Ekrem İmamoğlu Le Monde'a yazdı: Seçime girmem iktidar açısından büyük tehlike
Tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Le Monde gazetesine yazdı. Seçimlere girmesinin iktidar açısından 'büyük tehlike' olduğunu belirten İmamoğlu, hakkındaki suçlamaları “anti-demokratik bir güç vuruşu” olarak nitelendirdi. “Bundan daha iyisini hak ediyoruz” diyen İmamoğlu, “Demokrasi, adalet ve hürriyet değerlerinin artık gündem olmadığını kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.
7 aydır tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu CHP'nin cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu, Fransa'nın ve dünyanın en bilinen gazetelerinden Le Monde'a yazdı.
Türkiye'deki hukuksuz tutuklamalardan bahseden ve kendisi hakkında açılan davaları anlatan Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu, yazısında Franz Kafka’nın 'Dava' romanına gönderme yaparak, kendi yargı sürecini “Kafkavari” olarak tanımladı.
DÜNYA, ÖZGÜRLÜK VE ADALET PUSULASINI YENİDEN KAYBEDİYOR”
İmamoğlu, makalesinde 20. yüzyılın başındaki otoriterleşme dönemine atıfta bulunarak, günümüz dünyasının benzer bir yola girdiğini söyledi:
“100 yıl sonra, demokrasi, adalet, özgürlük ve temel insan haklarının artık geçerli olmadığına bizi ikna etmeye çalıştıkları bir döneme giriyoruz. Buna inanmayı reddediyorum.”
Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler’in barışı koruma misyonunu hatırlatan İmamoğlu, “Barışın en iyi teminatı demokrasidir” dedi ve hiçbir ulusun kısa vadeli çıkarları uğruna temel değerlerinden vazgeçmemesi gerektiğini vurguladı.
“TÜRK HALKI BU DEĞERLERE DERİNDEN BAĞLI”
Fransa halkının demokrasi ve insan hakları mücadelesinde öncü olduğunu belirten İmamoğlu, Türk halkının da bu değerlere “derinden bağlı” olduğunu ifade etti. Makalesini, “Bundan daha iyisini hak ediyoruz” diyerek tamamlayan İmamoğlu, dünya halklarını barış ve özgürlük için dayanışmaya çağırdı.
İmamoğlu'nun Le Monde'da yayımlanan yazısının tamamı şu şekilde:
"Ağustos 1914’te, Kafka, Dava’yı yazmaya başladığında, I. Dünya Savaşı yeni başlamıştı. Dünya; adalet, demokrasi, kardeşlik ve özgürlük gibi temel değerlerin insanlığın pusulası olmaktan çıktığı; güvensizlik, kuşku ve kolay nefret dönemine giriyordu. Eserin yayınlandığı 1925’te (1930’ların eşiğinde) de durum böyleydi. 20. yüzyılın başında, ne ile suçlandığını bilmeden itham edilen ve yargılanan Josef K.’nın davasındaki gibi anlaşılmaz, belirsiz ve keyfi kurallarla yönetilen bir dünya ufukta beliriyordu.
'DAHA İYİSİNİ HAK EDİYORUZ'
100 yıl sonra, dünya yeniden, demokrasi, adalet, özgürlük ve temel insan haklarının artık geçerli olmadığına bizi ikna etmeye çalıştıkları bir döneme giriyor. Buna inanmayı reddediyorum.
Bundan daha iyisini hak ediyoruz. Dünyanın tüm halkları, yüzyıllar boyunca büyük bedellerle kazanılmış haklarımızı korumak ve her şeyden önce barışı muhafaza etmek için dayanışma içinde olmalı. Barışın en iyi teminatı ise her zaman olduğu gibi demokrasidir: Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler nihayetinde barışı korumak amacıyla demokrasiyi ve insan haklarını güçlendirmeye yönelik projelerdir.
Hiçbir ulus, kısa vadeli çıkarları uğruna temel değerlerine bağlılığını feda etmemelidir. Tarih boyunca Fransız halkı bu değerlerin savunulmasında öncü olmuştur; tıpkı Türk halkı gibi, bu zorlu mücadelelerle kazanılmış değerlere derinden bağlı kalmaktadır.
'KAFKAVARİ DAVALAR'
Bugün sizlere 12 m²’lik tek kişilik hücremden, 'Kafkavari' davalarımdan biri hakkında birkaç söz söylemek için yazıyorum: Üniversite diplomamla ilgili “sahtecilik” davası! Savcının 8 yıl 9 ay hapis cezası talep ettiği “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla yargılanmaktayım…
Dosyanın tek “küçük sorunu” şu: Savcının suçlaması hangi resmî belgenin sahte olduğu ya da benim hangi sahtecilik fiilini işlediğim konusunda somut bilgi içermiyor.
İsterseniz 35 yılı aşkın süre öncesine geri dönelim… 19 yaşındayım. Yaklaşık iki yüz yıllık geçmişi olan Amerika’daki Southeastern University College, Washington D.C. ile ilişkili University College of Northern Cyprus’ta okuyorum. İstanbul Üniversitesi’nin yatay geçiş kabul ettiğine dair bir ilan görüyorum; gerekli tüm koşulları sağladığım için başvuruyorum. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde (İngilizce Programında) dört yıl okuyorum; tüm sınavlarımı başarıyla geçiyor ve 1994’te diplomamı alıyorum.
Bu yılın 18 Mart’ında üniversite diplomam İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edildi. Dekan, bu hukuksuz iptali onaylamaktansa istifa etmeyi tercih etti. Bu karara karşı İdare Mahkemesi’nde dava açtım: mahkemenin verdiği ara karar lehime olunca, (çoğunluğu Cumhurbaşkanı ve partisi tarafından atanan) Hâkimler ve Savcılar Kurulu dosyadaki hâkimi hızla değiştirdi!
Tüm bunların paralelinde sahtecilik suçundan ceza davası da başladı. Oysa hiçbir raporda sahte bir belgeden söz edilmemektedir. Josef K. gibi, 19 yaşındaki Ekrem İmamoğlu’nun neyle suçlandığını ben de bilmiyorum!
George Orwell ve 1984’ün dünyasını da hatırlıyorum. Kitapta tarif edilen rejimin meşhur sloganları şöyleydi: “Özgürlük köleliktir”, “Savaş barıştır”, “Cehalet güçtür.” Tamamen gerçek olan, 31 yıllık diplomam iptal edildi ancak yetmedi; yetkililer beni 8 yıldan fazla hapse de mahkûm etmek istiyor!
Diplomam, beni gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmaktan alıkoymak için iptal edildi.
'SEÇİME GİRMEM İKTİDAR İÇİN BÜYÜK TEHLİKE'
Erdoğan’ın 'İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır' dediği İstanbul’u 3 kez kazanmış olmak ve 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimine girmemin iktidar için teşkil ettiği büyük tehlike.
Diplomama haksız şekilde el konulması hakkımdaki tek dava değil; hakkımda başka pek çok Kafkavari dava var: 'hakaret', 'yolsuzluk', 'terörizm' (çünkü 2024’te İstanbul’daki belediye listelerime Kürt adaylar koymaya cesaret ettim). İşte mücadele ettiğimiz sistem bu.
'HALKIMIZ, GÜÇLÜ VE BAĞIMSIZ BİR HALKTIR'
24 Mart’ta 15 milyondan fazla Türk vatandaşı tarafından ön seçimle Cumhurbaşkanı adayı gösterildim. Partimiz, gelecek için, ülkemize yakışır, güzel bir vizyonu savunuyor. Yüzyılımıza yakışır, demokratik bir vizyon; herkes için daha güçlü hak ve özgürlükler içer, hükümetten bağımsız bir yargı, özgürce düşünen ve konuşan bir akademi, hükümetleri eleştirebilen gazeteciler ve protesto edebilen öğrenciler. Hukukun üstünlüğüne güven yeniden tesis edildiğinde ekonomik olarak gelişecek bir Türkiye. Avrupa’nın demokratik değerlerine bağlı, yaklaşık 80 yıldır Avrupa Konseyi üyesi ve AB müktesebatını iç hukukuna kazandırmış bir Türkiye, güvenilir bir ortak.
Karşımızda ne kadar büyük dağlar olursa olsun, halkımızın desteğiyle işte bunları başaracağız. Çünkü halkımız, yüz yılı aşkın süredir demokrasiye bağlı, güçlü ve bağımsız bir halktır. Başaracağız. Tüm 'Kafkavari' davaları aşacağız!"
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.