Akşener: KYK yurtlarının başıboş yönetimlerin eline bırakılmasına göz yumamayız; Erdoğan’ın vicdanı kapsama alanı dışında, kendisine ulaşılamıyor
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu
İyi Parti lideri Akşener, KYK yurtlarında yaşanan intiharları gündeme getirdi; "Ülkemizdeki ağır ekonomik koşullar nedeniyle yorulan, bunalan ve yıpranan gençlerimizin barınma imkânını bile zor buldukları yurtlarda neler yaşadıklarını bilmek zorundayız. Eğer ortada gençlerimizin hayatını baskılayan, özgürlüklerini kısıtlayan, onlara düşük kaliteli ve sağlıksız beslenme koşullarını dayatan şartlar varsa, bunu öğrenmek zorundayız. Öğrencilerimizin yaşadığı barınma sorunu; onları dernek ve vakıflara ait, özel yurtlara mecbur bırakırken ve Enes’in acısı, hâlâ yüreğimizdeyken, KYK yurtlarının da başıboş yönetimlerin eline bırakılmasına göz yumamayız" diye konuştu.
Daha önce konuya ilişkin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslendiğini hatırlatan Akşener, "Ama belli ki Sayın Erdoğan’ın vicdanı kapsama alanı dışında ve kendisine ulaşılamıyor. Çünkü bu konuda, tek bir somut adım atmıyor. Çünkü kürsü şovları peşinde koşup, hâlâ üç maymunu oynuyor" dedi.
Akşener'in kürsüye çıkardığı üniversite öğrencisi Süleyman Kızıltaş da, "Necip Türkiye Cumhuriyeti bünyesine aldığı 8 milyon Suriyeli insana ev sahipliği yaparken üniversitelerinde bulunan 8 milyon öğrencisine sahip çıkamamıştır" diyerek sitem etti.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Dengesini bozduğumuz doğamızın bize bir mesajı var. Yaşadığımız bu felaketlerle bize fark ettirilmek istenen bir gerçek var. İki gün sonra yani 17 Haziran günü dünya çölleşme ve kuraklıkla mücadele günü. İklim krizi tüm dünyayı özellikle de konumu nedeniyle ülkemizi derinden etkileyen acil sorunlarımızdan biri. Akdeniz havzası antroponejik yani insan eliyle meydana gelen iklim değişikliğini etkileri nedeniyle daha da kuru bir bölge haline geliyor. Türkiye kuraklığa karşı son derece kırılgan.
İklim krizi meselesi iktidar muhalefet meselesi değildir. Bu mesele kol kola hep beraber Türkiye'nin geleceğini kurtarma meselesidir. Biz ülkemiz için hayati öneme sahip iklim krizi ile ilgili atacağınız her türlü olumlu adımın yanında olacağız. Ey bizi yönetenler. Gelin iktidarınız döneminde bir ilke vesile olun, gelin bu sefer bari bir krizin sebebi değil önleyicisi olun. Gelin bir kez olsun cennet doğamızı katleden değil koruyan tarafta olun.
"Gençlerimizin hayatını baskılayan, özgürlüklerini kısıtlayan şartlar varsa bunu öğrenmek zorundayız"
Biliyorsunuz, Antalya’da, Akdeniz Üniversitesi’nin içerisinde bulunan, Elmalılı Hamdi Yazır KYK yurtlarında, yaklaşık 1 aydır üst üste intihar vakaları yaşanıyor. 3 evladımızın, KYK yurtlarında 1 evladımızın da öğrenci evinde intihar etmesi hepimizi derinden etkiledi. Öncelikle evlatlarımıza Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de baş sağlığı diliyorum. Ülkemizdeki ağır ekonomik koşullar nedeniyle yorulan, bunalan ve yıpranan gençlerimizin barınma imkânını bile zor buldukları yurtlarda neler yaşadıklarını bilmek zorundayız. Eğer ortada gençlerimizin hayatını baskılayan, özgürlüklerini kısıtlayan, onlara düşük kaliteli ve sağlıksız beslenme koşullarını dayatan şartlar varsa, bunu öğrenmek zorundayız. Öğrencilerimizin yaşadığı barınma sorunu; onları dernek ve vakıflara ait, özel yurtlara mecbur bırakırken ve Enes’in acısı, hâlâ yüreğimizdeyken, KYK yurtlarının da başıboş yönetimlerin eline bırakılmasına göz yumamayız.
"Gençlerimizi çaresizliğe iten, karamsarlığa hapseden, yaşamaktan vazgeçiren sebeplerin peşini bırakmayacağız!"
O nedenle Elmalılı Hamdi Yazır yurtlarında yaşanan olayların araştırılması, soruşturulması ve gerçeklerin bir an önce gün yüzüne çıkarılması için konunun takipçisi olacağız. Gençlerimizi çaresizliğe iten, karamsarlığa hapseden, yaşamaktan vazgeçiren sebeplerin peşini bırakmayacağız! Değerli dava arkadaşlarım; hatırlarsınız, ben bu kürsüden, defalarca Sayın Erdoğan’ın vicdanına seslendim. ‘Her hafta çocuklarımız ölüyor her hafta gençlerimiz ölüyor, her hafta kadınlarımız ölüyor. Gel, iktidar ve muhalefet el ele verelim, bu ülkenin lügatından, kadın ölümlerini, genç ölümlerini silelim’ dedim. Ama belli ki Sayın Erdoğan’ın vicdanı kapsama alanı dışında ve kendisine ulaşılamıyor. Çünkü bu konuda, tek bir somut adım atmıyor. Çünkü kürsü şovları peşinde koşup, hâlâ üç maymunu oynuyor… Nitekim; Geçtiğimiz günlerde, Vanlı bir gencimiz, KYK yurtlarının yetersizliğiyle ilgili, Bay Kriz’e bir soru sordu. Ne cevap verdi biliyor musunuz? 'KYK yurtları boş. Biz yurtlara öğrenci arıyoruz' dedi. Yanlış duymadınız. Yurtlar boş duruyormuş, kalacak öğrenci arıyorlarmış… Şu umursamazlığa, şu vurdumduymazlığa bakar mısınız? İşte tam da bu nedenle, bu hafta Milletin Kürsüsü’nde üniversite öğrencisi bir gencimizi ağırlıyoruz. Bay Kriz ve arkadaşlarının, gözünü, kulağını ve gönlünü kapadığı gerçekleri bizzat öğrencilerimizin sesinden dinleyeceğiz. Süleyman Kızıltaş aramızda. Buyur Süleymancım, söz de kürsü de senindir.
Kürsüye çıkan üniversite öğrencisi: Türkiye Cumhuriyeti 8 milyon öğrencisine sahip çıkamamıştır
(Akşener’in kürsüye çıkardığı üniversite öğrencisi; "Necip Türkiye Cumhuriyeti bünyesine aldığı 8 milyon Suriyeli insana ev sahipliği yaparken üniversitelerinde bulunan 8 milyon öğrencisine sahip çıkamamıştır.")
"Türkiye’yi gayya kuyusuna çevirdiler"
"Türkiye’yi gayya kuyusuna çevirdiler. Ve ona böyle bakıyorlar şimdi o gayya kuyusu onlara bakıyor. Gerçekten bu yaşta bir gencin bu kadar yılgın, bu kadar neşesiz bu kadar düşünceli olmasını sağlayabilmek bu kadar genç bir insana bu hisleri yaşatabilmek gerçekten izah edilebilir bir durum değil. Psikiyatristlere havale ediyorum sizi bu hale getirenleri. Herkes sussa da biz, İYİ Parti olarak, susmayacağız! Evlatlarımızın, göz göre göre hayattan kopuşuna, sessiz kalmayacağız! Ne genç ölümlerine ne de kadın ölümlerine sessiz kalmayacağız! Milletimizin her bir ferdi için; Özgür, mutlu ve yaşanabilir bir Türkiye’yi, mümkün kılacağız! Hiç merak etmeyin. Çok az kaldı!
"Bu liyakatsiz ekonomi yönetiminin elinde, Türk Milleti olarak çok büyük bir imtihandan geçiyoruz"
Ülkemizin ekonomisi, adım adım bir ödemeler dengesi krizine doğru gidiyor. Ancak, açıklanan makroekonomik verilerden, daha korkunç bir şey daha var. O da devlet terbiyesinden, ciddiyetten ve liyakatten nasibini almamış bir zihniyetin, hâlâ yönetimde olması… Bu liyakatsiz ekonomi yönetiminin elinde, Türk Milleti olarak çok büyük bir imtihandan geçiyoruz. Her gün, saçma sapan açıklamalar dinliyor, akıl dışı kararlarla karşı karşıya kalıyor ve büyük bir beceriksizliğin cefasını çekiyoruz . Nitekim, geçtiğimiz günlerde Ak Partili bir vekil, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, ‘Şehir hastaneleri için ödenecek paranın, bütçede bir yükü var ama devlet memurlarının da bütçeye yükü var’ dedi. Bunu duyan, bir başka Ak Partili vekil ise altta kalmak istememiş olacak, ‘Akaryakıt pahalı ama, sebebi biz değiliz. Dua edin, bol akaryakıt çıksın’ dedi. Şaşırdık mı? Maalesef şaşırmadık.
Başını, ‘Enflasyon sorunu yok, hayat pahalılığı var’ gibi, akıl dolu tespitlerle, piyasalara güven veren, Bay Kriz’in çektiği; Kabinesindeyse, dar gelirli vatandaşlarımızı, düşünmediklerini itiraf eden, Nebati Bakan’ın olduğu, olağanüstü yetkin bir siyasi kadronun, milletvekillerinin de böyle konuşmaları, elbette şaşırtıcı değil.
"Milletimizi akaryakıt için duaya davet ediyorlar"
Hatırlarsınız, Ak Parti bundan 20 yıl önce, ‘Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğiz’ diye yola çıkmıştı. Bugün ise bu arkadaşlar siyasi yolculuklarının son durağında, artık dar gelirliyi ikinci sınıf vatandaş, memurları ise bütçeye yük olarak görüyorlar. Milletimizi akaryakıt için duaya davet ediyorlar. Bizzat sebep oldukları ekonomik sıkıntılara çözüm olarak da milletimize şükretmeyi öğütlüyorlar. Nereden nereye değil mi?
GES tepkisi: Yandaş Endeksli Senet çıkartırsa şaşırmayın
Zihniyet böyle olunca da çare olarak sundukları, sözde kurtuluş reçeteleri, sadece vatandaştan yandaşa servet aktarımına yol açıyor. Nitekim Nebati Bakan’ın ışıltılı zihninin son mucizesi de biliyorsunuz, ‘Gelire Endeksli Senet’ oldu. Bu öyle bir mucize ki, Gelire Endeksli Senet açıkladılar ama ortada gelir yok… Sonradan öğrendik ki; Devlet Hava Meydanları İşletmeleri ile, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün gelirlerini pazarlıyorlarmış. Bu gelirler, eskiden nereye gidiyordu? Devletin hazinesine. Yani millete. Peki şimdi nereye gidecek? Gelire Endeksli Senet’i alan tasarruf sahibine. Yani parayı vatandaştan kes, tasarruf sahibi bir azınlığa aktar, sonra da utanmadan sıkılmadan milletimize ‘çözüm’ diye pazarlamaya çalış… Nebati Bakan, bu kafayla, ‘GES’ten’ sonra, ‘öz hakiki kurtuluş reçetesi’ olarak, milleti tamamen denklemden çıkartıp, yandaş ekosisteminin, tamamı faydalanabilsin diye, 5’li çetenin gelirine endeksli, 'YES' yani 'Yandaş Endeksli Senet' çıkartırsa şaşırmayın…
Açıklanan programlar farklı, ama zihniyet aynı, öncelikler aynı beceriksizlik aynı.Nitekim, Gelire Endeksli Senet’ten önceki, sözüm ona kurtuluş reçetesi, Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nin, ülkemize maliyeti 200 milyar lirayı bulacak. Bu para bir çivi bile çakmadan Hazine’nin kasasından çıkacak. Yani milletimizin cebinden çıkacak. Oysa bu 200 milyar lira ile milletimize ve memleketimize çok daha faydalı işler yapılabilirdi. Mesela okullarda, sokaklarda, meydanlarda, her yerde şahit olduğumuz, hepimizin canını yakan çocuk yoksulluğu ve yoksunluğu bitirilebilirdi. Mesela Rüzgargülü Projemiz ile devlet okullarındaki 11 milyon öğrencimize, 10 yıl boyunca ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilebilirdi. Mesela geçim sıkıntısından dolayı dertlenen, kira artışlarından dolayı ev Kontenjanlardan dolayı da yurt bulamayan bulduklarında da çileleri bitmeyen öğrencilerimizin barınma sorunu çözülebilirdi. Mesela; Yıllardır ‘hazinede para yok’ diye, görmezden gelinen, Kazanılmış hakları için mücadele veren EYT’li kardeşlerimizin hakkı verilebilirdi. Mesela maliyetlerin altında ezilen, faturalarını ödemekte zorlanan, esnaflarımıza ve sanayicilerimize, destek olunabilirdi. Ama tüm bunlar esasında bir öncelik meselesi… Ne var ki artık Ak Parti iktidarının, hiçbir hareketinde, hiçbir planında ve hiçbir programında, maalesef öncelik milletimizin olmuyor.
İşte bu yüzden; ‘Önce millet, önce memleket’ diyerek çıktığımız, bu yolda , Türk Devleti’nin önceliğinin Türk Milleti olduğunu herkese hatırlatmaya geliyoruz! İktidarın altına imza attığı, tüm hatalara, beceriksizliklere ve yanlışlara rağmen; Ülkemizi içerisinde bulunduğu bu çukurdan kurtarmaya geliyoruz! Hiç merak etmeyin, çok az kaldı!
"Haram olsun zıkkım olsun!"
Fotoğrafçılıkla telefonculuğu bir arada yapan, genç bir esnafımızın sözleri de çok etkileyiciydi. Dedi ki; 'İşler çok kötü. Artık bahane üreten siyasetçi istemiyoruz. Sizin yaptığınız gibi, insanlarla dertleşmek, çok mu zor? Çıksınlar dinlesinler derdimizi. 40 yıl öncenin kuyruklarını dinlemek istemiyorum artık' Ferizli’de asgari ücretli çalışanları olan bir esnaf kardeşim ise dedi ki, 'Asgari ücrete zamma ihtiyaç var' Bakın, bunu söyleyen esnaf kardeşim, kendisinin de zora gireceğini biliyor. İktidarın, asgari ücretin vergisini üstlenmeyeceğini de biliyor. Yani, kendi maliyetlerinin de artacağını biliyor. Ama yine de, bu zammı istiyor. Çünkü etrafında yaşananları anlıyor. Çünkü asgari ücret zammının, daha 6’ıncı ayında eridiğini biliyor. Çünkü enflasyon canavarı yüzünden, insanlarımızın, zamdan önceki günlerini aradığını biliyor. Bunu, Ferizli’deki esnaf kardeşim biliyor, görüyor ve anlıyor. Ancak Saray’da yan gelip yatanlar, kılını bile kıpırdatmıyor. Haram olsun zıkkım olsun.
"Bir an önce, asgari ücreti güncelleyin"
'Asgari ücrete rekor zam yaptık' diye sabah akşam böbürlenenler, başta akaryakıt olmak üzere, hemen her ürüne, neredeyse her gün gelen zamlarla, zerre ilgilenmiyor. Bu kürsüden, daha önce de söylemiştim, bugün yeniden, iktidara seslenmek istiyorum: Asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız evine ekmek götüremiyor. İğneden ipliğe her şeye gelen zamlara doğrultusunda, bir an önce, asgari ücreti güncelleyin. Ayrıca 2500 liraya çıkardığınız en düşük emekli maaşını da asgari ücret seviyesine çıkartın. Milletimizi, ayın ortasına bile gelmeden eriyen maaşlar ile açlığa, yokluğa ve çaresizliğe mahkûm edemezsiniz.
"Getiririn sandığı, kararı milletimiz versin"
Yandaşınız üç kuruş zarar etti diye, dünyaları yerinden oynatırken; milletimizi geçim sıkıntısıyla, borçlarla bir başına bırakamazsınız. Kendi eşinizi, dostunuzu, akrabanızı ihya ederken, bu milletin evlatlarını görmezden gelemezsiniz. Artık kabul edin. Sizin bu aziz millete verecek, hiçbir şeyiniz kalmadı. Bu saatten sonra yapılacak belli. Getiririn sandığı, kararı milletimiz versin. Demokrasinin altın kuralıdır: İşi yapamayanlar gider, daha iyi yapacak olanlar başa gelir. Türkiye sahipsiz değil, milletimiz de çözümsüz değil. Biz varız, biz buradayız. Madem yapamıyorsunuz, o zaman daha fazla gölge etmeyeceksiniz. Madem beceremiyorsunuz, o zaman yoldan çekileceksiniz. Madem yönetemiyorsunuz, o zaman Türkiye’nin önünde takoz olmayacaksınız. Siz sadece sandığı getireceksiniz, sonra da muhalefet saflarında yerinizi alıp memleketi nasıl düze çıkartıyoruz, oturup izleyeceksiniz. Bu kadar basit.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.