Muzaffer Ayhan Kara: Pentagon'un dümensuyunda el yükseltmenin dayanılmaz hafifliği
PKK'nın 12 Mayıs 2025’te yayımladığı 12. Kongre sonuç bildirgesi, Türkiye siyasetinde geniş yankı uyandırdı. Söz konusu bildirgede yer alan bazı ifadeler ve talepler, kamuoyunda yeni bir çözüm süreci mi başlatılıyor sorularını gündeme getirdi.
PKK'nın 12 Mayıs 2025’te yayımladığı 12. Kongre sonuç bildirgesi, Türkiye siyasetinde geniş yankı uyandırdı. Söz konusu bildirgede yer alan bazı ifadeler ve talepler, kamuoyunda yeni bir çözüm süreci mi başlatılıyor sorularını gündeme getirdi.
Köşe yazarı Muzaffer Ayhan Kara, Muhalif gazetesinde yayımlanan yazısında, bildirgenin arkasında ABD'nin bulunduğunu ve bu sürecin Türkiye’nin iç siyasetini şekillendirmeye yönelik daha büyük bir planın parçası olduğunu öne sürdü.
"ABD, YPG'ye Dokunulmaması Karşılığında PKK'yı Geri Çekmek İstiyor"
Kara'ya göre, bildirgede dile getirilen bazı söylemler ve siyasi talepler, Washington’un kontrolünde yürüyen bir plana işaret ediyor. Yazar, ABD'nin YPG/PYD'nin Suriye'deki varlığını garanti altına alırken, PKK'nın Türkiye içindeki faaliyetlerini sınırlandırmayı önerdiğini iddia ediyor. Bu yaklaşımın, Türkiye’de yeni bir anayasa tartışmasını da beraberinde getirebileceğini belirtiyor.
Siyasi Tepkiler: "Terörsüz Türkiye" Vurgusu
PKK bildirgesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi isimler peş peşe açıklamalarda bulundu. Kara, bu açıklamalarda bildirgenin içeriğine dair derinlikli bir değerlendirme yapılmadığını ve liderlerin benzer şekilde “Terörsüz Türkiye” vurgusu yaptığını belirterek bu tutumu eleştirdi.
yazının tamamı şöyle:
12 Mayıs'ta PKK'nın açıkladığı 12. Kongre sonuç bildirgesini aynı gün birkaç saat sonra siyasilerden henüz bir tepki gelmeden değerlendirmiştim. Akabinde aynı günün ilerleyen saatlerinde açıklamalar peşpeşe geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakanlar Kurulu toplantısı ardından, CHP Genel Başkanı Özel MYK toplantısı ardından yazılı açıklama yaptı. CHP Cumhurbaşkanı Adayı İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Adayı Ofisi sosyal medya hesabından açıklama yaparken, MHP Genel Başkanı Dr. Bahçeli'nin açıklaması da haberlere düştü.
MALUM SÜRECİN ANLAMI
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dr. Bahçeli, Pentagon'un gölgesinde PKK'nın alabildiğine ve şımarıkça kimsenin beklemediği şekilde el yükselttiği kimi taleplerini ve değerlendirmelerinin üzerinden atlayarak yaklaştı sonuç bildirgesine! Zaten adı konulmayan süreç kapalı kapılar ardında, kurucu ve aynı zamanda şimdinin birinci partisinin, meclisin bilgisi dışında cereyan etti, ediyor. Dostlar alışverişte görsün kabilinden yapılan parti ziyaretleri prezantasyondan başka birşey değil. Hiç kuşkusuz malum süreç Vaşington'un ilgisi, bilgisi, yönlendiriciliğinde işlemiştir. "Terörsüz Türkiye" ve "Silahların bırakılması" da işin PR boyutudur. Hep yineliyoruz; PKK zaten Suriye'de YPG-PYD'ye mündemiç olup, kısmen de Irak ve İran'dadır. Son dönemdeki iki 'uyarıcı' eylemi dışında -ki, onlar da resmi makamlara göre yurtdışından gelen hücrelerce gerçekleştirildi- PKK'nın ülke içinde yıllardır eylemi yoktur. Amerikalıların yıllardır arka kapıdan verdiği mesajı zaten şudur:
"Siz Suriye'deki YPG-PYD'ye dokunmayın, biz de buna karşılık "terör örgütü" gördüğümüz PKK'yı içeriden alıp dışarı transfer edelim".
İşte malum süreç, Vaşington'un bu talebinin hayata geçmesi anlamına geliyor. Yine Pentagon-Kandil hattında geliştirilen 'demokratik Türkiye' tezinin legalleşerek ilerletilmesi niyetini ve arzusunu ortaya koyuyor.
LOZAN'DA GÖZLEMCİ OLAN ABD'NİN AKLI HALA SİVAS KONGRESİ’NDE!
Lozan'ın Türkiye’nin tapu senedi olduğunu, 1924 Anayasası'nın "ulus" tanımını, ulus devlet niteliğini ortaya koyduğunu Lozan'da gözlemci olan ABD pekala çok iyi biliyor! Buna karşın "kara gücü"nün lokomotif unsuru PKK'ya güya silah bıraktırırken Lozan Barış Antlaşması'na ve 1924 Anayasası'na bulaşma cüreti veriyor; bununla yetinmiyor ve 'soykırım' zırvası ortaya attırıyor!
ABD, vesayeti altındaki kara gücü vasıtasıyla 1919'da Sivas Kongresi’nde yediği tokadın bir asır sonra aklı sıra intikamını almak istiyor! Crown Komisyonunun raporlarını, Sevr'i yırtan Kemalist kadrodan, Kuvayı Milliye'den tokat yiyenlerin amacı Anadolu'da birkaç manda devleti kurmak ve Türkleri Orta Anadolu'da kurak topraklara sıkıştırmaktı. Şimdi "çirkin Amerikalı", PKK eliyle bastırılmış isterik arzularını dışarı vuruyor. Kimse PKK'nın sonuç bildirgesini Pentagon'un dahli yokmuş gibi okumasın!
Şu tarihi gerçeği de hatırlatayım: Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan sonra Türk ve gözlemci olan Amerikan heyetleri hazır bir arada iken Ankara-Vaşington arasında bir "Dostluk ve İşbirliği Antlaşması" için görüşürler ve imzalar da atılır. Ancak Amerikan Kongresi’nde bu anlaşma onaylanmaz Ermeni lobisinin baskısıyla ve 1939'a kadar ilişkiler pamuk ipliğinde seyreder. Ondan sonra da ABD, Türkiye’yi "kucağa oturtmak" için hep fırsat kollar. Oturttuğunda Türkiye iyi, oturtamadığında kötü!
Bir noktanın daha altını çizmeden geçemeyiz: Başta CIA olmak üzere Batılı emperyal odakların istihbaratının kucağında kurulan ASALA, 1973-74'lerden başlayarak Kıbrıs Barış Harekatı'na giden süreçte, esnasında ve sonrasında yaklaşık 10 yıl süreyle Türk diplomatlarına terör estirmiş ve onlarcasını katletmiş, misyonlarımıza saldırılar düzenlemiştir. Ne tesadüf ki, bu terörist saldırılar Kapalıçarşı, Orly, Esenboğa saldırıları ile sona ererken 1984'e doğru, birdenbire sahneye Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKK çıkmıştır! ASALA, ne hikmetse 1984 sonrasında sahneden çekilmiştir! Bu tabloyu da kamuoyunun takdirine bir kez daha sunuyorum.
×÷÷
Şimdi iktidar ve ana muhalefet kanadından ikişer önemli siyasinin PKK 12. Kongresi'ne ilişkin 12 Mayıs'ın ilerleyen saatlerde yaptıkları ilk değerlendirmelerini mercek altına alabiliriz...
×××
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN PKK'NIN EL YÜKSELTEN ÇIKIŞINI NEDEN SORGULAMIYOR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakanlar Kurulu sonrasındaki açıklamasında silah bırakma ve feshe ilişkin şöyle diyor:
“Bu açıklamayı Kuzey Irak'la birlikte Suriye ve Avrupa başta olmak üzere örgütün tüm uzantılarını kapsayan karar olarak değerlendiriyoruz.”
Oysa, PKK, silah bırakma ve feshi açıkça "Türkiye'deki PKK" olarak sınırlıyor. PKK, KCK altındaki örgütlerden sadece birisi. Suriye'deki YPG-PYD, Irak'taki ERNK, İran'daki PJAK ne olacak? Burası muğlak kalıyor.
Erdoğan, "Kökenlerimiz, kültürlerimiz, inançlarımız farklı olsa da hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin birinci sınıf vatandaşlarıyız. Hep beraber Türkiye'yiz, birlikte güçlüyüz." diyor; PKK ise Lozan'ı, 1924 Anayasa'sını sorguluyor, 'soykırım' diyor, 'Ortak Vatan' ve iki eşit ulustan söz ediyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın derdi iktidarını uzatmak, o yüzden PKK'nın son derece kışkırtıcı ve aşırı el yükselten çıkışını sorgulamıyor.
MHP'DEN SINIRLI İTİRAZ, 'KURUCU ÖNDER'E TEŞEKKÜR!
MHP Genel Başkanı Dr. Bahçeli aynı günkü açıklamasında, "Türk vatanının her yöresine emek, sabır ve fedakârlıkla ekilen barış tohumları umutla sulanmış, nihayet tomurcuklanmış ve çiçek açmıştır." diyerek konuya girip 'soykırım' itirazı yapıyor fakat Lozan'ın gözden geçirilmesi ve 1924 Anayasası'nın getirdiği ulus tanımının reddedilmesi meselesine hiç girmiyor:
"Türkiye Cumhuriyeti’nin, hiçbir zaman inkar, imha, asimilasyon ve soykırım yanlışıyla hükmü şahsiyetine leke düşürmediği açıktır.
Türk milletinin hiçbir mensubu yaban ve yabancı addedilmediği de tarihi vakıa ve vesikalarla ortadadır."
Dr. Bahçeli'nin açıklamasının sonunda başka unsurlarla birlikte büyük bir saygı ifadesiyle Öcalan'a teşekkürü dikkat çekici:
"27 Şubat barış ve demokratik toplum çağrısıyla tarihsel sorumluğu üzerine alan PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan’a (...) teşekkür ediyor şükranlarımı sunuyorum."
Hatırlayalım; Dr. Bahçeli, ABD'nin isteğiyle Öcalan'ın hayatının garanti edilmesi için idam cezasını kaldıran mecliste çoğunluğu oluşturan ANASOL-M koalisyon hükümetinin başbakan yardımcısı idi. Daha sonra ise AK Parti'ye muhalefet ettiği yıllarda kürsüden ip de atarak idam cezasının kaldırılmasını ve "terörist başı"nın idamını istemiştir! Nereden, nereye... Siyasi savrulma mı desem, siyssi pragmatizm mi desem, ne desem bilemedim?
ÖZEL'DEN "KURUCU İRADE" DURUŞU
CHP Genel Başkanı Özel de 12 Mayıs'ta MYK toplantısı ardından yaptığı yazılı açıklamanın şu paragrafıyla PKK'nın kışkırtıcı yaklaşımlarına şu yanıtı verdi. Ki, kurucu parti genel başkanı olarak başka birşey diyemezdi:
"Kürt sorunu dahil olmak üzere ülkemizdeki tüm sorunların çözümü hukuk devleti, adalet ve demokrasiden geçer. Bu süreç, günlük hesaplarla, seçim planlarıyla değil; hiçbir siyasi görüşün, partinin, toplumsal kesimin dışlanmadığı bir kapsayıcılıkla yönetilmelidir. Ülkelerde iç barış, otoriter bir sistemde değil, demokratik hukuk düzeninde sağlanır. Türkiye’de toplumsal barışın güvencesi; millet iradesine, ulusal egemenliğimize, Lozan Anlaşması’nda tescil edilmiş bağımsızlığımıza ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne dayanan yüzyılı aşkın varlığıyla kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan Cumhuriyetimizdir."
İMAMOĞLU'NDAN ŞEFFAFLIK VE MECLİS ZEMİNİ UYARISI
Silivri'de tutsak olan CHP'nin cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu da Cumhurbaşkanı Adayı Ofisi hesabından yine 12 Mayıs'ta yaptığı açıklamada PKK-DEM/Cumhur İttifakı diyaloğuna dönük endişelerini ve sürecin şeffaf olmayışına, aynı zamanda zeminin meclisin olması gereğine işaret ederek şöyle dile getiriyor:
"Böylesine büyük ve önemli bir süreç, iktidarın yapmaya çalıştığı gibi az sayıdaki siyasetçinin kapalı kapılar ardında yapacağı görüşmelerle, toplumun desteği ve onayı alınmadan, uzmanlar dahil edilmeden, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi asgari demokratik şartlar olmadan yürütülemez. Yine, böylesine büyük ve önemli bir süreç; günü kurtarmayı ve seçim kazanmayı esas alan, kısa vadeli ve meselenin bölgesel boyutunu ihmal eden bir perspektifle başarıya ulaştırılamaz.
Aksine, bu büyük ve önemli sürecin gereğini bihakkın yerine getirebilmek için; şeffaflığa, Meclis zemininin güçlendirilmesine, kapsayıcılığa, özgürlük ve demokrasi iklimine, uzun vadeli ve bölgesel bir perspektife ihtiyacımız vardır."
İmamoğlu, geniş bir perspektifteki değerlendirmesinde dolayımlı olarak emperyalizmin bir kart olarak gördüğü Kürt sorununun bir iç sorun olarak çözümüne de dikkat çekiyor.
EMPERYALİZMİN 'KÜRT YÜZYILI' RÜYASI!
Sonuç olarak PKK 12. Kongresi'nin sonuç bildirgesine kuşbakışı olarak bir daha baktığımızda şunu belirtmek mümkün: ABD ve yedeğindeki emperyal odaklar, kontrol altında tuttuğu vesayeti altındaki KCK (PKK, YPG-PYD, ERNK, PJAK) Türkiye'nin ikinci yüzyılını bir 'Kürt Yüzyılı' olarak görmek istiyor! ABD ve koalisyon ortakları yüzyıl önce başaramadıklarını bundan sonraki on yıllar içinde, ikinci yüzyılda başarmak istiyor! Yalnız birşeyi unutuyorlar; bu rüyayı kabusa çevirecek Müdafaa-i Hukuk'lar, Kuvayı Milliye'ler bu topraklardan her zaman fışkırır. AK Parti'ye ve MHP'ye gönül veren yurttaşların ezici çoğunluğu da tercihini Lozan'dan, 1924 Anayasası'ndaki ulus ve yurttaşlık tanımından yana yapar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılının Atatürk Türkiye’sinin çağdaş uygarlık hedefiyle cereyan edeceğinden, Kürt yurttaşlarımızın da bu yürüyüşün taşıyıcı kolonlarından biri olacağından hiç kuşkum yok. Pentagon aparatları ve iktidarı uğruna yalan rüzgarı estirenler avcunu yalar.
HERKES İÇİN ADALET, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ
Bir yanlış anlaşılma da olmasın; yanar döner değiliz; hangi etki altında olursa olsun DEM, yurttaşların oyuna mazhar oluyorsa TBMM'de temsil edilmelidir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir ortam herkese güvence sağlar.
Hangi partiden seçilirse seçilsin belediye başkanları görevden alınıp yerine kayyım atanmasın. Kim silah bırakmak istiyorsa da bıraksın, meşru ve yasal zemine gelmek istiyorsa gelsin. Tabiî Lozan'a, 1924 Anayasası'na bulaşıp, 'soykırım' gibi hadsizliklere girişip, kışkırtıcı yaklaşımlara sapmadan... Terörist eylemlerden, şehit ailelerinden ve gazilerden, kamuoyundan özür dileyerek... Barış böyle mümkündür.
"YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ"
Son notum da şu olsun: ABD ve koalisyonu Kürt gençlerini dağa özendirip Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenlik güçleriyle vuruşturarak meseleyi bugünlere getirdi! Türkiye’yi zayıf düşürmeyi, Kürt gençleri üzerinden başarmaya çalıştı. Sonra iktidarı maniple ederek Suriye'deki planını uyguladı. Türkiye’nin Erdoğan'dan sonraki iktidarı umuyor ve diliyorum ki kendi Kürtleriyle adamakıllı barışacak, eşit yurttaş olduğunu hissettirecek; aynı zamanda Suriye ve Irak'taki Kürtleri de Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt yurttaşlarıın "soydaşı" olarak görerek Ortadoğu’da da barış iklimine katkıda bulunacaktır. Atatürk’ün "Yurtta Barış Dünyada Barış" düsturu bugün de Türkiye’nin yolunu aydınlatıyor.
Lozan ve Yeni Anayasa Tartışmaları
Yazıda, ABD’nin 1923 Lozan Antlaşması’na gözlemci olarak katılmasına rağmen, günümüzde Türkiye’nin ulus devlet yapısını zayıflatmaya yönelik adımlar attığı öne sürülüyor. Kara, PKK bildirgesi üzerinden yürütülen sürecin “yeni anayasa” tartışmalarını yeniden gündeme getirmesinin tesadüf olmadığını savunuyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.