Madımak Katliamı'nın 32'inci yılı: 'Her 2 Temmuz'da aynı acıyı yeniden yaşıyorum'
33 aydının yakılarak katledildiği Sivas Katliamı'nın tanıklarından şair-yazar Hidayet Karakuş, o gün yaşananları anlattı. Karakuş, “Her 2 Temmuz’da aynı acıyı yeniden yaşıyorum” dedi.
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli'nde, 33 sanatçı, şair ve aydın ile iki otel görevlisinin yakılarak katledildiği katliamın üzerinden 32 yıl geçti. Sivas Katliamı'nın yıldönümünde olayın tanığı Hidayet Karakuş, yaşananları anlattı.
'Sonu belirsiz bekleyişimizi anımsıyorum'
2 Temmuz Sivas yangınını yaşamış, yüreğine ve bilincine kazımış bir düşün insanı olarak 2 Temmuz’larda neler duyumsuyorsunuz, neler düşünüyorsunuz?
Sivas katliamının her yıldönümünde değil, orada yakılan her arkadaşın, her gencin adı geçtikçe o günü yeniden yaşıyorum. Oteldeki her dakika, gözümün önünden geçiyor, sokaktaki saldırganların taşlarla, tuğlalarla, molozlarla indirdikleri camların şangırtılarını duyuyorum. Merdivenlerde oturup nişanlısının saçlarını sıkıntıdan ince ince ören gencin kaygılı yüzünü görüyorum. Asım Bezirci’nin bulduğu ince bir çıtayla bize şakalar yaptığını anımsıyorum. Merdivenlerde barikat kuran arkadaşların sabırlı, gergin, umarsız bekleyişini görüyorum her 2 Temmuz’da. Metin Altıok’un elindeki fırçayla ortalıkta dolaştığını, Uğur Kaynar’ın düşünceli yüzünü, Behçet Aysan’ın kendi içine dönük bakışlarını görüyorum…
Sonu belirsiz bir bekleyişimizi anımsıyorum. Sonra kulaklarımızda şeriat çığlıkları; “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak”, “Şeriat gelecek laiklik bitecek”, “Hain vali, Şeytan Aziz” haykırışları… Azgın kalabalığın “Yak ulan, yak çığlıkları!” Unutulur mu!
'Dava zamanaşımıyla biterken, acıların da bittiğini mi sanıyorlar'
O günden bu yana 32 yıl geçti. Acaba bu uzun süreçte acıların sağaltımı için gerekenler yapıldı mı?
Devlet, Sivas’ta yakılanların yaralarını sağaltmayı düşündü mü ki? Mahkemeler sanıkların gösterilerine sahne olduğu, sanıkların karakolların yakınlarında gizlenip ceza almadan ecelleriyle öldükleri, kimilerinin yurtdışında iş kurup evlendiği bilinirken hangi yarayı sarmayı düşündü ki devlet… Aileler dağılırken, dava zamanaşımıyla bitirilirken yaşanan acıların da bittiğini mi sanıyorlar…
Siz bir yazın insanı olarak Sivas’ın romanını, şiirlerini yazdınız. Düşün ve yazın alanında Sivas yangını üstüne yazılanları, yapılanları yeterli buluyor musunuz? Günümüzde bu olaya nasıl yaklaşılmalı ve nasıl bakılmalı?
Sivas’ta yakılan her insanın, geride kalanlarıyla birlikte şiiri romanı, öyküsü yazılmalı. Şimdiye değin yazılanlara baktığımda bence çok yetersiz geliyor. Günümüzde bu olaya adaletin keskin kılıcıyla yaklaşmak bundan sonra olacakların önüne geçecektir. Laik, demokratik, bilimsel eğitime ağırlık verip yepyeni aydınlık insanlar yetiştirmekle köklü bur çözüme varılır. Bu konuda da Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün çizdiği eğitim anlayışı, öğretmene yaklaşımı, bilimsel bakışı temel ilkedir her zaman. Aydınlarımızın olayı insanlığın tarihsel akışına oturtarak değerlendirmesi gerekiyor. Bunu yapınca da karanlıkla aydınlığın savaşımında aydınlıktan yana olmak gibi bir görevleri vardır.”
'Bugün en önemli sorun hak, adalet, hukuktur'
Peki aydınlanmadan yana olan çevreler, bu olayı nasıl yorumlayıp değerlendirmeli? Bu büyük acıdan hangi dersler çıkarılmalı? Aydınlanma karşıtlarının kör karanlığı, günümüzde de sürüyor mu?
Aydınlanmadan yana olan çevreler bilimden sapmamalı. Söz, düşünce özgürlüğünü hem sonuna dek savunmalı, hem her şeyi göze alarak bu özgürlüğü kullanmalıdır. İnsanlığın yolu çok uzundur. Dinsel bakışla bilimsel bakış her zaman çatışmıştır, bundan sonra da çatışacaktır. Din bir inançlar sistemidir. İnsanın inancı tartışılmaz. Bilimse her zaman tartışmaya açıktır; akıl yoluyla, kendi yöntemleriyle gerçeği bulmaya çalışır. Dinin gerçeği sabittir, değişmez. Sürekli değişen dünyada inançlar laiklikle yurttaşın vicdanına bırakılmış, devlet yönetiminden dinsel kurallar temizlenmiştir. Çözüm de buradadır. Aydınlanmanın karşıtlarının kör karanlığı sürmeseydi bunları konuşmak gereği duymazdık. Öylesine sürüyor ki ülkemiz kırk yıl önceki Türkiye’den de kırk elli yıl geridedir şimdi.
Bugün ülkemizin en önemli sorunu laik, demokratik eğitim, üretim, hak adalet, hukuktur. İnsan haklarına dayalı evrensel hukuk kuralları temelinde bütün yurttaşların eğitim hakkı, sağlık hakkı, ekonomik yaşamı güvenceye kavuşturulmalıdır. Bunları gerçekleştirirsek çok geçmeden yurdumuz uygar, çağcıl bir dünyanın parçası olur.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.