Ertuğrul Özkök: İmamoğlu iddianamesinden 24 saat önce gelen bir tahliye kararı haberi

Ertuğrul Özkök: İmamoğlu iddianamesinden 24 saat önce gelen bir tahliye kararı haberi

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "İmamoğlu iddianamesinden 24 saat önce gelen bir tahliye kararı haberi" başlıklı yazısını kaleme aldı.

Ekrem İmamoğlu iddianamesi 11 Kasım 2025 günü saat 14.30’da açıklandı.
Türkiye iddianameyi beklerken, 24 saat önce, yani 10 Kasım 2025 günü bütün dünya haber siteleri ve televizyonlarına bir haber düştü.
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, yattığı Paris’teki La Sante Cezaevi’nden şartlı tahliye edilmişti.
İki ülkenin hukuki düzenlemeleri bazı bakımlardan farklı olabilir, ama hukukun evrensel ilkeleri açısından bu tahliye kararının İstanbul’daki iddianame ile en azından düşünce açısından bir benzerliği vardı.
Çünkü ikisinin de dayandığı temel, “Siyasetin finansmanı” ile ilgiliydi.
Oraya geleceğim.
Ama önce İBB iddianamesi  ile ilgili bir noktaya değineyim.

BİR İNSAN GÜNDE KAÇ 
SAYFA KİTAP OKUYABİLİR

İBB iddianamesi 11 Kasım akşam üzeri geldi ve hemen okumaya başladım.
İddianame 3739 sayfa.
Tabi hemen şu hesabı yaptım.
Bu metin baştan sona dikkatli bir biçimde ne kadar sürede okunur?
Onun için bilimsel verilere baktım.
Bir günde, metni anlayarak okuma kapasitesi şöyle anlatılıyor:

İKİ SAATTEN SONRA HATIRLAMA ORANI
YÜZDE 60’TAN YÜZDE 35’E DÜŞÜYOR

(*) Ortalama bir yetişkin için (genel okur) anlayarak okuma hızı: Dakikada 200–300 kelime.
(*) Konsantrasyonun yüksek kaldığı süre: 40–50 dakika. 
(*) Günde toplam verimli “anlayarak okuma” süresi: 2,5 – 4 saat .
(*) Anlama kalitesine gelince…
(*) İki saatten sonra okuduğunda, hatırlama oranı ortalama %60’tan %35’e düşüyor. 
(*) Dört saatten sonra eleştirel anlama (yorum yapabilme) kapasitesi ciddi biçimde azalıyor. 
Bİr örnek vermek gerekirse;
Bir roman ya da tarih kitabı okuyorsanız, 3 saatlik “tam odaklı okuma” günü için ideal sınırlar şunlar:
Örneğin, Kant, Arendt, Foucault gibi çok dikkat isteyen bir metin okuyorsanız, ancak 1,5–2 saat maksimum verim sağlayabilirsiniz.

BU TÜR BİR METİN GÜNDE 
60-90 SAYFA OKUNABİLİR

Netice olarak bilimsel çalışmalar bize okunma hızını şöyle  anlatıyor:
(*) Roman / kolay anlatım 90–120 sayfa 
(*) Tarih / deneme 60–90 sayfa 
(*)  Felsefe / teknik kitap 35–55 sayfa 
Genellikle pek iyi yazılmamış bir iddianameyi anlayarak okumak, bu kategorilerden hangisine girer ben karar veremedim.

HAKİMLERİN GÜNDE EN AZ 250 
SAYFA OKUMALARI GEREKİYOR

Kendime gelince…
Ayrıntıları dikkate almayan bir hızla İlk 24 saatte 72 sayfa okudum.
Dolayısıyla bütün öteki okumalarımı bir kenara bırakıp, sadece bu iddianameyi bu hızla kaç günde okuyup tamamlayabilirim, bilmiyorum.
Ancak teorik olarak 52 gün ediyor.
Oysa hakimlerin önünde bu iddianameyi kabul veya iade için sadece. 15 gün var.
Yani günde en az 250 sayfa okumaları gerekiyor.

İDDİANAME 30’NCU SAYFADAN 
İTİBAREN TAMAMEN SİYASİ HALDE 

İddianameyi henüz sonuna kadar okumadığım için üzerinde teknik bir yorum yapmam mümkün değil.
Ancak iddianamenin 30’ncu sayfasında rastladığım bir cümle ve  Yargıtay Başsavcılığına yapılan “CHP’nin kapatılmasına yönelik” duyuru, hepimizin üzerinde konuşabileceğimiz bir tartışma argümanı veriyor.
Bu argümanı da etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için başvuran, Adem SOYTEKİN isimli şahısın, etkin pişmanlık dilekçesindeki şu ifadelerle vermiş:  “Ekrem İMAMOĞLU tarafından Beylikdüzü Belediye Başkanlığı süresince  başlayan öncelikli  hedef olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sonrasında da Cumhurbaşkanlığı seçimi  gerekli sermayeyi toplamak amacıyla kurulan, Beylikdüzü’nde  temelleri atılıp İstanbul'un tamamına yayılan çıkar amaçlı suç örgütünün tüm yapısını ve faaliyetleri hakkında, gördüğüm ve dahil  olduğum tüm olayları anlatarak etkin pişmanlık hükümlerinden  yararlanmak istiyorum..”
İddianameyle ilgili haberlerde bu ifadenin çok sayıda sayfada tekrarlandığını okudum.

BÖYLECE BU SÖZLERLE DAVA 
TAMAMEN SİYASİ HALE DÖNÜŞÜYOR

Otuzuncu sayfadaki bu ifade, iddianamenin genel çatısını belirleyen ilk cümle…
Bu noktadan itibaren iddianame bir rüşvet olayından, tamamen siyasi zemine kayıyor.
Yani “Çete” olduğu iddia edilen bu “Oluşumun” temel mantığı, şahsi menfaat sağlama iddiasından,  “siyasetin finansmanı” temeline geçiyor.
Sonuçta da Yargıtay Başsavcılığına “CHP’nin kapatılması” gerekçesi haline geliyor..
İşte o noktadan itibaren bizim de görüşlerimizi yazma imkanımız doğuyor.

YARGITAY’LA BİRLİKTE BİR KOPYASI DA 
TBMM’YE GÖNDERİLMELİYDİ

Bu iki noktayı okuduğum an aklıma gelen ilk şey şu oldu:Madem bunlar, savcılık için bir siyaset finansmanı konusu…
Madem bu oluşumun hedefi İstanbul Büyükşehir  Belediyesi’nin, sonra CHP’nin ve sonra “Cumhurbaşkanlığının ele geçirilmesi olarak belirlenmiş…"
O zaman bu iddiaların TBMM’ye de bildirilmesi  gerekir.
Neden mi?

İTİRAFÇI İHSAN AKTAŞ AKP’Lİ BELEDİYE VE 
HÜKÜMET KURULUŞLARINDAN DA İHALE ALMIŞ

Bu iddianameye en büyük temeli oluşturan “İtirafçı” İhsan Aktaş,  aynı zamanda AKP’li belediyeler ve hükümete bağlı onlarca kuruluşla da çalıştığına  göre ve İstanbul’da yönetim 1994 ile 2019 yılları arasında 25 yıl AKP’de olduğuna göre…
Türkiye’de parti kongreleri, seçimler ve Cumhur başkanlığı seçimi bu kaynaklardan finanse edilebiliyor demektir…

TBMM HEMEN KOMİSYON KURMALI 
İÇİŞLERİNE SORUŞTURMA İZNİ İSTEMELİ

TBMM’nin hemen bu konuda bir komisyon kurup, bütün belediyeleri, medyayı ve bakanlıkları da dinleyeceği bir komisyon kurup bunun üzerine gitmeli.
Ayrıca bu komisyonun ilk işi, İçişleri Bakanlığı’nın itirafçı İnsan Ateş’in durumunu dikkate alarak, hemen AKP’nin 25 yıllık İstanbul dönemi ve İhsan Aktaş’ın iş yaptığı bütün AKP’li belediyeler ve hükümet kuruluşlarının başındakilerle  ilgili soruşturma izni vermesini  istemek olmalıdır.
Zaten bu konularda İçişleri Bakanlığına yapılan sayısız suç duyurusu ve iletilen yeterli belge var. 

ÇÜNKÜ BU İDDİANAME, ÖZÜ İTİBARİYLE İKTİDAR 
BELEDİYELİ VE KURULUŞLARI DA İLGİ ALANINA ALIYOR

Bu iddianame ister istemez bugün TBMM’deki bütün partiler ve yapılan seçimleri kazanan insanlarla ilgili ima ve çağrışımları da gündeme getiriyor.
İşte bu noktada 10 Kasım’a dönüp, o gün Fransa’da gerçekleşen tahliye işlemine döneceğim.
Yani Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin tahliyesine..

TAHLİYE EDİLEN BAŞKANLA İLGİLİ 
İDDİA DA SİYASETİN FİNANSMANIYDI

Olay şuydu.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy hakkındaki iddia şuydu.
2007’deki cumhurbaşkanlığı kampanyasında kullanmak üzere, Libya’nın o dönemki Başkan Muammar Kaddafi  rejiminden yasa dışı fon sağlamıştı.
2007 seçimindeki bu iddia ile ilgili olarak açılan dava 25 Eylül 2025 günü karara  bağlandı ve Sarkozy  5 yıl hapse mahkum edildi.
Ancak ne soruşturma aşamasında, ne iddianame aşamasında, ne de dava görülürken Sarkozy bir gün bile gözaltına alınmadı, tutuklanmadı.
Normal olarak mahkemenin verdiği hükmün Temyiz aşaması vardı.
Aslında Temyiz sürecinde de cezaevine  girmeyebilirdi.
Ancak hakim temyizi beklemeden cezaevine girmesine karar verdi.

SARKOZY 19 GÜN İÇERDE 
KALDI VE TAHLİYE EDİLDİ

Sarkozy 21 Ekim 2025 günü cezaevine girdi.
Ancak 19 gün içerde kalıp, 10 Kasım 2025 günü kontrollü olarak tahliye  edildi.
Şimdi evinde temyizi bekliyor.
Söyleyeceğim şu.

İMAMOĞLU İÇİN DE BAŞINDAN 
BERİ YAPILMASI GEREKEN BUYDU

İmamoğlu ve arkadaşları, 2002’de Sayın Erdoğan’a yapıldığı gibi, başından itibaren bir gün bile tutuklu kalmamalıydı.
Oysa neredeyse soruşturma daha  başlamadan içeri alındı.
Yargılamanın tutuksuz yapılması gerekirdi.

İDDİANAME SİYASİ ZEMİNE KAYDIĞI
 İÇİN HEMEN TAHLİYE EDİLMELİLER

Şimdi iddianame tamamen siyasi bir zemine kaydığına göre bugünden  itibaren tutukluluk hallerinin kaldırılıp, bundan sonraki sürecin tutuksuz yürütülmesi gerekir.
Bu dava üzerine daha ilk günden gölge düşmesine ve kamuoyunun yüzde 60’ından fazlasının bu davaları siyasi amaçlı olarak görmesine neden olan da bu gözaltına alınmalar ve tutuklamalar oldu.
İmamoğlu ve arkadaşları hep bu soruşturma ve davanın “siyasi amaçlı olduğunu” iddia ettiler ve haklı çıktılar.

DAVANIN SEYRİNİN BUNDAN SONRAKİ 
AŞAMADA NORMALLEŞMESİ İÇİN YARARLI OLUR
 
Dolayısıyla, hiç olmazsa davanın bundan sonraki seyrinin normalleşmesi için, bu tutuklamaların kaldırılması sadece faydalı değil, aynı zamanda gereklidir.
Bu aynı zamanda, kabul veya red kararı için günde 250 sayfa okumak zorunda kalan hakimleri de psikolojik  olarak rahatlatabilir.
Böylece konu TBMM çatısı altına taşınır, siyasetin finansmanı konusunda sadece muhalefetin elindeki belediyeler değil, öteki partilerin elindeki belediyeler…
Ve tabii ki siyasetin asıl finansman kaynağı olan kamu bankaları, Kamu Ortaklığı Fonu, bakanlıklardan yapılan harcamalar da Meclis denetimi altına alınmış olur.
Yoksa şu soru yıllarca sorulmaya devam eder:
 Aldığı 130 kadar ihale ile “CHP’nin finansmanına” katkıda bulunan itirafçı Aziz Aktaş, AKP’li belediyeler ve hükümet kuruluşlarından aldığı 400’den fazla ihale ile AKP’nin finansmanına hiç katkıda bulunmadı mı…
İddianame siyasetin finansmanından söz ediyor ama.
Bu çok önemli sorunun cevabı yok.
Dolayısıyla savcı iddianameyi tamamen siyasi bir zemine çekerek belki de çok faydalı bir iş yapmıştır.
Böylece bu sorunun cevabını da tartışma imkanımız doğabilir.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.