseltmeye devam ediyor.
Bu desteği demokrasiye sahip çıkma refleksi olarak değerlendiriyorum ve tabii ki çok mutlu oluyorum. Aktif vatandaşlığı ve kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmak isteyen bir toplumun, yarım yamalak değil tam bir demokrasi istediğini gösterdi yaşananlar. Bunu hem alanlarda hem sosyal medyada, her yerde duyuyoruz, bu sese kulak veriyoruz. Bu doğrultuda katılımcılığı birincil ilkemiz olarak görüyoruz. Gözaltına alındığım gün kendimi önce Allah’a, sonra milletime emanet etmiştim, bugün de arkamda hissettiğim başkaca bir güç yok. O nedenle bundan sonra da her taşı milletimle beraber kaldıracağız.

- Yargılama süreçlerine dair yorumunuz nedir? Yargının bu soruşturmadaki tavrını tarafsız ve bağımsız buluyor musunuz?
Ruşen Bey, biz adalete, devlete ve toplumun ortak vicdanına güvenen insanlarız. Fakat Türkiye’de yıllardır özellikle siyasi davalarda tarafsızlık ve bağımsızlıktan söz etmek mümkün değil. Siyaset emri veriyor, yargı ise üzülerek söylüyorum ki, emir veren siyasetin memurluğunu yapıyor. En kötüsü de bunun artık normalleşmiş olması.
Size bu hususta başımdan geçen, “bu kadarı da olmaz, olmamalı” dediğim bir olayı anlatmak istiyorum. “Masasına Beyaz Toros koyup paylaşan savcı” bahsi geçti, biliyorsunuz. Genel Başkanımız da bu durumu ifade etti. Bu savcı, operasyonlar sonrasında adliyede benim ifademi alan savcıdır. İfade sürecinde, ne yazık ki, içi düzmece bilgilerle doldurulmuş MASAK raporları üzerinden kendisiyle aramızda sert geçen bir diyaloğumuz oldu. İfadem bittikten sonra avukatlarımla savcının odasından ayrılmak üzereyken, kendisi ayağa kalkıp bana;
“Bir savcı nasıl böyle bir şey der?“
“Sayın Başkan, kusura bakmayın. Yarın siz cumhurbaşkanı olursunuz, masanın bu tarafına siz oturursunuz. Ben diğer tarafa geçerim, o zaman da siz bizi yargılarsınız” şeklinde sözler sarf etti.
Bu sözleri duyduğumda yaşadığım hayal kırıklığını size tarif edemem. Türkiye burası, bizim ülkemiz. Nasıl bir savcı böyle bir şey der? Nasıl hukuksuzluk bu kadar normalleştirilir?
Bu sözleri duyunca kulaklarıma inanamadım. Masasına yaklaştım ve kendisine cevaben;
“Bu nasıl bir söz böyle, savcı bey, benim sizi yargılamak için mi Cumhurbaşkanı olacağımı düşünüyorsunuz? Siz kim, biz kim? Neyin tarafıyız? Biz bu ülkeye adalet gelsin diye uğraşıyoruz. Çok yazık.” diyerek avukatlarımla beraber odasından ayrıldım.
Soruyorum, bu zihniyet bizim yargımızda ne ara ve hangi amaçla türemiştir? Bu zihniyete sahip bir kimsenin adalet dağıtması mümkün mü?
Kimi temsil ediyor bu insanlar? Devleti mi, milleti mi, yoksa bir avuç muhterisi mi? FETÖ’nün hain kumpas süreçlerini yaşayıp gördükten sonra, derin kaygılarla bu aklı ve uygulamalarını takip etmemiz şarttır. Bu durum, şerefli Türk yargısı adına çok ciddi bir tehdittir.
“Beyaz Toros’un ne manaya geldiğini bilmiyor musunuz?”
Bugüne dek savcının odasındaki Beyaz Toros fotoğrafına karşı ne Adalet Bakanı’ndan ne de savcının kendisinden bir açıklama geldi. Buna karşılık İzmir’de bu konuda görüşünü açıklayan bir avukata ev hapsi verdiler. Hiçbir yalanlama yok ama susturma gayreti var.
Neyi susturuyorsunuz? Hiç utanmıyor musunuz? Beyaz Toros’un ne manaya geldiğini, milletimizin ciğerinde nasıl yaralar açtığını bilmiyor musunuz? Hem açık açık masasına Beyaz Toros koyacak, hem de Anayasamızdaki yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesini çiğnediğini açıkça, yüzüme karşı ikrar edecek. Bu böyle olmaz! Milletin adalet beklentisi, şerefli Türk yargısının onuru ve ülkemizin geleceği adına yargı mensuplarımızın her birinin Anayasa’ya, toplumsal vicdana ve ahlaka uygun şekilde görev yapması gerekiyor.

“Bu gençlere çok inanıyorum, tarih yazacaklar”
- 19 Mart sürecinde sizin de belirttiğiniz gibi gençler çok öne çıktı. Birçok kamuoyu araştırmasında gençlerin size daha yakın olduğu görülüyor. Ne dersiniz?
İmamoğlu: Gençlerin gözlerindeki umut ve heyecan bize öyle büyük bir motivasyon oluyor ki…
Memleketimin her yerinde, Türkiye’mizi gelecek yıllara taşıyacak, pırıl pırıl zihinleriyle ülkemiz için varını yoğunu ortaya koymayı bekleyen o kadar çok gencimiz var ki…
Gençliğimiz geleceğimizin tehlikeye girdiğini görse, bu ülkeyi tutmuş ve ayağa kaldırmıştır.
Bazıları ülkemizdeki anti-demokratik, adaletten uzak ve ekonomisi bozuk ortamı görünce gençlerimiz için çok üzülüyorlar. Evet, üzülmek de bir seçenek; fakat umut etmek en güzel seçenek.
Herkesin ümitlerinin tükendiği yerde gençlik kurtarıyor Türkiye’yi. Bakın, bu her dönem böyle olmuştur. Bizim gençliğimiz ne zaman bu ülkenin, milletimizin, ortak geleceğimizin tehlikeye girdiğini görse, bu ülkeyi tutmuş ve ayağa kaldırmıştır.
Biz istiyoruz ki gençlerimiz akıllarını, duygularını, vakitlerini çok daha güzel, hak ettikleri şeylere ayırsınlar. Bilime, sanata, başarılı bir iş hayatına, mutlu bir yuva kurmaya, hayatın nimetlerinden faydalanmaya imkân ve vakit bulabilsinler.
Biliyoruz, bu ülkeyi yönetenler onlara hak ettiğini veremedi. Bizim gençliğimizde de sıkıntılar vardı. Özal, Demirel, Ecevit… Hepsini gördüm ben gençliğimde, Ruşen Bey. Biz de kendimizi daha özgür hissetmek istedik, biz de Türkiye’de adalet hüküm sürsün, kimse kimseye zulmetmesin, gençliğimiz iyi bir ekonomik ortamda geçsin istedik. Ama inanın, şimdiki gençlerimiz en ağırını, en zorunu yaşıyorlar.
Hayallere bile sansür getiren bu iktidar yüzünden ne özgür bir hayat yaşayabiliyorlar ne de hak ettikleri hayat için gerekli imkânı bulabiliyorlar. Bizim en büyük görevimiz bu çocuklara hak ettiklerini verebilmek.
Ne mutlu bize ki bu tabloya karşı gençlerimizin gözlerinde yılgınlık değil, umut var. Demokratik, özgür, adalet içinde ve refah dolu bir Türkiye’nin umudu var.
Birlikte yapacak çok işimiz var. Onlar bizim en iyi takım arkadaşlarımız olacaklar. Hepsine yürekten güveniyorum.
Unutmayalım ki Mustafa Kemal ve arkadaşları daha 20’li yaşlarındayken bu ülke için hayaller kurdular, 30’lu yaşlarda istiklal mücadelesini verdiler ve Türkiye Cumhuriyeti’ni milletimize armağan ettiler.
İyi ki gençliğimiz var, heyecanımız her zamankinden yüksek…
Bu gençlere çok inanıyorum. Onlar tarih yazacaklar.

CHP’nin diğer muhalefet partileriyle ilişkisi
- Partinizin ve sizin diğer muhalefet partileriyle ilişkileriniz nasıl seyrediyor?
İmamoğlu: Türkiye çok zor bir süreci yaşıyor. Demokraside, adalette, ekonomide, eğitimden sağlığa birçok alanda Türkiye büyük kayıplar yaşıyor. Böylesine bir dönemde muhalefete, hepimize düşen millet için ve milletimizin ihtiyaç duyduğu Türkiye için birlik içerisinde mücadele etmek ve görevimizi yapmaktır.
Bu hususta milletimizi derinden etkileyen, yaralayan ve acilen düzeltilmesi gereken konular hakkında ortak irademiz bellidir. Muhalefetteki diğer partilerle ülkemizi ilgilendiren konularda düzenli görüş alışverişimizi her zaman sürdürüyoruz.
Özellikle cezaevinde ziyaretime gelen İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan ve diğer muhalif siyasi partilerden Genel Başkan Yardımcıları ve Grup Başkanvekilleri ile önemli görüş alışverişlerinde bulunduk. Bu vesileyle kendilerine ziyaretleri için bir kez daha teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin geleceği, muhalefetin iradesindedir ve biliyoruz ki bu irade milletimiz nezdinde yüzde 70’lere tırmanmaktadır. Bu çerçevede, muhalefetin kendi içinde kuracağı istişare köprüleri ve ülkemizin demokraside, adalette, eğitimde, sağlıkta ve milletimizi ilgilendiren her alanda yaşayacağı tehditlere karşı muhalefetin kurumsallaşmış ve organize biçimde ilerleyen diyalog zemini, ülkemiz ve milletimiz için bir teminat olacaktır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.