Zehra Kınık'ın ölümüne sebep olduğu Barlasçeki'nin annesi ve avukatı konuştu: 'Bu olay tam tersi olsaydı, Batın içeriden çıkamazdı'

Zehra Kınık'ın ölümüne sebep olduğu Barlasçeki'nin annesi ve avukatı konuştu: 'Bu olay tam tersi olsaydı, Batın içeriden çıkamazdı'

Eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Fatıma Zehra Kınık’ın ölümüne neden olduğu Batın Barlasçeki’nin annesi Hasret Doğan ve avukatı Uysal Uğurlu, Kınık’a verilen 4 yıl 2 ay hapis cezasını değerlendirdi.

Önceki Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Fatıma Zehra Kınık Demir geçtiğimiz sene Beykoz Kavacık’ta, otomobiliyle Yavuz Selim Öztürk'ün kullandığı motosiklete çarpmış, olayda motosikletin arkasında oturan 17 yaşındaki Batın Barlasçeki yere düşmesi sonucu geçirdiği iç kanama nedeniyle yaşamını yitirmişti.

Olayın ardından gözaltına alınan Fatıma Zehra Kınık Demir, 1 günlük gözaltı sürecinin ardından mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Adli Tıp tarafından hazırlanan bilirkişi raporuna göre kazada asli kusurlu olduğu belirlenen Kınık, 26 Mayıs'taki duruşmada 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı ve 2 yıl süreyle ehliyetine el konuldu.

Barlasçeki’ni nannesi Hasret Doğan ve avukatı Uysal Uğurlu ve dava sürecini ve verilen cezayı ANKA’ya değerlendirdi. 

“BİR PİŞMANLIK GÖRMEDİM, BİR MAHCUBİYET YOK"

Avukat Uğurlu, Zehra Kınık’a verilen cezaya uygulanan 1/6 oranındaki hakkaniyet indirimini doğru bulmadığını ifade ederken, anne Doğan da, “Bir pişmanlık görmedim, bir mahcubiyet yok. Duruşma sırasında da hiç etik davranılmadı. Benim acımı hiçe saydılar, oğlumun hayatta olmayışını hiçe saydılar. Psikolojim bozuk deyip, 2’nci kez, aynı araca binip kaza yapabiliyor. Ben kendimi onun yerine koydum. O aracı gözüm görmek istemez benim” şeklinde konuştu.

"KAZA DEYİP ÜSTÜ ÖRTÜLEMEZ”

Cezanın, Zehra Kınık’ın asli kusurlu olarak belirlenmiş olduğu Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi'nin hazırladığı bilirkişi raporuna uygun olarak verildiğini söyleyen Uğurlu, ‘Dur’ levhasına uymamış olması nedeniyle Kınık’ın hukuki olarak yüzde 100 kusurlu olması gerektiğini belirtti. Uğurlu, “Yüzde 100 kusurlu olması durumunda, ceza miktarı artacaktı. O durumda, almış olduğu 4 yıl 2 aylık ceza 7 yıla çıkacaktı” şeklinde konuştu.

Anne Doğan da, “Bu bir kaza değil, bu kurallara uymama tercihi ve bu kurala uymamanın sonucunda, 1 anlık hatası nedeniyle benim evladım şu anda yok. Bu basitleştirilemez, bunun cezaları diğer cezalarla aynı olamaz. Kaza deyip üstü örtülemez” diyerek verilen cezaya itiraz edeceğini belirtti.

Doğan, “Batın’ın sesi, yolda kalmış her bir canın vicdanının sesi. Çünkü, Batın ilk değil, ama son olsun istiyorum. Özellikle de adalet karşısında çaresiz kalan insanlar olduğumuz için, benim çabam da, Batın’ın sesi en azından hepimiz için olsun. Herkesi bu konuda ses çıkarmaya davet ediyorum. Cezaların bir farkı olması gerekiyor. Cezaların caydırıcılığı konusunda bir şey yapılması gerekiyor” diye konuştu.

"BU OLAY TAM TERSİ OLSAYDI..."

Fatma Kınık’ın savcılıktan adli kontrol şartı ile hakimliğe sevk edilmiş olmasını ve 1 gün bile tutuklu kalmamasını bir “Hukuk garabeti” olarak değerlendiren avukat Uğurlu, “Bu olayda da, Fatma Zehra Kınık ismi olmasaydı mutlaka tutuklanırdı diye düşünüyorum” dedi. Anne Doğan da, “Burada bir ayrım yapıldığını zaten gördük hepimiz” derken davada adaletin eşit sağlanmadığını düşündüğünü söyleyerek, “Bu olay tam tersi olsaydı, benim oğlum böyle bir şey yapmış olsaydı asla içeriden çıkamazdı. Çünkü böyle bir sınıf ayrımı var onlarda. Kendileri üst mercide, halktan olan insanları alt sınıfta...” şeklinde konuştu.

Barlasçeki’nin kask takmaması konusunda yapılan yorumlara da yanıt veren avukat Uğurlu, Barlasçeki’nin ölüm sebebinin, başını betan dubaya çarpması değil, düştükten sonra göğsünü asfalta çarpması nedeniyle geçirdiği iç kanama olduğunun altını çizerek, “Dolayısıyla kask takmamasının kazanın oluşumunda herhangi bir kusuru yok” dedi.

"KENDİLERİNE GÖRE BİR HESAP ÇIAKRMIŞLAR"

Uğurlu, Zehra Kınık’ın son duruşma öncesinde PTT’ye yatırmış olduğu maddi tazminata ilişkin ise, “Bizim hiçbir haberimiz olmadan PTT’ye gidip, bir para yatırdıklarını söylediler. Kendilerine göre bir hesap çıkarmışlar, hesaba göre de 327 bin liralık bir rakam için maddi tazminatın yeterli olacağını öngörmüşler. Bunu da PTT’ye yatırarak mahkemede bunu dile getirdiler. Mahkemede bunu dile getirmelerinin sebebi muhtemelen alınacak ceza miktarının olabildiğince düşük hadden tutulmasını sağlamaktı” şeklinde konuştu.

"BENİM OĞLUMUN YAŞAM HAKKI SATILIK DEĞİL"

Anne Doğan da Kınık’ların daha önce 2 kere kendilerine para teklifinde bulunduğunu belirterek şöyle konuştu:

“Biz bunları kabul etmedik, buna rağmen en sonki duruşmada maddi tazminat, kendilerince hesaplayıp benim adıma PTT’de hesap açıp, ona yatırdıklarını söylediler. Biz böyle bir talepte bulunmadık. Neden son duruşmada böyle bir şey yaptınız? Mahkemeyi etkilemek adına mı böyle bir şey yapıldı? Ben, öyle düşünüyorum. Çünkü daha önce yapılan para tekliflerini de kabul etmedik. Zehra ve Kerem Kınık, bizzat bizim aile dostumuzun yanına giderek, ‘Ne istiyorlarsa yapmaya hazırız, Batın’ın adını yaşatmak adına, çeşme ve benzeri, bunlar da dahil demişler. Bir de şöyle bir cümle kurulmuş, ‘En azından, kendisi vazgeçmiyorsa davadan, diğer aile ile görüşsün onu ikna etsin’. Kabul etmedik tabi ki. Benim oğlumun yaşam hakkı satılık değil. Bu davanın o yüzden sonuna kadar peşindeyim”

"ARACIN KULLANICISI BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE YOLUNA DEVAM ETTİ"

Anne Hasret Doğan’ın ifadeleri şu şekilde:

“Denilen şu, 1 yıl yatacak. Tam olarak insanlar bu yüzden korkmuyor. Ceza yüksek sanılabilir, 4 yıl, ama böyle de olmuyor. Zehra Kınık’ın yapmış olduğu şey, kırmızı ışık hükmünde olan ‘Dur’ levhasına rağmen durmayıp, bilinçli bir şekilde tercih yapmıştır. Oradan geçerken bir kaza olabileceğini öngörebilir, bu kurallar o yüzden var. Bu aracın freni patlayıp duramamazlık yapmadı. Bu aracın kullanıcısı bilinçli bir şekilde yoluna devam etti. Kazayla, bilinçli bir şekilde yola çıkmanın ayrımının iyi yapılması gerekiyor.

"BÜYÜK BİR DUYARSIZLIK ÖRNEĞİ"

İlk etapta, çocuğumun kendini yere attığını söylediler. Onu okuduğum zaman şöyle düşündüm, benim çocuğum öleceğini düşündü ve kendini kurtarmak için yere attı. Öleceğini anlamış olması bile bende derin bir etki yarattı. Sonraki duruşmada, en azından arkadaşına tutunabilirdi, sarılabilirdi. Benim acımı hiçe saydılar, oğlumun hayatta olmayışını hiçe saydılar. Büyük bir vicdansızlık örneği, büyük bir duyarsızlık sergilediler. Düşerken arkadaşına tutunabilirdi ne demek? Benim oğlumu bu yönde suçladılar. Bir mahcubiyet yaşayan insan böyle cümleler kuramaz. Acılı bir anneye, gidene saygı duyar. Onu suçlamaya çalıştılar. En sonunda şöyle bir cümle kullanıldı, ‘Oradayken yaşıyordu’. Benim aklımla dalga geçtiler...

Her şeyi suçladı; yolu suçladı, tabelaları, ışık olmamasını, yaya geçidi, otobüs durağı, yayaları, gerçekten her şeyi suçladı. Ama kendisi kusursuz, nasıl olabiliyor bu? Psikolojim bozuk dedi sürekli mahkemede. Psikolojim bozuk deyip, 2’nci kez, aynı araca binip kaza yapabiliyor. Ben bunları söylerken, defalarca düşünüyorum. Ben kendimi onun yerine koydum. O aracı gözüm görmek istemez benim. Ben evladımın nerede, nereye düştüğünü görmedim, gidemiyorum oraya. Peki kendisi, bir çocuğun ölümüne sebep olmuşken nasıl oluyor da aynı araca (binebiliyor).

"ANCAK BENİM OĞLUM GERİ VERİLSEYDİ..."

Bir çok şey hukuk karşısında cezasız kaldığı için, sosyal medyada da ‘Ceza almayacak, içeri girmeyecek’ denildi. Haklı bir söylemdi aslında. Biz de bundan korkuyorduk açıkçası. 4 yıl ceza verilmesi, bu nedenle bizi mutlu etti. Ömür boyu hapis yatsa, benim onların düşündüğü gibi bir mutluluk yaşamam mümkün değil. Ben bir evlat kaybettim. Ancak benim oğlum geri verilseydi onların düşündüğü gibi mutlu olabilirdim. O yüzden bir mutluluk yaşamam mümkün değil.”

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.