Ertuğrul Özkök: 11 milyon Türk perşembe akşamı bu diziyi neden sevdi? Bu kadının seksi dansından dolayı mı?

Ertuğrul Özkök: 11 milyon Türk perşembe akşamı bu diziyi neden sevdi? Bu kadının seksi dansından dolayı mı?

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "11 milyon Türk perşembe akşamı bu diziyi neden sevdi? Bu kadının seksi dansından dolayı mı?" başlıklı yazısını kaleme aldı.

Geçen perşembe akşamı Türkiye’de ilginç bir şey yaşandı.

Uzun zamandan beri bir televizyon dizisi ilk defa 10 reytingle başladı yayına…

Dizi aynı gece hem AB hem ABC1 gruplarında hem de bütün Türkiye’de açık ara en çok izlenen televizyon programı oldu…

Televizyonların gerilediği, Streaming ve Youtube’un giderek zirve yaptığı bir dönemde ve bir ülkede şaşırtıcı bir geceydi…

Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı ve Kanal D’de yayınlanan BKM yapımı “İnci Taneleri” dizisiydi bu…

Size o geceye ait reyting rakamlarını vereyim:

O gece Türkiye’nin okumuş ve varlıklıları ne izledi?

Türkiye’nin en okumuş, geliri en yüksek şehirli grubun AB’de o gece durum şöyle:

Okumuşlar ve orta sınıf toplam ne izledi?

Ya bütün Türkiye? Okumuşu, varlıklısı yoksulu ne izledi?

Okumuşu okumamışı, zengini yoksulu ile 5.5 milyon insan

Demek ki o gece Türkiye’de çocuklar dışında kalan 64 milyon nüfusun 5.5 milyonu bu diziyi seyretmiş.…

Ya bunun dışında…

Bunun dışında eğlenceli bir program seyretmiş…

Bol dedikodu ve aldatmalı bir reality show seyretmiş…

Ve haberleri de muhalif kimliği ön plana çıkan Fox TV’de Selçuk Tepeli’den izlemiş…

E hani nerede o her gece konuşan kafa Türkiye'si?

Hani nerede o her gece konuşan “kafa” programlarında vır vır edilen dört beş siyasi konu?

Kendilerini dünyanın merkezinde zanneden, o parmağını bizlere ve birbirlerine sallayarak konuşan, her şeyi bilen adamların gündemi…

Nerede Diyanet İşleri’nin her cuma ve hafta sonu çocukları zorla camiye götürme hezeyanları?

Ve nerede Milli Eğitim Bakanlığı’nın her okula mescit açma ve eğitimi tarikatların eline bırakma işgüzarlığı?

Ve nerede devletin o bitip tükenmek bilmeyen “Milliyetçi-İslamcı-Ulusalcı ideolojisi…”?

Hepsi iflas etmiş durumda…

YouTube’da durum ne ona da bakalım

Durun bitmedi…

Televizyonlarda durum bu da…

Gençlerin yükselen medyası YouTube’da durum ne?

İnci Taneleri’nin birinci bölümü o gece YoTube’a da yüklendi…

24 saat içinde 5 milyon görüntülenme aldı…

Yani toplam olarak alırsak, dizinin ilk bölümünü Türkiye’de 11 milyona yakın insan seyretmiş.

Friends’in son bölümünü izleyen insan kadar

Fikir vermek için şöyle bir karşılaştırma yapayım.

Amerikan dizi tarihinin en çok izlenen 5 programından biri olan Friends dizisin 2004’teki final bölümünü 52 milyon kişi seyretmişti Amerika’da…

Amerika’nın nüfusu 300 milyonun üzerinde…

Yani Türkiye’nin 4 katı…

Nüfus açısından bakarsanız şunu söyleyebilirsiniz:

İnci Taneleri Friends kadar halkın ilgisini çeken bir dizi olmuş…

Ağır başlayan diziyi normalde ilk 10 dakikada bırakırdım

Diziyi cuma akşamı YouTube üzerinden izledim.

Kahramanı Yılmaz Erdoğan, eşini öldürüp hapse girmiş bir edebiyat öğretmeni…

Dizi onun hapisten çıkıp bir otele yerleşmesiyle başlıyor.

Cem Yılmaz’ın son filmindeki gibi bir otel dekoru yani bu da…

Çok ağır bir tempoyla başlıyor…

Normal olarak 10’uncu dakikadan sonra bırakıp başka kanala geçebileceğinizi düşüneceğiniz kadar ağır bir akış.

Aforizmalar şeklinde konuşmalar…

Bu arada Türk şiirinden epey dizenin izlerini de görüyorsunuz.

Önce “ikinci bir kelebeğin rüyası mı” diyorsunuz

Sonra şımarık bir zengin çocuğuna ders veren, ruhen bitap bir edebiyat öğretmeni…

Hapse girerken bildiği Türkiye, hapisten çıktığında bambaşka bir yerde…

Yılmaz Güney’in “Kelebeğin Rüyası” filmindekine benzeyen ağır cümleler…

Ama tek tek aklınızda kılıyor.

Yavaş yavaş ısınıyorsunuz, sonra sizi sarıyor…

Ve bir anda seviyorsunuz diziyi ve kahramanlarını…

Sonra bir Almodovar Penelope Cruz’u geliyor

Türk halkı niye bu kadar sevdi bu ilk bölümü?

Bazı yorumcular filmin fragmanında, “Dilber’in bir Ankara bar şarkısı ile yaptığı dansın” viral olmasına bağladılar.

Yani çok çekici bir tanıtımı vardı dizinin…

Bir ölçüde doğru olabilir.

Çünkü Dilber rolündeki Hazar Ergüçlü’nün dansı gerçekten çok çekiciydi…

Hazal Ergüçlü bu dizide gözüme bir Almodovar filmindeki Penelope Cruz kadar güzel göründü.

Ankaralılar yüzme bilmez ama çok pis yakar gemileri

Şarkının sözleri de acayip tabi…

“Ankaralıyım yüzme bilmem..

Ama çok pis gemiler yakarım…”

Sezen Aksu’nun “Ne gemiler yaktım” nakaratına nazire, çekiyor insanı bu sözler…

Hele hele benim gibi hayatınızın 17 yılı orada geçmişse…

Yani acaba diziyi değil de bu Ankara dansını mı sevdik?

Dizi 6.5 reytingle başlıyor ama sonra?

Ama bir dakika…

Dizinin reytinglerine saniye saniye bakıyorum…

6.5-7 ile başlamış ve giderek yükselmiş.

Demek ki başlayan kalmış, sonradan gelen de kalmış…

Yani sadece “Yüzme bilmeyen Ankaralı” dansı değil…

En kritik soru: Kızınızın her dediğinize evet demesi hoşunuza gider miydi?

Sonra Yılmaz Erdoğan’ın Allah vergisi duygusallığı ve zekâsının yarattığı o aforizma gibi cümleleri başlıyor.

Söylediği her şeye hayır diye itiraz eden kızından şikâyetçi olan zengin kadına sorduğu şu soru:

“Kızınızın her şeye evet demesini mi isterdiniz?”

Ve zengin kadının verdiği şu cevap:

“Hayır…”

Dizinin Türkiye’nin bugünkü ruh halini anlatan en güzel cümlesi

Ama dizinin beni mahfeden cümlesi şu oldu:

“Konuştuğumuz yalan, suskunluğumuz hakikat…”

O an, korkusundan, bıkmışlığından, çaresizliğinden, umutsuzluğundan bütün itirazını derin bir sessizliğe büründüren bütün Türkiye geldi gözümün önüne…

Bir de akşamları televizyonlarda konuşan kafalar…

Devasa bir yalan…

Muazzam bir riya…

Acaba bu diziyi, bir edebiyat öğretmeninin hüznünde ifadesini bulan bu sükûnet için mi sevdik?

Sessizlik bir toplumun ana lisanı haline gelmişse…

Hiçbirimiz iyi değiliz, her şey kötü gidiyor demektir…

Bu lisanı bir türlü öğrenemeyen, bu sükuneti ikrar zanneden popülist liderlerin dünyaya verdiği zararın nedeni de budur belki…

Dizinin birinci bölümü bitti telefona sarıldım ve…

Film bittiğinde şunu anladım.

Tam zamanında gelmiş bir dizi bu…

Yılmaz Erdoğan’ın son olarak Ekşi Elmalar’ını çok sevmiştim.

Buradaki edebiyat öğretmeni Azem Yücedağ’ı daha da çok sevdim.

Elim otomatik olarak telefona gitti.

Önce BKM’nin başkanı Necati Akpınar’ı aradım.

Sonra Yılmaz Erdoğan’ı…

İkisine de teşekkür ettim, kaybettiğimiz masumiyetimize ait bazı güzel şeyleri hatırlattıkları için…

Neleri mi?

Kin tutmamayı… Haksızlığa rağmen nefret duygusundan arınmayı…

Unutmayı… Unutamasak bile hiç olmazsa hatırlamamaya çalışmayı… Çocukları anlamaya çalışmayı…

Sabrı…

Ve tabi ki Anadolu’da bir edebiyat öğretmeni olmanın güzelliğini…

Muhafazakâr Türk ailesinden Galliano’nun çılgın atölyesine

Bilmiyorum kaçınız Dilara Fındıkoğlu’nun ismini duymuşsunuzdur.

Genç bir Türk kadını…

Türkiye’nin muhafazakâr bir ailesinden çıkıp, kendine bambaşka bir kariyer çizmiş.

Belki Türkiye’de pek tanınmıyor ama adı geçen hafta Paris Fashion Week’de (Moda Haftası) çok duyuldu.

Fransız Vogue dergisini ona iki tam sayfa ayırdı…

Yeni bir Vivienne Westwood geliyor

Kimdir bu kız diye sorarsanız benim cevabım şu olacak:

“Yeni bir Vivienne Westwood…”

Dünyanın en iyi moda okulu Central Saint Martin’in; Rifat Özbek ve Hüseyin Çağlayan’dan sonra üçüncü Türk asıllı mezunu…

Her üçü de dünya moda tarihine ‘Türk asıllı İngiliz’ modacı olarak geçtiler.

Maison Margiela’da Galliano’nun yanında

Okuldan çıkar çıkmaz Maison Margiela gibi en üst düzey bir moda evinde Galliano ile birlikte çalıştı.

Tasarıma teorik çerçevesini çizmeyi bilen bir düşünür aynı zamanda.

“Moda siyasidir” diyor…

“Türkiye’de insanların başı örtülmelidir veya açılmalıdır diye ikiye bölündüğü bir ortamdan geliyorum. Onun için kadının bedenini bütün bunlardan özgürleştirmek istiyorum” diyor.

“Cennetin fahişe starı” kimdir, nasıldır?

Eserlerinin isimleri ilginç:

“Ölüye Dua”, “Yumuşak Silah”, “Cennetin Fahişe yıldızı…”

Bu arada Cennetin Fahişe yıldızı dediği giysi, Victoria dönemi püritenizmi anlatan dantelli bir masumiyet tasarımı…

“Kadını günahlarından özgürleştirmek” için tasarlamış bunu…

Ama kelimeye dikkat:

“Kadını günahlarından arındırmak değil, özgürleştirmek” diyor.

Bu cümleyi Türkçeye nasıl çevirirsiniz?

Paris’te sunduğu 2023-24 Sonbahar kış koleksiyonunun adı da ilginç:

“Not a Man’s Territory..”

Nasıl çevirmeli bilemedim.

“Bir erkeğin alanı mı? Asla…”

Belki böyle çevrilmesi en doğrusudur…

Özellikle maço bir erkeğin ‘işaretlediği’ ağaç diplerinin arası…

İşte orası asla…

(*) Geçen haftadan özet: Şu an dünyada en çok dinlenilen şarkı

Hiç tanımadığınız, tanımadığım bir şarkıcı

Şarkının adı “La Diabla”

Söyleyen şarkıcı “Xavi.”

Meksika yerel müziği geleneğinden gelen Amerikalı bir şarkı sözü yazarı ve şarkıcı.

Şarkı TikTok’ta patladı ve şu an bütün dünyada en çok dinlenilen şarkı oldu.

Yeni çıktığı halde sadece Spotify’da 214 milyon kere dinlenmiş durumda.

Youtube’da ise 158 milyon kere görüntülenmiş.

(*) Geçen hafta Türkiye’de en çok dinlenilen şarkı

(*) lvbel C5: Doğuştan Beri Haklıyım (Tmm)

Şarkının ana nakaratı, “Ayvayı yedik” deyiminin biraz değil baya daha avam ve sokak hali.

Yani küfürlü…

“Biliyorsun doğuştan beri haklıyım” diyor.

Bizim, ana rahmine haklı düşen “Konuşan kafalarımızın” hip hop hali yani…

11 Ocak’ta çıktı ve sadece Spotify’da 11 milyon kere dinlendi.

(NOT: Youtube’da küfürsüz daha ‘edepli’ hali ile de mevcut)

Ama ben edepsiz halini daha çok sevdim.

Yüksek sesle dinliyorum bir haftadan beri.

Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan önce gördüğü son manzara buydu

Öcalan İmralı’ya gireli 25 yıl oldu…

Dile kolay çeyrek asır…

Acaba İmralı’da penceresi var mı?

Avluya çıktığında nasıl bir manzara görüyor?

Muhtemelen dört duvardır.

Merak ediyorum, oraya girmeden gördüğü son manzara neydi hiç düşündü mü?

O hatırlamıyorsa ben söyleyeyim.

Gördüğü son manzara uçağa binerken ki şu gün batımıydı

Kenya’da uçağın kapanmasından önce gördüğü son manzara bu güneş batışıydı…

Veya doğuşu…

Nerede mi öğrendim?

MİT’in İstanbul’da açtığı sergide…

Onu getiren güvenlik yetkilisi kapı kapanmadan önce deklanşöre basmış

Çünkü sergide, Öcalan’ı Kenya’ya almayan giden Türk güvenlik ve istihbarat elemanlarından biri, uçağın kapısı kapanmadan tam karşıda görünen manzaranın fotoğrafını çekmiş.

İşte o fotoğraf MİT’in İstanbul’daki “Temas” sergisinde sergileniyor.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.