Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu’ndan Kürt sorunu değerlendirmesi
Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu SDG-HTŞ anlaşmasını değerlendirdi.
Av. Pınar Hacıbektaşoğlu'nun Kürt sorunu ile ilgili değerlendirmeleri şöyle:
İmralı mektubunun PKK dışındaki diğer örgütleri kapsayıp kapsamadığı ve SDG’nin silah bırakıp bırakmayacağına dair tartışmalar sürerken pazartesi akşamı beklenen anlaşma nihayet sağlandı. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) yönetiminin başkanı ve geçici Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara ile SDG Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan bu tarihî anlaşma birçok açıdan derin anlamlar taşıyor.
Anlaşmanın içeriği, Suriye’nin geleceği açısından büyük bir önem arz ediyor. SDG'nin merkezî devletin kurumlarına entegre edilmesi, tüm Suriyelilerin siyasi temsil ve katılım haklarının güvence altına alınması, devlet kurumlarının dinî ve etnik kökenlerine bakılmaksızın liyakat esasına göre inşa edilmesi gibi maddeler, sadece hukukun üstünlüğünü değil, aynı zamanda toplumsal barışı da pekiştirecek adımlar olarak öne çıkıyor. Kürt toplumunun Suriye devletinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi ve anayasal haklarının güvence altına alınması, bu topraklarda yaşayan herkesin ortak bir paydada buluşması için bir fırsat sunuyor. Ayrıca, tüm Suriye topraklarında ateşkesin sağlanması ve kuzeydoğudaki tüm sivil ve askerîkurumların Suriye devleti yönetimi altında birleştirilmesi, bölgedeki çatışmaların sona ermesi için kritik bir adım.
Ancak imzaların atılmasının ardından, anlaşmanın Türkiye’nin lehine veya aleyhine olduğuna dair farklı görüşler gündeme geldi. Özellikle iktidara yakın isimlerden gelen, söz konusu anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatlerine aykırı olduğu yönündeki sert eleştiriler beni derinden sarstı. Bu anlaşmanın, sınırlarımızda emperyal amaçlara hizmet etmek için kurulmak istenen garnizon devlet, özerklik ve federasyon gibi statülerin tanınmasını hedefleyen otonom yapıların hayallerini tarihe gömeceğine inanıyorum. Bu bağlamda, anlaşmanın coğrafyada tarihî bir dönüşüm yaşatacağı kesin.
SDG’nin silah bırakması konusundaki tartışmalara gelince, ortaya atılan bazı iddialara mantıklı bir anlam yüklemek oldukça zor. Bu kesimlere göre örgüt,silahlarını Türkiye’ye teslim etmeliydi. Ancak Alevilere yönelik inanılmaz saldırıların yaşandığı bir dönemde, Suriye ordusunun SDK güçlerinin katılımıyla olabilecek her türlü provokasyona karşı güçlü bir savunma yapacağına dair umut varken; silahların fiziken getirilip Türkiye’ye teslim edilmesinin mümkün olmayacağını bile bile bu önerileri getirenlerin belki de sadece susması ülkemiz için bir hayır olacaktır.
Anlaşma imzalandıktan hemen sonra, Haseke’de sevinç çığlıkları arasında birbirlerine sarılan Kürtler, Araplar, Nusayriler, Aleviler için hayata yeniden merhaba demenin; tekrar bir şans yakalamanın anlamını hissetmeyenlerin bugünden sonra coğrafyayı anlamaları ve süreci doğru okumaları mümkün değildir. Suriye’nin bundan sonra her meydanında Kürtlerin Şam yönetimine katılması; Dürzi, Ezidi, Süryani, Nusayrileri ve Kürt Arapların hep birlikte yüzünü aynı ufka çevirmeleri, küresel güçlerin ve siyonizmin tuzaklarına düşmeden kendilerini aynı devletin bayrağı altında hissetmelerinden neden rahatsız oluyorlar; anlamak mümkün değil.
Bu anlaşmanın, bölgedeki barış ve istikrar adına atılmış önemli bir adım olduğuna inanıyorum. Zaman, bu adımın ne denli hayati olduğunu gösterecektir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.