Necati Özkan: "Hüseyin Gün, iftira attıktan sonra davaya paraşütle indirildi"
Kandıra Cezaevi’nden konuşan Necati Özkan, adını ilk başta hatırlayamadığı Hüseyin Gün’ün etkin pişmanlık vaadiyle verdiği ifadeler sonrası dosyaya eklendiğini söyledi. Özkan, “Bu nasıl casus ki gözaltında telefonunun tüm şifrelerini anında veriyor” diye sordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik soruşturma kapsamında tutukluyken "casusluk" soruşturması kapsamında bir kez daha tutuklanan Ekrem İmamoğlu'nun iletişim danışmanı Necati Özkan, T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuştu.
Özkan, kendisiyle ilişkilendirilen Hüseyin Gün ile ilgili açıklamalarda bulundu. Özkan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Saatlerce düşündüm 'Kim bu adam' diye"
- 24 Ekim Cuma sabahı benim için Kandıra Cezaevi’nde aylardır yaşadığım sıradan bir gün olarak başladı. O gün CHP’ye yönelik “mutlak butlan” davası ile ilgili nihai karar bekleniyordu. Sabah sayımından sonra tek başıma kaldığım hücremde haberleri almak için televizyonu açtığımda, alt bantlarda adımın da aktığı soruşturma anonsunu gördüm. Bendeki ilk duygu tam bir şaşkınlıktı. Çünkü adım bir casusluk soruşturmasında anılıyordu, hem de hiçbir tanışıklığımız olmayan, fiziki olarak hiçbir arada bulunmadığımız Merdan Yanardağ ile birlikte. Tabii bir de “casusluk” iddiasıyla daha önce tutuklanmış olduğu bildirilen Hüseyin Gün isimli şahısla… Hüseyin Gün’ü hatırlayamadım. Hücremde saatlerce düşündüm “Kim bu adam” diye ama zihnimde hiçbir karşılığı yoktu.
"Seçimden önce bir kere görüşmüşüz"
- O gün öğleden sonra, bu yeni ve beklenmedik durumu konuşmak üzere ziyaretime gelen avukatım, Hüseyin Gün ile ‘anne’sinin Ekrem İmamoğlu ile çekilmiş fotoğrafını gösterince olayı hatırladım. Hatırladığım, Hüseyin Gün değil, annesiydi ilkin. Çünkü kılığı kıyafeti, eldivenleri ve şapkasıyla benim ofisime geldiği andan itibaren unutulmaz bir profil olarak zihnime girmişti. Hüseyin Gün adlı şahsı ise bugün bile sokakta görsem hatırlayamazdım. 23 Haziran 2019 seçimlerinden sadece 12 gün önce, “Amerika’da çok başarılı olmuş bir Türk iş adamı ve teknoloji yatırımcısı” olarak beni ziyarete gelmişti ilgili şahıs. Gelirken de annesi veya manevi annesiyle gelmişti. Bir gün önce adresimi istemişti. Mesajla ofisimin bilgilerini göndermişim ve ardından tanışmak için ikisi birden ofisime gelmişler. Bütün hikâye bu; 23 Haziran 2019 seçimlerinden önce sadece tek bir kez görüşmüşüz.
"Demokrasi dejenere ediliyor"
- Bir eski asker olarak, yakın tarihimizde yüzlerce general, subay ve askeri personeli hedef almış ve sonradan kumpas oldukları ortaya çıkmış olan casusluk davalarından çok iyi biliyorum ki, casusluk konusunun siyasi olarak istismarı kamuoyunun bu çok önemli konuya dair hassasiyetini azaltır. Ülkenin karşı istihbarat kapasitesine zarar verir. Ve gerçek casusların işini kolaylaştırır. Bunu bu ülkeye yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Önceki casusluk davalarıyla silahlı kuvvetler zafiyete uğratıldı, bununla ise demokrasi dejenere ediliyor.
"Kovsan gitmez, peşini bırakmaz bir profil"
- Hüseyin Gün, öyle musallat oldu ki, kovsan gitmez, peşini bırakmaz bir profil… Kendini kanıtlamak ve önemli bir insan olduğunu göstermek için bazı sosyal medya analizlerini göndermek istedi, ben de buna izin verdim. Çünkü kampanya direktörünün iki asli görevi vardır: Seçim kampanyasının iletişim stratejisine karar vermek. Ve o stratejiden sapılmasına asla izin vermemek!
"Analizlerine itibar etmedim"
- Hüseyin Gün gibi hırslı amatörlerin ve erkenden pozisyon kapmak isteyenlerin de zarar vermesini engellemek de benim asli sorumluluğumdu. O nedenle hiçbir fayda ve etkisinin olmayacağını bile bile “gönderebilirsiniz” dedim. Ama ben tek bir talepte dahi bulunmadım. Sonrasında ise gönderdiği kendini kanıtlama amaçlı bu sosyal medya analizlerine itibar etmedim ve hiçbir çalışmamda da kullanmadım.
"Paraşütle bu davaya indirildi"
- Hüseyin Gün, etkin pişmanlıktan yararlanabileceği umudu veya vaadiyle bana ve Ekrem İmamoğlu’na iftiralar atacak şekilde ifade verdikten sonra paraşütle bu davaya indiriliyor. Ne oluyorsa o tarihten sonra oluyor.
"Görsel üretildi"
- Savcılığın gösterdiği WhatsApp ve e-mail yazışmalarının tamamı doğrudur. Wickr isimli uygulama olduğu söylenen görseller ise üretilmiş görsellerdir. Bunları kim ne maksatla üretti bilemem. Ne zaman üretildikleri de meçhul. Ancak bana ait olmayan bu yazışmalarda da tamamıyla spekülatif, genel geçer, “kahvehane sohbeti” kıvamında hiçbir uzmanlığa ve bilgiye dayanmayan; hiçbir kıymeti, itibar edilebilirliği olmayan notların olduğu görülüyor.
Soylu ve Yerlikaya dönemindeki raporlar
- Teknolojik alanları anlamasam da buradan veri sızıntısı olduğuna ait iddiaların tevatürden ibaret olduğuna inanıyorum. Yıllardır sürdürülen “veriler kopyalandı” anlatısının yeni versiyonu olduğunu düşünüyorum. Tüm bu safsataların aksine, İBB’de veri kopyalanması olmadığına ilişkin Süleyman Soylu’nun ve Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanlıkları döneminde verilmiş iki, KVKK tarafından düzenlenmiş bir rapor olmak üzere toplam üç resmi rapor vardır. Bütün bu hakikatlere rağmen hâlâ veri sızıntısı, kopyalanması veya yabancı ülkelere satılması gibi iddiaları sürdürüyorlar.
"Bu nasıl bir casus ki..."
- Bu nasıl bir casus ki, yaptığı tüm görüşmelerin ayrıntılı biçimde kaydını tutuyor? Bu nasıl bir casus ki, cep telefonunda on binlerce fotoğraf saklıyor? Bu nasıl bir casus ki, sözde 'mahrem' mesajlaşmaların ekran fotoğrafını çekip saklıyor? Bu nasıl bir casus ki, kavgalı olduğu üvey kardeşin/üvey oğlun evinde tüm bu bilgilerin olduğu eşyaları ortalığa bırakıyor? Ve bu nasıl bir casus ki, gözaltına alındığında 'sözde mahrem' bilgilerin olduğu cep telefonunun şifrelerini kolluğa derhal veriyor? Bu nasıl bir casus ki, kendi programını fahiş fiyata satmak isteyip bunda başarılı olamayınca tüm irtibatı kesiyor?
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.