Türkiye’deki fabrika işçisi kadınlar ayrımcılık ve güvensiz iş koşullarından şikayetçi
Türkiye’de ekonomik sorunlar sürerken son zamanlarda yaşanan bazı olaylar sanayi işçilerine verilen yetersiz ücretlere ve çalışma koşullarına dikkat çekti. Kadın işçiler de bu zorluklardan en çok etkilenen grupların arasında.
2024 yılının Aralık ayında Balıkesir’deki bir mühimmat fabrikasında yaşanan patlamada sekizi kadın 11 işçi öldü. Temmuz ayında ise İstanbul’daki Polonez et fabrikasında çoğu kadın 146 işçi sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldılar, altı ay boyunca eylem düzenledikten sonra işverenle uzlaşıya vardılar.
Kocaeli’deki bir plastik fabrikasında ise cinsel taciz davası açan iki kadın işçi ile onları destekleyen iki kadın işten çıkarıldılar. Bu durum da toplumsal eylemlerle karşılandı. Gitgide kötüleşen çalışma koşullarına yanıt olarak sendikalar kadın işçilere yönelik korumaların artırılması, taciz ve ayrımcılığın sonlandırılması yönünde çağrılarda bulunuyorlar.
Inside Turkey’den Hilal Tok'a konuşan, farklı işyerlerinde çalışan kadınlar hamilelik, regl ve annelik dönemlerinde yaşadıkları çaresizlik hissini ve iş kazası deneyimlerini anlattı.
33 yaşındaki Zehra dört yıldır, 300 işçinin istihdam edildiği bir araba parçası fabrikasında çalışıyor. Erkek mesai arkadaşlarının düşük ücretlerden kadınları sorumlu tuttuklarını söylüyor.
“Aynı işi yapsak da erkekler daha yüksek ücret alıyor. 8 Mart’ta kadınlara verilen ikramiyeye erkek işçiler ‘bize neden verilmiyor’ diyerek tepki gösterdi ve sonraki sene bize 8 Mart’ta ikramiye vermediler,” diyor Zehra.
Zehra hamile olmasına rağmen uzun saatler boyunca kullandığı makinenin başında ayakta durmak zorunda.
“Yanımdaki operatör beni idare etmezse neredeyse hiç lavaboya gidemeyecek durumdayız. Ben bir keresinde operatör bulamadım, yerime eleman da temin etmediler. Makineyi bırakıp tuvalete gitmek zorunda kaldım ve tutanak tuttular. 3 tutanakta işten atılıyorsun,” diyor.
Zehra’nın gözlemlerine göre geçen yıl içinde fabrikadaki çalışma koşulları kötüleşmiş.
“İlk başladığımda bir parça üzerinde çalışmak için 70 saniye iznimiz vardı. Şimdi bu rakam 40 saniyeye düştü. Makinelerle yarışıyoruz. Bu hıza yetişmek için bitap düşecek şekilde çalışıyoruz ama aylık ücretimiz sadece 23 bin lira.
“Eskiden hamileleri dinlendirirlerdi. Şimdi bu makinelerdeki ağır işlere hamile kadın işçileri de veriyorlar,” diyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2023 yılında kadınlar işgücünün %35.83’ini oluşturuyordu, erkekler ise %71.2’sini. Kadınlar arasında kayıtdışı istihdam artarken, 3.3 milyon kadının sosyal güvenlik kaydı bulunmuyor. Kadınlar erkeklerden ortalama %20 daha az ücret alıyor ve sendikalara sağlık, güvenlik ve ayrımcılık konusunda şikayet iletiyorlar.
Zehra makinesinin başından ayrıldığı bir anda derhal uyarı aldığını anlatıyor.
“Bu hızla çalışmak o kadar yoruyor ki eve sadece uyumaya gidebiliyorsun ama evde de ayrıca çalışmak zorundasın, yemek temizlik…” diyor.
Metal fabrikasında çalışan 23 yaşındaki Şengül de yaşadığı benzer durumlardan bahsediyor. Başına gelen bir iş kazasından sonra yöneticisi ona destek olmak yerine onu suçlamış ve “Senin sakarlığın,” demiş.
Yöneticilerinin duymaması için kısık sesle Inside Turkey’e konuşan Şengül şöyle konuşuyor: “Günde 16 saat çalışıyoruz, yorgunluktan hata yapmamız doğal ama bunun için hakarete uğruyoruz.”
İşverenleri kendisine tıbbi müdahale yapılmasını reddettiği için yarasına kendisinin, peçeteyle pansuman yaptığını anlatıyor.
“16 saat fabrikada çalışıyoruz, insan yoruluyor bu kadar çalışınca, göz bir şeyleri görmemeye başlıyor artık. Bu paketleme sırasında hatalı ürün ya da kaza illa ki oluyor. Bunun karşısında bize ‘siz salaksınız, siz aldığınız parayı hak etmiyorsunuz’ gibi hakaretler savuruyorlar,’” diye anlatıyor Şengül.
Çok genç olmasına rağmen geleceğe yönelik umudu olmadığını söylüyor.
“Ben genç bir işçi olmama rağmen bir gelecek görmüyorum açıkçası. Genç dediğinin geleceğe dair hayalleri olur, benim hayalim yok, geleceğe dair umutlu değilim. Çünkü sadece işe geliyorum eve gidip dinlenip tekrar işe geliyorum. Biz sadece ayın sonunu getirebilme, geçinebilme derdindeyiz. Hayallerimize zaman bile kalmıyor,” diyor.
Şengül’ün işyerindeki kadınlar ailelerini de nadiren görebiliyorlar. Şengül’ün anlattığına göre günlük üretim kotaları o kadar yüksek ki, tutturmak için bazen molalarını atlamak zorunda kalıyorlar.
“Bizim kazandığımız para ikincil gelir olarak görüldüğü için erkeklerden daha az para alıyoruz. Halbuki onlardan farkımız yok. Aynı hakları istiyoruz. Yalnızca kadın olduğumuz için hakarete maruz kalmak istemiyoruz,” diyor.
500 işçinin istihdam edildiği bir tekstil fabrikasında çalışan Nazlı da sendikalaşma çabalarının sert bir şekilde bastırıldığını söylüyor: “Yakın zamanda bu tekstil fabrikasında koşullara itiraz ederek sendikalaşan işçilerden bazıları işten atıldı.”
Yapılan ince işçilik için “ince ve küçük” ellere ihtiyaçları olduğundan Nazlı’nınki gibi birçok işveren kadın işçileri tercih ediyor. Nazlı ise kadınların hem makinelerini, hem de annelik görevlerini yönetmeleri gerektiğini söylüyor.
“Bizim yemekhanemiz dışarıda ve yemek yemek için koşmak zorunda kalıyoruz. Yarım saatlik molada, 10 dakika yolda 5 dakika da sırada geçiyor. Hızlı hızlı gidip yemek zorundayız. Moladan işe geç kalırsan tutanak tutuluyor,” diyor Nazlı.
Bazen fabrikada fiziksel şiddet yaşandığından da bahşediyor: “Ustamız bir kadın arkadaşımıza kül tablası fırlattı. Ve o olayın üzeri kapatıldı.”
Kadınlar itirazlarını dile getirdiğinde ise sık sık sözlü ve fiziksel tacize maruz kalıyorlar. “Sürekli işten atılmakla tehdit ediliyoruz,” diyor Nazlı. Çocuğu olan birçok kadın işçi çocuklarını bırakacak yer bulamadıklarında onları da fabrikaya getirmek zorunda kalıyorlar.
“Öyle ki bazen 5 katlı fabrikanın her katında grup grup çocuklar oluyor. Molalarımızda çocuklarımızla ilgilenmek zorunda kalıyoruz. Bir gözümüz makinedeyken öteki gözümüzle çocuğumuzu kontrol ediyoruz. ‘Fazla mesaiye kalmak istemiyorum çocuğuma evde bakmam lazım’ dediğimizde de işten atılmakla tehdit ediliyoruz” diyor.
Regl dönemleri de kadın işçiler için bir kabus haline geliyor. Zehra artık regl izinleri olmadığını anlatıyor. “Kadınlar regl dönemlerinde normalde rapor alıyorlardı ancak şimdi rapor sınırlaması getirdiler ve 6 günden fazla rapor alanın ücretini kesiyorlar,” diyor.
Fabrikadaki imkanların da kısıtlı olduğundan bahsediyor: “60 tane işçi kadına sadece 3 tuvalet var. Tuvalete sık gitmek de yasak. Regl zamanları rapor alsan primlerin kesiliyor, bu da o ayın sonunu getirememek anlamına geliyor. Revir sürekli kilitli. Bir kere fenalaşan arkadaşımız için geçen revire gittik, ancak revirin anahtarı İnsan Kaynakları’ndaydı ve arkadaşımızı revire taşımak için o kişinin toplantısının bitmesini bekledik.”
Şengül de Nazlı ile benzer bir durumdan bahsediyor. “Regl dönemlerimizde sancılarla bant başındayız ve revirden ilaç almak istediğimizde ise bize ‘ilacınızı yanınızda getirin’ denilerek ilaç verilmiyor,” diyor.
Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Olcay Ozak da Inside Turkey’e kadınların iş yerinde erkeklere göre çok daha sık tacize uğradığını söylüyor. “Ücret eşitsizliği çok fazla işyerinde hala devam ediyor,” diyor Ozak. Kadınların boyun fıtığı, donuk omuz, varis ve anksiyete gibi iş ile ilişkili rahatsızlıklardan da daha sık mağdur olduğunu ekliyor.
Ozak’a göre sendikaların güçlü olmaması da bu sorunların çözülmesini zorlaştırıyor. Yaklaşık
758,000 gıda işçisi içerisinde yaklaşık olarak %13’ü sendika üyesi ve bunların da sadece %11’i sözleşme yapabiliyor. Bu oranlar içerisinde sendikalı kadın işçilerin sayısı daha düşük.
“Örgütlenmek burada ki anahtar sözcük. Ancak örgütlü olursak değiştirebiliriz bu koşulları,” diyor Ozak. “Örgütsüzlük ve sendikasız olmak güvencesizliği getiriyor. İş güvencesinin olmaması en kötü çalışma koşuluna bile itirazı engelleyen bir durum,” diye ekliyor.
Emek Partisi Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, Inside Turkey’e yaptığı açıklamada “Bugün sermayedarların en büyük kâr kalemi de emek gücü. Daha çok saatte, daha çok üretime karşılık daha az ücret. Kadın işçiler bu formülü en iyi karşılayacaklar olarak kabul ediliyor diyebiliriz,” diyor.
Karaca Güneydoğu’daki iki fabrikad aynı işi yapan erkeklerin mola hakkına dokunulmazken kadınların molalarının kısıtlandığını, kadınlara daha rahat hakaret edilebildiğini söylüyor.
“Kadınlara emek güçlerinin bir değeri ya da karşılığı olamayacağı dayatılıyor ve kabul ettiriliyor. Bu nedenle kadınlar belki eşlerinden daha çok emek yoğun bir iş yapsalar dahi ‘ev ekonomisine katkı sunuyor’ olarak kabul ediliyor,” diyor. “Kadınlara ‘iş veren’ patronlar, sanki ‘hayır işliyormuş’ gibi davranabiliyor.”
Türkiye’deki hakim anlayışın işyerinde kadınları sömürdüğünü, işyerinde kadınlara temizlik görevleri verildiğini ve bunun kadının “doğal görevi” olduğu önyargısının dayatıldığını ekliyor Karaca. Öte yandan kadınların regl gibi doğal ihtiyaçları tamamen gözardı ediliyor.
“Özetle kadınlar toplumda ne yaşıyorsa, çalışma ortamında da aynısı ya da benzeriyle karşılaşıyor,” diyor Karaca.
“Kadınların ezilmişliğinin bağımsız sorunlar değil sınıfsal temelli de olduğunun altını ısrarla çiziyoruz,” diyor.
“Sorunun tespiti bu yönüyle çözümü de işaret ediyor. Ataerkil kapitalist sistemle örgütlü bir mücadele çözümün tek anahtarı.”
Bu haberdeki kadınların ve işyerlerinin isimleri, işçilerin güvenliğini korumak için değiştirilmiştir. Tüm mülakatlar kadınların bilgisi ve rızası kapsamında gerçekleştirilmiştir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.