Ertuğrul Özkök: İlk milli muharip uçağımız KAAN’ın arkasındaki hazin hikaye
Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "İlk milli muharip uçağımız KAAN’ın arkasındaki hazin hikaye" başlıklı yazısını kaleme aldı.
Size övünerek bir sır vereceğim.
Hepimizin gurur kaynağı olan ilk milli muharebe uçağımız Kaan var ya…
Onunla ilk uçuşu yapan sivil belki benim.
TV100’de Cengiz Semercioğlu ile yaptığımız bir televizyon programı vardı.
Siyaset dışı korular işliyorduk.
TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil bir gün ikimizi Ankara’daki tesislere davet etti ve 4.5 saat boyunca bize fabrikayı gezdirdi.
"Şimdi sizi gizli bir yere götüreceğim ama fotoğraf çekmek yok"
Arjantin’in haberleşme uydusu orada yapılıyordu.
Airbus kargo uçağının bir bölümü de orada hazırlanıyordu.
O tesiste iki ayrı helikopter iki ayrı uçak üretiliyordu.
Gezinin sonuna doğru Temel Bey bize, “Şimdi size en büyük gurur kaynağımızı göstereceğim” dedi.
Tek şartı vardı.
"Fotoğraf çekmeyeceksiniz."
Karşımızda gövdesi olmayan bir kokpit vardı
Karşımızda bir savaş uçağı kokpiti vardı.
Ama ortada ne gövde ne bir şey.
Ancak o gövdenin bütün yazılımları Türk mühendisleri tarafından yazılmıştı.
Yanılmıyorsam yerdeki harekat için 5 milyon, havadaki operasyonu için 12 milyon sayfa program yazılmıştı.
KAAN
KAAN’ın Ankara üzerindeki ilk uçuşu başlıyor
Sonra Türk Hava Kuvvetleri'nin bir pilotu geldi, kokpite oturdu.
Üzerinde tam teçhizat pilot kıyafeti vardı.
Ve biz dev bir ekrandan pilotumuzun kokpitinden uçağın kalkmasını, Ankara üzerinde tur atmasını izledik.
Gerçek kokpitin içinde bir simülasyon uçuşuydu.
İşte o uçak KAAN, tamamlandı ve geçtiğimiz günlerde üzerinde ay yıldızlı forsu ile uçtu.
Günlerdir bu başarılı uçuşu her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi gururla izliyorum bütün TV kanallarından.
Evet, o kokpite binip uçan ilk sivil gazeteciler ben ve Cengiz Semercioğlu idik.
Dün, o uçağın arkasında çok hüzünlü bir hikayenin bulunduğunu öğrendim
Ama o gün o kokpite girerken, arkasında çok hüzünlü bir hikayenin bulunduğunu bilmiyordum.
Düne kadar da öğrenememiştim.
Sedat Ergin’in dün Hürriyet’te yayınlanan yazısında gördüğüm bir isim, birden karmakarışık bir yumağın iplerini çözmeye başladı.
O ismi ben bundan tam 10 yıl önce duymuştum.
Bugün size gurur kaynağımız KAAN’ın arkasındaki o hazin ve ibret verici hikayeyi anlatacağım.
Hikayem bittiği zaman siz de son 20 yılda yaşadığımız büyük ihanetin ne olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Lütfen vereceğim tarihleri ve bu ihanetin kronolojisini iyi izleyin.
15 aralık 2010: Ankara’da tarihi bir toplantı
Hikayemiz bundan 14 yıl önce başlıyor.
Tam tarihi ile 15 Aralık 2010 günü…
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan…
O günün Savunma Bakanı Vecdi Gönül, şu açıklamayı yapıyor:
“İlk defa Türkiye’de bir muharebe uçağının projelendirilmesi talimatı verildi…”
Savunma Sanayi İcra Komitesi o gün Erdoğan başkanlığında toplanmış ve Türkiye’nin muharip uçağı için startı vermiştir.
Bu açıklama o günün haber bültenleri arasında alt sıralarda bir yerde geçti ve unutuldu.
Hikayemiz o gün işte o salonda bulunan komutanlardan biriyle ilgilidir.
Yalçın Ergül
O günden 7 ay önce: Bir komutan Güney Kore’den dönüyor ve...
Genelkurmay Başkanlığı, 2010 yılının başında bir subayını özel bir misyonla Güney Kore’ye göndermiştir.
Misyonu da şudur:
Güney Kore’nin kendi milli uçağını geliştirme yolundaki hazırlıkları yerinde incelemek.
Komutan döner ve raporunu sunar.
Raporun özeti şudur:
“Milli uçağımız için zorunlu olan görev bilgisayarı ve uçuş bilgisayarının pekala TAİ (TUSAŞ), HAVELSAN ve ASELSAN’a yaptırılabilir. Bunun için yapılması gereken tek şey, her iki projenin ARGE’sine para tahsis edilmesidir.”
Altında da şu imza vardır:
Tümgeneral Yalçın Ergül…
Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi'nde görevli bir subaydır.
Karargah KAAN için düğmeye basıyor
Kendisi de daha önce Plan Prensipler Başkanlığı’nda bulunmuş olan Korgeneral Ünal’ın da uygun görmesiyle karargâhta düğmeye basılır. Planın askeri tarafı tamamdır.
Ama asıl kararı verecek olan sivil yönetimdir.
Hemen ertesinde dönemin Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar ve muharip uçaktan sorumlu yardımcısı karargâha kahvaltıya davet edilir.
Böylelikle, Milli Muharip Savaş Uçağı projesini başlatma isteği sivil kademeye aktarılmış olur.
Bizim hikayemiz, işte o gün alınan karardan sonra başlıyor.
Ama gelin önce o kahramanımızı tanıyalım.
Yani 15 Aralık’taki o tarihi “KAAN” kararının alındığı toplantıya katılan Tümgeneral Yalçın Ergül’ü…
Sivas’ta doğmuş bir Anadolu bir topgun pilotun hikayesi
Sivas’ta doğmuş bir Anadolu çocuğu…
1978 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olmuş. 1982’de Hava Harp Okulu Elektrik-Elektronik Bölümü’nü bitirmiş.
Önce F-104, sonra Türkiye’nin en genç F-16 pilotu... Missisippi’de Keesler Hava Üssü’nde Squadron Ops. Officer olarak görev yapmış. Türk ordusunun “top gun” pilotlarından biri yani. 1992’de Harp Akademisi’ni ikincilikle bitirmiş. Türk ordusunun envanterine o günlerde giren “antiradyasyon füzelerinin ve uzun menzilli hava muharebe füzelerinin” konseptlerinin yazılmasına katkıda bulunmuş.
KAAN projesinin ilk adımını atan ve startını veren raporu hazırlayan komutan Tümgeneral Yalçın Ergül bu çocuktu işte.
Ama o kararın verildiği günlerde başka mahfillerde öyle bir karar verilmişti ki, bu komutanın hayatını altüst edecekti.
15 Aralık 2010’dan 6 ay sonra onun önüne konan bir disket
KAAN için startın verildiği 15 Aralık 2010 gününden 6 ay sonra Genelkurmay Başkanlığı’na çağırılıp önüne bir disket konur.
Suçlama şudur:
“Bir darbe yapacakmışsınız ve sana bu darbeden sonra alışveriş merkezlerine el koyma görevi verilmiş."
Disketteki belgede el konulacak alışveriş merkezlerinin listesi de vardır.
Fikret Seçen, kaynak: AA
KAAN kararının verildiği günden 6 gün önce Gölcük’e gelen savcı
Şimdi tekrar 6 ay önceye dönelim.
Kaan projesine start verilen 15 Aralık 2010 günkü toplantıdan bir hafta önce, Bir “Özel Yetkili Savcı” Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’na gelir.
Direkt bir salona yönelir ve orada bir parkeyi kaldırır ve altında kendi eliyle bulmuş gibi bir çuvalı tutar, çıkarır.
Gelen “çok özel misyonla yetkili” savcı, FETÖ çetesinin bir tür yargı imamlarından Fikret Seçen'dir.
Bu belgelerde bazı askerlerin 2003 yılında İstanbul Birinci Ordu Komutanlğı’nda bir darbe planı yaptıklarına ait “deliller” vardır.
KAAN projesinde çalışan komutanın adı da “Darbeciler” arasındadır.
Yahu el konulacak dediğiniz AVM’ler o tarihte yoktu bile
Ona verilen özel görev de şudur:
“Darbe sonrasında AVM’lere el koymak…”
Belgeler arasında el konulacak AVM’lerin listesi de vardır. Ancak listedeki AVM’lerin bazıları o tarihte henüz projesi bile yapılmamış, inşa edilmemiş alışveriş merkezleridir.
Yani hukuk fakültesinden yeni mezun bir savcı veya avukatın bile atlamayacağı aptallıklardır bunlar.
FETÖ’nün kumpas senaryolarını yazanlar böyle binlerce hata yapmıştır.
Ama devir bazılarının o iğrenç tabir ile “Türkiye’nin bağırsaklarını temizlediği” FETÖ kumpasları yıllarıdır.
Bazı liberallerin “Küçük fotoğrafa değil, büyük fotoğrafa bakın” diyerek hukuksuzluklara entelektüel fetvalar verdikleri günlerdir. Belgeler kumpas ürünü de olsa, fabrikasyon da olsa, amaç ve hedef büyük olunca, “Bu kadar kusur kadı kızında da olurdu…”
O Gölcük kumpası kurulmasaydı bu uçak daha önce uçabilirdi
Balyoz komplosunun ilk adımı işte o gün atılmıştır. Ve ilk kurbanlarından biri, bugün uçan KAAN uçağımızın askeri kanat kahramanlarından biridir.
O günlerde Türk ordusunun subaylarına, karada, denizde, havada bu darbeler vurulmasaydı belki de bu uçağımız daha önce uçacaktı.
KAAN projesi başladıktan 10 ay sonra 33 ay süren hapis günleri
Gölcük kumpasının arkasından hayatının 3 yılını çalacak olan esaret günleri başlar.
O yetmez, 16 yıl hapis cezası verirler.
Sicilindeki bu harika notlara rağmen 2013 yılında Türk ordusundan tasfiye edilir. Geride bıraktığı 3 bin 500 saatlik uçuş tecrübesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne veda eder.
Vatanına son hizmeti, bugün gururla Türk semalarında uçan KAAN projesine start veren rapor olmuştur.
16 Ekim 2014 günü Hürriyet’e yazdığım yazıdaki kehanet
16 Ekim 2014 günü Hürriyet’te işte bu komutanımızın hikayesini yazmıştım.
Bundan tam 10 yıl önce o yazı şu cümlelerle bitiyordu:
“Türkiye bugün, Ergenekon, Balyoz, şu bu adı altında kurulan kalleş tuzakların, vicdansız komploların, sivil darbelerin zulmettiği sivil harp malullerinin ülkesidir. Gelecek kuşaklar o insanların hüzünlü hikâyelerini okuyacak ve bu dönemin mağrurlarının, sivil darbecilerinin sicilini verecektir.”
O yazıdan 21 ay sonra meşum bir gece
Bu yazıdan 21 ay sonra…
Bir 15 Temmuz gecesi Türkiye, tarihinin en kanlı gecesini yaşadı.
Ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı, ailesiyle birlikte ölümün kenarından döndü.
O gece 300’den fazla vatandaşımız darbeciler tarafından öldürüldü.
Kim mi yapmıştı o darbeyi...
Kim miydi o tarihi ihanetin hainleri…
Yazımda "Onlara gerçek sicillerini tarih verecek" dediğim FETÖ çetesiydi.
O gün KAAN için “Başlayın” talimatını veren ve bunu başaran sivil yetkili Başbakan, 15 Temmuz darbesini başarısızlığa uğratan Erdoğan, bugün ülkemizin seçilmiş Cumhurbaşkanı…
O raporu veren komutanımız Tümgeneral Yalçın Ergül ise Pegasus Hava Yolları’nda pilot eğitim merkezinde çalışıyor.
“İstikbal göklerdedir” şiarıyla yetişen bir askeri havacılık geleneğinin şerefli eski bir subayı olarak sakin bir hayat sürdürüyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.