Gündemden hiç düşmeyen tarikat ve cemaatler
Şimdiye kadar yaşanan sayısız olay ve iddialar karşısında açıklama yapmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Cuma hutbesinde ‘’din istismarını’’ hedef aldı.
Uşşaki Tarikatı lideri olduğu iddiasıyla tanınan Fatih Nurullah takma adını kullanan Eyüp Fatih Şağban’ın 11 yaşındaki kız çocuğuna yönelik cinsel istismarının ardından kamuoyunda tarikat ve cemaatler bir kez daha gündem oldu, tekrar tartışma konusu haline geldi.
Şimdiye kadar yaşanan sayısız olay ve iddialar karşısında açıklama yapmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Cuma hutbesinde ‘’din istismarını’’ hedef aldı. 81 ilin camilerinde ‘’Dinin manevi otoritesini kullanarak maddi kazanç, güç, şöhret ve makam elde etmektir’’ ifadeleriyle okunan hutbeyle toplum uyarıldı.
Hiç kuşku yok; geç kalmış bir uyarı.
Uşşaki Tarikat lideri unvanıyla yıllardır faaliyetini sürdüren, trilyonluk mal mülk edinen, taciz olayı yaşanana kadar üst düzey protokollerde boy gösteren, kendini ‘mehdi’ ilan eden kişi bilinmiyor muydu?
Yönetenler ve bu tür yapıları denetlemesi gereken Diyanet İşleri faaliyetlerinden haberdar değil miydi? Elbette biliniyordu, elbette haberdardı.
Tacizde sonra TV’lerde her akşam tarikatlar cemaatler tartışılıyor, gazete köşelerinde sıkça yazılıyor. Tartışanlar ve yazanlar soruna çözüm bulmak yerine herkes durduğu yerden olumlu veya olumsuz değerlendiriyor. Dinen ihtiyaç yok kapatılsın diyende, dinen ihtiyaç olduğundan hareketle kapatılmasın diyende var. Uzlaşılan ortak nokta, açık kalmasını savunanlar her yönden devletin denetlenmesinin şart olduğunu savunuyor.
Kapatılması görüşünde olanlar bu tip yapıların arkasında siyasi irade olduğunu, hangi görüşten olursa olsun, her siyasi görüşün tarikatlarla seçim döneminde ilişki kurduğunu dolayısıyla siyasetin Tarikat ve Cemaatlerden beslendiği sürece denetimin zor olacağını savunuyor.
Tarikatların dini ihtiyaç olup olmadığı yıllardır tartışılıyor daha uzun süre tartışılacağı kesin. Peki açık kalmasını savunup denetlensin diyenler; denetimi kim yapacak? Bu yapılardan siyasi olarak beslenen siyaset kurumunun, bu yapıları her yönden denetleyebilmesi mümkün mü soruları akıllardan çıkmıyor?
Dinen ihtiyaç mıdır değil midir; uzmanı olduğunu iddia edenler tartışıyor. Biz yasaların uygulanmasından yanayız. Yasalar uygulanmayacaksa kim ne istiyorsa açıkça söylesin Din kamuflajıyla toplum aldatılmasın.
O halde birçoklarının aksine İlahiyatçı Bilal Sambur’un yazdıklarına dikkatle bakalım.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür yardımcısı, İlahiyatçı Prof. Dr. Bilal Sambur’un INDEPENDET’DE yazdığı yazıda konuyu şöyle değerlendirdi:
‘’İslam’ın kendisinden kaynaklanmayan tarikatlar, değişik zamanlarda insanların ritüellerini, hiyerarşisini, kurallarını ve liderliğini dizayn ettiği yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
İslam bir tarikat değildir. Peygamber bir şeyh olmadığı gibi, Kur’an da bir tarikat kitabı değildir. Tarikatların hiçbiri, ilahi ve kutsal bir niteliğe sahip değildir.
Tarikatların, mezheplerin ve cemaatlerin hepsi insan icadı yapay oluşumlardır…
Tarikatların hikmetinden sual olunmayacağı şeklinde tarikatları tabulaştıran ve kutsallaştıran anlayışın hiçbir dini, akli, ahlaki ve insani temeli bulunmamaktadır…
İslam açısından tarikatlara ne yer vardır, ne gerek vardır. Allah, insanlığa din olarak İslam’ı göndermiştir.
Allah’ın gönderdiği hiçbir tarikat olmadığı gibi, görevlendirdiği hiçbir şeyh de yoktur…
Tarikatlar, kendilerini din yerine koyan alternatif dinler şeklinde varlıklarını konumlandıran ve işlevselleştiren kurgulardır.
Allah, tevhit mesajını merkeze alan İslam’ı, insanlığa fıtrat dini olarak göndermiştir. Fıtrat dini olan İslam’da dini bir kurum, kilise, ruhban sınıfı, tarikat, mezhep, şeyh, mürit, kutup, gavs, müceddit gibi kurguların hiçbiri bulunmamaktadır.
Bütün tarikatlar, şeyhleriyle, ritüelleriyle ve ilişkileriyle din içinde uydurulmuş alternatif dinlerdir. Tarikatlar konusunda gerçek tarikat-sahte tarikat şeklinde bir ayrıma gerek olmadığı gibi, şeyhleri de sahte ve gerçek şeklinde ayırmaya gerek yoktur.
İstisnasız bir şekilde bütün tarikatlar, gerçek olmadığı gibi, bütün şeyhlerde gerçek değildirler. Bütün tarikatlar ve şeyler, insan yapımı uydurmalardır.
İnsani kurgular olarak tarikatların hiçbiri, hakikatin temsilcisi, Allah’ın ve İslam’ın temsilcisi değildir.
Gerçek hakikatin, dinin ve Allah’ın temsilcisi ve sözcüsü olduğunu söyleyen bütün tarikatlar, sahte tarikatlardır.
Allah, hiçbir insanı bir diğerinin kurtuluşunu dünyada ve ahirette sağlayacak kurtarıcı olarak tayin etmemiştir. Hiçbir tarikat ve şeyh, insanları dünyada ve ahirette kurtuluşa götürecek yapı ve otorite konumunda değillerdir.
Şeyh, müridini kurtaracak hiçbir güce ve ayrıcalığa sahip değildir.
Allah, hiçbir insanın bir şeyhe mürit olmasını istememesine rağmen, tarikatlar, insanları şeyhe mürit yapmak için her türlü yolu ve formülü dizayn etmişlerdir.
…İslam, Allah dışında hiçbir insana gerekçesi ne olursa olsun teslim olmayı ve kulluk etmeyi, insanın ve Allah’ın inkarı olarak değerlendirmektedir.
Allah, insanları mürit olsunlar diye yaratmamıştır. İnsan, her işini akılla, ahlakla ve adaletle yapmalıdır.
İnsana müritliğin dayatılması, bütün kötülüklerin kaynağıdır. Tarikatlar, şeyhi olmayanın şeyhinin şeytan olacağı iddiasıyla insanları tehdit etmektedir.
…Tarikatların ve şeyhlerin en tehlikeli tarafı, bilinci, aklı ve kişiliği uyutan, körelten ve köleleştiren kötülük güçlerine dönüşebilmeleridir.
Kişi, hiçbir şeyhe akılını ve iradesini teslim ederek ve köleleşerek olgunlaşamaz, gelişemez ve yol alamaz. Kişiyi olgunlaştıracak, geliştirecek ve yol aldıracak şey, tevhit, akıl bilgi ve çalışmadır…’’
Görüldüğü gibi her şey gayet açık ve net, ne diyor tacize uğrayan çocuğun babası; Şeyh diye bellediğim Fatih Nurullah ‘canımı istese verirdim’ diyor. Bugüne kadar yaşanılan örneklerde olduğu gibi aklını, bilincini tüm varlığını şeyhine sunanlara çok tanık olundu.
Bu arada namı değer Cübbeli, Ahmet Mahmut Ünlü gibi gerçek tarikat lideri olduğunu iddia ederek, önemli TV kanallarında kendilerini topluma sunanlarda var.
Bütün bunlara rağmen toplum yararına çözüm olur mu derseniz siyaset kurumu bu yapılardan medet umduğu sürece hiç umutvar değilim.
ATATÜRK 1925’te ‘’Dinden menfaat temin eden kimseler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele ettiğimiz bu kimselerdir’’ ve Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılmaz…’’
Bu saptamaların üzerine fazla söze gerek yok.
Ergün Aydoğan
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.