Ertuğrul Özkök: Cumartesini Pazara bağlayan gece yaşadığımız şey, 1 Mart’ın tekrarıydı
Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "Cumartesini Pazara bağlayan gece yaşadığımız şey, 1 Mart’ın tekrarıydı" başlıklı yazısını kaleme aldı.
Önce Cumartesi gecesini, Pazar gününe bağlayan geceye dönelim.
Amerikan B-52 uçakları İran’daki üç hedefi vurmak için ABD’de Missouri’deki üslerinden kalktı.
Rotası aynen şöyleydi:
Atlantik Okyanusu, Akdeniz, Orta Doğu.
Biraz daha ayrıntılı vereyim.
B 52’LER DOĞU AKDENİZ’DE HANGİ
ÜLKELERİN ÜZERİNDEN UÇTU
Akdeniz’e hangi ülke hava sahasından girdiğini bilmiyorum.
Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinden olduğunu tahmin etmiyorum.
Büyük ihtimalle İspanya, Fransa, İtalya hava sahalarından veya çok yakınlarından geçtiler.
Daha Doğu’sundaki rota neydi?
İşte bizim açımızdan en önemlisi bu.
KIBRIS ADASININ GÜNEYİNDEN
GEÇEN UÇAKLAR NEREYE GİTTİ
B-52’lier Yunan hava sahasına yakın, Kıbrıs adasının güneyinden İsrail’e girdiler.
Oradan Ürdün ve Irak üzerinden geçip, İran’daki hedeflerine ulaştılar.
Oysa çok daha kestirme bir yol vardı.
Türkiye hava sahası.
Ama ya Türkiye izin vermedi.
Ya da “Nasılsa Türkiye izin vermez” diyerek sormadılar dahi.
22 HAZİRAN 2025 TAM ANLAMIYLA
1 MART 2003’ÜN TEKRARIDIR
İşte İran politikamızın en önemli sembolü budur.
2003’de kendi toprakları üzerinden Irak’a operasyon yapılmasına izin vermeyen Türkiye, İran’a karşı bir operasyona da izin vermedi.
2023’te bu kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi almıştı.
Bugün herhalde Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı aldı.
Kendi payıma, birincisinde Türkiye’nin geçiş izni vermesini savunmuştum. Bugün aynı fikirde değilim.
Bence Türkiye ikisinde de doğru olanı yapmıştı.
SAYIN MUHALEFET LÜTFEN
ERDOĞAN’I TAHRİK ETMEYİN
İşte bu noktadan hareketle özellikle CHP yönetimine, DEM, İyi Parti, Deva, Gelecek, Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi, İşçi Partisi yönetimine bir vatandaş olarak duygumu aktarmak istiyorum.
Lütfen İran konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tahrik edici bir siyasi üslubu bırakın.
Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi İran konusunda da son derece dikkatli ve bana göre Türkiye’nin menfaatine uygun bir politikayı izliyor.
Lütfen iktidarı, ABD’ye, Batı’ya, hatta İsrail’e karşı geri dönülemeyecek ve üstelik de hiçbir işe yaramayacak bir yola zorlamayın.
TÜRKİYE ŞAHİN DEĞİL
GÜVERCİN OLMALI
Türkiye’nin tek yolu var.
Orta Doğu denilen bu bölgede barışı sağlamak.
ABD ve İsrail’i barışçı bir yola zorlamak…
İran’ı da artık öteki ülkelerin içişlerine karışmayacak, vesayet savaşlarını körüklemeyecek, din ideolojisi ihraç etmeye uğraşmayacak bir barışa ikna etmek.
Bilelim ki bu bölgedeki sorunu askeri yoldan, hırgürle, ona buna küfrederek, hakaret ederek çözmek mümkün değil.
Bırakın dış politikadaki tek şiarımız, “Cihanda sulh” olsun.
Yani Atatürk’ün yolu…
Orta Doğu’nu sorununu şahinler çözemez.
Güvercinler çözebilir ve Türkiye güvercin olmalı.
MHP GENEL BAŞKANI BAHÇELİ
ÇOK ÖNEMLİ BİR ÇAĞRI YAPTI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün bölgemizdeki durumla ilgili çok önemli bir çağrı yaptı.
Evet bölgemiz her an bizi de içine alacak bir ateşe doğru gidiyor.
Sayın Bahçeli CHP’ye de öteki muhalefete de aynı çağrıyı yapıyor.
“İç cepheyi güçlendirme” formülü ona aitti ve onu tekrarlıyor.
Çok doğru ve yerinde bir çağrı.
Ama hepimiz biliyoruz ki, Atatürk’ün şiarı tek taraflı bir cümle değil.
Onun bir de “Yurtta sulh” tarafı var.
İçerde barışı sağlamadan iç cepheyi güçlendirmek mümkün değil.
SAYIN BAHÇELİ AYNI ÇAĞRIYI
ORTAĞINIZA DA YAPIN
O nedenle son zamanlarda Türkiye’yi esenliğe götürecek en cesur adımları atan Sayın Bahçeli’den aynı kuvvette bir çağrıyı AKP saflarına, iktidara ve hakim ve savcılara da yapmasını bekliyorum.
Eminim bu çağrısına AKP içinden de epey destek gelecektir.
Görüyorum, kendisine en yakın insanlardan biri olan MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız kaç defadır Adalete çağrı yapıyor.
Adil yargılamayı, tutuksuz yargılamayı, ceza alıncaya kadar suçsuzluk karinesini, meşru yollardan toplanmamış delilleri dile getiriyor..
BU AÇIKLAMALARI SAYIN BAHÇELİNİN
BİLGİSİ DAHİLİNDE YAPTIĞINA EMİNİM
Bu açıklamaları Sayın Bahçeli’nin bilgisi dahilinde yaptığına kendim kadar eminim.
Bugün iç cepheyi güçlendirmenin en kestirme yolu, ülkenin seçilmiş belediye başkanlarına, gazetecilere, aydınlara karşı yürütülen acımasız uygulamaların bir an önce önüne geçilmesini sağlamaktır.
Adalete olan güven bütün yurtta yere çakılan bir uçak gibi düşüyor.
Bunun en son örneğini Fatih Altaylı olayında yaşadık.
1 MART GÜNÜ MECLİS’TE
GÜÇLÜ KARANFİL CEPHESİ
1 Mart 2003 gününe dönüyorum.
TBMM Başkanlık koltuğunda AKP Milletvekili Bülent Arınç oturuyor.
CHP milletvekilleri, başlarında genel başkan Deniz Baykal’la birlikte yakalarında barış karanfili ile salona giriyorlar.
AKP’lilerin bir bölümü “Hayır” oyu veriyor.
CHP’lilerin neredeyse tamamı hayır oyu veriyor.
Meclis’te iki parti var ikisinin oyları ile Amerikan askerinin Türkiye’den geçip Irak’a saldırmasına hayır deniyor.
O gün Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün dünyanın gözünde büyüyor.
Türk demokrasisine olan inanç büyüyor.
İşte birleşik güçlü iç cephe budur.
O GÜNKÜ GÜÇLÜ KARANFİL
CEPHESİ 4 AY ÖNCE KURULMUŞTU
Ve unutmayalım.
Aynı birleşik güçlü cephe, ondan 4 ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisini büyüten ilk önemli adımını atmıştı.
Aldığı “Şiir okuma” cezası yüzünden “Muhtar bile olması” engellenen AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a seçilme hakkı tanımak için bir Anayasa değişikliği yapıldı.
O GÜN 178 CHP’Lİ ERDOĞAN’A
SİYASİ HAK İÇİN OY VERDİ
27 Aralık 2002 yılında Meclis’te yapılan oylamaya 465 milletvekili katıldı.
440 evet 18 hayır oyu çıktı.
Bu evet oylarının 178’i CHP’li milletvekillerinindi.
O oylar sayesinde Anayasa değişikliği Meclis’te kabul edildi.
Türkiye’de iç cephenin en güçlü ve birleşik olduğu anlardan biriydi bu…
Siyasette “Centilmenliğin” ve “Ahlakın” zirve yaptığı dönemdi aynı zamanda.
İÇ CEPHENİN EN GÜÇLÜ OLDUĞU O İKİ GÜNDE
HAPİSTE BİR TEK SİYASETÇİ VE GAZETECİ YOKTU
O gün içerde bir tek gazeteci, bir tek siyasetçi yoktu.
Silivri’nin daha adını bilmiyorduk.
Şimdiyse Mahkeme 30 Haziran’da işte o CHP’yi kapatmak, kayyım tayin etmek kararını alacak.
“İç cepheyi güçlendirmeyi” konuştuğumuz şu günlerde Türkiye siyasi tarihinin bu iki çok özel gününü unutmamalıyız.
İç cepheyi güçlendirmek, Orta Doğu’daki bir tehlikeye karşı saflarımızı sıklaştırmak mı istiyoruz?
GÜÇLÜ İÇ CEPHENİN
İLK ADIMI BESBELLİ
İlk adımı belli.
İmamoğlu, Selahattin Demirtaş, Fatih Altaylı, Osman Kavala, Çiğdem Mater, Ayşe Barın, İBB çalışanları, içerdeki Gezi tutuklu ve mahkumlarına özgürlük.
Yargılama yapılacaksa tutuksuz yapılması.
Adaletin gizli tanık, pişman itirafçı gibi sicili Ergenekon’da dibe düşmüş yöntemlere değil, meşru ve sağlam delillendirmeye dayandığı bir anlayışa dönmesi.
Yani iç cepheyi güçlendirmenin yolu besbelli…
Önce içerde "sulhu” temin etmek.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.