Ertuğrul Özkök: Mustafa Kemal’in son askerleri “100 yıl içinde yaratılan bunca mucizelere mırın kırın eden varsa adamı cumhuriyet çarpar” dedi
Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde, Mustafa Kemal’in son askerleri “100 yıl içinde yaratılan bunca mucizelere mırın kırın eden varsa adamı cumhuriyet çarpar” dedi, başlıklı yazısını kaleme aldı.
Ertuğrul Özkök | 100'üncü yıl yazısı
“100 yıl içinde yaratılan bunca mucizelere mırın kırın eden varsa adamı Cumhuriyet çarpar…”
Söz bana ait değil…
Gırgır Dergisinin kurucusu, Cumhuriyet döneminin büyük mizah ustası rahmetli Oğuz Aral’ın lafıdır…
Ama önce size 20 yıl önce çekilen bir son fotoğrafı anlatayım.
Size bu fotoğrafın üzerindeki insanları tek tek tanıtayım.
Konya Sarayönü esnafından Abdülkadir Bey’in oğlu Veysel
(*)Gazi Veysel Turan…
Konya Sarayönü esnafından Abdülkadir Bey’in oğlu…
Birinci Tümen Hücum Taburunda süvari… Afyon’da, Sakarya Meydan Muharebesi’nde, İkinci İnönü Savaşları’nda savaştı.
Büyük Taaruzda işgalciyi bozguna uğratıp İzmir’e giren birliğin askeri…
Zafer kazanıldıktan sonra memleketine dönen sessiz kahramanlardan.
Bu fotoğrafın çekildiği gün 105 yaşındaydı…
Ama Hürriyet muhabirine Yusuf Ziya Ortaç’ın şiirini ezbere okumuştu.
“26 Ağustos gece sabaha karşı
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar
Altüst oldu siperler, eridi demir ağlar
Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti, binlerce atlı”
Bak evlat, biz yenilmedik; vatanı, İstanbul teslim etti
(*) Gazi Mahmut Özcan…
Denizli Acıpayam…
8 Haziran 1919 günü Sarayköy’de Kuva-yi Milliye Cephesi’ne katıldı.
1917 Antalya Levazım bölüğünde görevliydi…
Sonra İtalyan işgali başlamış.
“Biz yenilmedik ki evlat. Çanakkale’de düşmanı inletmiştik. Almanlar mağlup olunca, İstanbul hükümeti memleketi düşmana teslim etti…”
Son padişahının oturduğu o saraya böyle bakıyordu son gazi Cumhuriyet’in 80’inci yılında...
Vatanı kurtardılar.
O da memleketine döndü.
Öldüğü güne kadar orada sessiz bir vatandaş olarak yaşadı…
108 yaşındaydı…
Kürt Nizam her gün beni yanına çağırıyor
(*) Gazi Ömer Ateş…
109 yaşındaydı…
Ürgüp doğumlu…
Babası Anadolu’nun sayılı tüccarlarından.
22 Ağustos 1921…
Yirmi iki gün 22 gece süren bir savaşın içinden çıkmış.
“Kurtuluş Savaşı’nda kadınlarımızı ilk defa o savaşta gördüm” diyor.
“Yaralıları sırtlarında taşıyorlardı. Kağnı arabalarının önünde giden onlardı…”
Konuşmayı yaptığımız gün sözlerini şöyle tamamlamıştı:
“Evlat son günlerde sık sık cephe arkadaşım Rüstem’i, Kürt Nizamettin’i görüyorum. Üçümüz de at sırtındayız. Bir geçide kadar ilerliyoruz. Onlar gidiyor ben kalıyorum geride. Nizam bana dönüp, ‘Hadi rüzgar süvari seni bekliyoruz’ diyor. Demek ki benim günüm de yaklaşıyor…”
Ve Cumhuriyet’in 80’inci yılında son sözü şu oldu:
“Katılacağım onlara…”
Padişahın mütareke İstanbul’u esir bir çöldü
(*) Gazi Yakup Satar…
Bugün uğruna miting yaptığımız Arap diyarlarında Osmanlı’nın savaştan savaşa sürdüğü vatan evlatlarından biri…
Orta Doğu çöllerinde savaşmış.
Esir düşmüş.
“İngiliz hemşirenin güzel gözleri ve şefkatlı elleri vardı” diyecek kadar alicenap bir ruh.
Padişahın gözleri önündeki mütareke İstanbul’unu görmüş bir vatansever.
“O İstanbul esir bir çöldü benim için” diyor…
“Eskişehir cephesinde 4 mitralyözümüz vardı, biz 12 kişiydik. Sırayla bekliyorduk, birimiz ölünce öteki geçsin mitralyözün başına” diyor.
Böyle anlatıyordu Kurtuluş Savaşı’nın o cephesini…
110 yaşındaydı…
Kilikya Müdafaa-i Hukuk’tan Nefer Hamza Akbulut
(*) Gazi Hamza Akbulut…
Kurtuluş Savaşı’nın Kilikya kolundan…
Fransız işgalini reddeden Kilikya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir neferi…
26 Ağustos 1922 günü, sabah saat 04.30’da başlayan ve tam beş gün süren Dumlupınar Savaşı’na katılmış.
Savaştan sonra memleketine dönmüş.
Kurtarılmış bir vatanda, mütevazı bir yurtsever olarak hayatını bakkallık yaparak sürdürmeye devam etmiş.
Bu fotoğrafın çekildiği gün 108 yaşındaydı…
O sabah hissettim artık bir millettik
(*) Gazi Ömer Küyük…
109 yaşındaydı…
Balkan Harbi, Dumlupınar ve Sakarya Savaşları…
“O sabah” diyor…
“O sabahın gecesi ıssız ve karanlıktı. Biz 90 bin gençtik. Düşünsene evlat, birbirine sırt vermiş 90 bin genç. Nefes alsak gök gürültüsü başlardı. Ama nefesimizi tutmuştuk. O’ndan gelecek emiri bekliyorduk.”
O emir geliyor…
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir…”
Gazi Ömer Küyük siperden fırlıyor…
“Toprağın altından sanki bir dev kükrüyordu. Yüreğim kabardı. Sancağı elime aldım öne fırladım. Artık bir millettik. Onu hissettim. Gün şafağa eriştiğinde artık ebediyyen hür olacaktık.”
Cumhuriyetimizin 80’inci yılında, ağaçtaki elmayı, elindeki etmeği gösterip bize söylediği son cümle şu olmuştu:
“Bak çocuk bu nimetler istiklali olan bir topraktan akıyor…”
"Gazilik maaşımı Kızılay’a yatırın"
(*) Gazi Ömer Kamış..
Selanik doğumlu…
Bu fotoğraf çekildiğinde Çanakkale Savaşı’ndan geriye kalan son askerlerdendi…
Orada savaşan son Anzak askeri bir yıl önce, son İngiliz askeri de o yaz ölmüştü.
1918’de ordu dağılınca Nazilli’de Demirci Mehmet Efe’nin çete savaşına katıldı.
Sonra düzenli orduya geçti…
Eskişehir, Dumlupınar, Afyon ve Sakarya…
Her cephede savaştı.
Vatan kurtulduktan sonra sessiz dünyasına dönen kahramanlar neslinin bir ferdi de o.
Ayda 5 lira gazilik maaşı bağlandı…
‘Vatan için gazi olmanın maaşı mı olurmuş” deyip, dilekçeyle başvurdu. “Bu maaşı Kızılay’a bağışlıyorum” dedi.
Bu fotoğrafın çekildiği gün Alibeyköy Çırçır Mahallesi’ndeki derme çatma evinde yaşıyordu.
Son istirahatgahına o fukara yuvasından yolcu edildi…
106 yaşındaydı…
Fotoğrafta göremediğimiz 135’inci alay 2’nci taburdan Gazi Hüseyin
Bir de bu fotoğrafta görmediğimiz biri var.
(*) Gazi Hüseyin Zorlu…
Avanos…
Merzifon’da İngiliz askerini görünce 1919’da Mustafa Kemal’in kurtuluş ordusuna katıldı.
Onunla fotoğraf çektirmeye gittiğimizde “Maalesef” dediler.
135’inci Alay, 2’nci Tabur, 7’inci Bölükten usta er Hüseyin Zorlu iki gün önce ayrılmıştı bu dünyadan…
104 yaşındaydı…
Kimdir bu fotoğraftaki İstiklal madalyalı gaziler?
Kimdir bu insanlar…
Kimi Türk kimi Kürt kimi Laz…
Kimi Yörük kimi Türkmen…
Bu fotoğraflarının , yayınlandığı gün 29 Ekim 2003’dü…
Cumhuriyetimizin 80’inci yıldönümüydü…
Arkalarında bu vatan için verilmiş üç büyük savaş vardı.
Balkan Harbi… Birinci Dünya Savaşı… Çanakkale Savaşı…
Sonra Kurtuluş Savaşı…
Cumhuriyeti kuran bir neslin isimsiz kahramanlarıydı onlar…
Meçhul asker abidelerinin birer neferiydi her biri…
Koskoca bir imparatorluktan geriye avuç içi kadar bir toprak bırakmış Padişahı Vahdettin yurt dışına kaçmış, onun bıraktığı enkazdan, yeniden bir Türk vatanı yaratan ecdadımızın fertleriydi her biri…
Bu savaşlara başladıklarında hepsi yirmili yaşlarındaydı
Bu savaşlara başladıkları zaman hepsi yirmili yaşlarının başındaydı.
Savaştılar…
Kazandılar…
Türk yurdunu yeniden inşa ettiler…
Ve bu Cumhuriyeti bize bırakıp beyaz atlarına binip ayrıldılar bu dünyadan…
Savaşırken sessizdiler…
Ayrılıp giderken de aynı vakur sessizlikle, aynı tevazu ile veda ettiler…
Bu sessizlik ve vakur duruş göğüslerindeki İstiklal Madalyalarının üstünde yıldız gibi parlıyordu…
Aradan 80 yıl geçmişti…
Gazilerimizin savaştan sonra sessizce döndükleri o yoksul köylerinden artık şehit ve gaziler değil, ülkeyi yöneten yöneticiler, Nobel ödüllü bilim insanlarımız çıkıyor…
Bugün Türk milleti adına ordumuzu selamlayacak olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, bu 100 yıllık Cumhuriyetimizin, yoksul mahalle çocuklarına açtığı eşitlikçi yoldan yükselip o koltuğa gelmiş çocuklardan biridir.
Evimde kutsal emanet gibi sakladığım bir fotoğraf
Yirmi yıllık Hürriyet yöneticiliğimden arkamda bıraktığım en övüneceğim hatıralardan biri bu fotoğraftır.
Buradan hepsine bir kere daha teşekkür ediyorum, Neyyire Özkan ve Hürriyet Pazar ekibi 20 yıl önce olağanüstü bir iş yaptı.
Kurtuluş Savaşı’nın yaşayan son gazilerini tek tek buldular.
Her biri ile tek tek konuştular.
Belki de son fotoğraflarını çektiler.
Ve bu ülkeye son sözlerini söylediler.
Hürriyet, 29 Ekim 2003 günü coşkuyla kutlanan 80’inci yılda mesleki gurur hanemize yazılan işte bu eki vermişti.
Umarım; donanma, bugün Atatürk ve o insanları da minnetle selamlar
O ekte rahmetli Oğuz Aral’ın da bir yazısı vardı.
Cumhuriyetin Türk kültür ve sanat hayatına getirdiği devrimci yenilikleri öyle güzel anlatmıştı ki…
Ama o yazıdan aklımda kalan satırlar son cümleleriydi:
“Seksen yıl içinde yaratılan bunca mucizelere hala mırın kırın eren varsa, çarpar sözü gibi adamı Cumhuriyet…”
Umarım Türk donanması bugün Vahdettin Köşk’ünün önünden geçerken, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşımızın şehit ve gazilerini de minnet duygusuyla ve saygıyla selamlar…
Çünkü onlar, savaş, ızdırap, hezimet dolu bir 100 yıla son verip ayrılan kanatlı son süvarilerimizdi…
Ruhları şad olsun…
Onlar sayesinde barış dolu bir 100 yıl geçirdi bu millet…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.